Jane, topluluk önünde konuşmaktan korktuğu için yardım almak amacıyla gelmişti bana.
İşvereni, Jane’in, çalıştığı bölümün geliştirdiği yeni bir ürün yelpazesiyle ilgili bir sunum
hazırlamasını istemişti. Bana sunumu yapmak üzere kendisinin seçildiğini çünkü ürün
yelpazesinin başlıca tasarımcılarından biri olduğunu söyledi. Ancak 50 kişinin karşısında
konuşma düşüncesi, içini ‘kendini aptal durumuna düşüreceği’ korkusuyla doldurmuştu.
Başarılı olmasına yardımcı olmayı kabul ettim ve bir adım daha ileri gitmeyi önerdim: Topluluk
önünde konuşmanın esasını kavramasına yardım etmeyi önerdim. İlkin şaka yaptığımı
düşündüğünü söyledi. Sonra meraklandı. Jane, geçmişte topluluk önünde korkunç konuşma
deneyimleri yaşamıştı. Özellikle biri zihninde kalıcı bir iz bırakmıştı. Olay, üniversiteye
başladığında sınıfta hazırladığı proje üzerinde konuşması istendikten dakikalar sonra yaşanmıştı.
Akranlarının karşısında, araba farına kapılmış bir tavşan gibi taş kesildiğini anımsıyor. Dehşet
verici birkaç dakikanın ardından, sınıftan koşarak çıkmıştı.
Ona, topluluk önünde konuşmanın, araştırmalarda insanlar tarafından en çok belirtilen korku
türlerinden olduğunu anlattım. Her ne kadar korkusuna eşlik eden şiddetli bir stres yaşıyor olsa
da korkusunu azaltmayı ve sonunda ortadan kaldırmayı öğrenebilirdi.
Topluluk önünde konuşma korkusunu etkisizleştirebilmek amacıyla beynini yeniden
yapılandırmak için çalışmayı önerdim. Frontal lobları, amigdalasının tepkilerini daha iyi kontrol
edecek şekilde eğitilebilirdi. O zaman da yeni ürünler hakkındaki düşünce ve duygularını
sunmakta daha başarılı olabilirdi.
Beynini yeniden yapılandırmak için, Jane’in ilkin dikkatini meselenin keyifli bir tarafına
yöneltmesi gerekiyordu ve bu, onun başkalarıyla paylaşmak isteyeceği bir şey olmalıydı.
Dikkatini başka tarafa yöneltmesini frontal lobları sağladı ve bu da Jane’in insanlar karşısında
konuşmaktan duyduğu büyük kaygıyla arasına mesafe koymasına yardım etti. Frontal lobların
devreye girmesi, Jane’in beyninin yeniden yapılandırılması için gereken nöroplastisiteyi
artırmaya yardımcı oldu.
Ona odaklanmanın ve OGGA’nın diğer öğelerinin öneminden söz ettiğimde, “Odaklanabildiğim
tek şey, ben lafı gevelerken tüm o insanların bana bakacağı” dedi.
Ona, topluluk karşısında konuşmanın yapıcı taraflarına odaklanmayı seçebileceğini açıkladım.
Dikkatini konuşmasının başarı derecesi yerine konusuna yöneltebilirdi. Bu, korkuyla aşırı tepki
veren amigdalasını sakinleştirsin diye frontal loblarını harekete geçirmenin ilk adımıydı.
Jane yeni ürünün asıl tasarımcılarından biri olduğundan, bu anlamdaki coşkusundan yararlanma
olanağı vardı. Önündeki işe olumlu duygularını katmak için bilinçli bir şekilde gayret göstermesi
gerekiyordu. Sunumdan önce ürünü değişik kişilere anlatırken, bu coşkusundan yararlanabilirdi.
Bu gayret, sol frontal lobunu daha da etkili hale getirdi.
Jane’den projeyi bana açıklamasını istedim. Bunu yaparken yüzü aydınlandı ve sesi daha canlı
çıkmaya başladı. Buna dikkatini çektim. İlkin şaşırdı. Sonra, “İyi ama siz yalnızca bir kişisiniz,
yabancılardan oluşan bir kalabalık değil!” dedi.
“Doğru” dedim. “Ama benim ilgimi çekmeyi başardınız; yalnızca projenin ayrıntılarıyla değil, onu
tarif ediş biçiminizle de. Karşısında konuşacağınız insanlar konuyla zaten ilgili kişiler.”
Jane’den ailesi ve arkadaşlarıyla alıştırma yapmak için kararlı bir gayret göstermesini ve bir
dahaki randevuya gelmeden önce en az beş kere bu alıştırmayı yapmasını istedim. Döndüğünde,
her alıştırmanın, sunumuna daha da yararı olduğunu söyledi.
Jane’e bu insanların, yapacağı konuşmaya gelecek kişiler gibi bilgisayar mühendisi olmadıklarını
hatırlattım. Belli ki konuyla ilgisi bile olmayan insanlarda bir ilgi yaratmayı başarmıştı. Ayrıca bir
kişi ya da küçük bir gruba projesini anlattığı her defasında daha rahat konuşmaya başlamıştı.
Sunum yapacağı günden bir gün önce, Jane kendisini bütün o yabancıların karşısında konuşurken
hayal edince, beklenen bir kaygı nöbeti yaşadı. Dikkatini konuşma konusuna yöneltmeyi ve
konuyu başkalarına anlatmanın heyecanını simgeleyen sinir ağlarını uyandırmayı başardı.
Projeye dair pozitif duygularını, bilgileri arkadaşlarına ve ailesine anlatarak yaptığı alıştırmalarla
birleştirerek, proje hakkında konuşmakla ilgili nöronları arasında bağlantı kurdu.
Jane, konuşmasının ilk kısmını yine projeye duyduğu coşkuya odaklanmak için bilinçli bir gayret
göstererek tamamlamayı başardı; ayrıca endişesinden kaçmak yerine, onunla yüzleşti. Ona bu
gayretin kritik önemi olduğunu; endişeye sebep olan deneyimlere maruz kalırken, konuya
odaklanmaya devam etmesinin bir engeli aşmasına imkân vereceğini öğretmiştim. O da pek çok
insan gibi topluluk önünde konuşmaktan kaçınmıştı. Sonuç olarak, önündeki engel yükseldikçe
yükselmişti. Sunumunun son bölümünde kendini konuya kaptırmıştı artık. Kalabalık önünde
konuşmak gayret gerektirmiyor değildi, bu daha sonra olacaktı. Ancak topluluk önünde
konuşmanın sandığından çok daha kolay olduğunu anlamıştı. Frontal lobu, amigdalasını
sakinleştiriyordu.
Sunumdan sonra, Jane korkularına meydan okuduğu için kendini kutladı. Bu deneyimden
korktuğu gibi aşağılanmış hissederek değil, özgüveni artarak çıkmış olduğunu görerek şaşırdı.
Hatta dinleyicilerden bazılarından, konuya hâkimiyeti nedeniyle iltifat bile aldı.
Başarısını tartıştığımızda, konuşma alıştırmaları yapmayı sürdürmesini önerdim. Başlangıçtaki
tepkisi “Sunumu başarıyla atlattım, o halde bir kere daha aynı şeyi yaparak neden bütün
kazandıklarımı riske atayım?” oldu. Topluluk önünde konuşmanın artık korku uyandırmayacağı
ve bu tür konuşmaları rahatça yapabileceği şekilde beynini yeniden yapılandırması için,
gayretlerini sürdürmekte kararlı olması gerektiğini söyledim.
Bunu aklında tutan Jane, projesi hakkında yeniden konuşmasına dair önerimi kabul etti. Sunum
sırasında, bir bilgisayar mühendisi daha önce üzerinde hiç düşünmediği bir soru sordu. Öylece
kalakalmak ve savunmaya geçmek yerine, soruyu soran adama bu güzel soru için teşekkür etti ve
kendisine döneceğini söyledi. Daha sonra cevabı adama iletmek konusunda sahiden
heyecanlıydı. Adamın sorusu, Jane’in ekibinin projede önemli değişiklikler yapmasına yardım
etmişti. Böylece, dinleyici önünde konuşmak, yararlı bilgi toplamanın bir yolu olarak iş görmüştü.
Jane’in topluluk önünde konuşmak konusundaki kazanımlarını sürdürmekte kararlı olması ve
insanların karşısında konuşma fırsatlarını kullanması gerekiyordu. Çok geçmeden amiri bir başka
toplantıda konuşmasını istedi. Bütün kazanımlarına rağmen, ‘üzerine düşeni yaptığını’ ve öneriyi
reddetmek istediğini söyledi bana. Ona, bunun proje konusunda duyduğu heyecanı paylaşmak
ve dinleyicilerden yararlı fikirler duymak için bir başka fırsat olduğunu söyledim.
Başka konuşma fırsatları daha sonra gelecekti ve bunlar, topluluk önünde gayret harcamaksızın
konuşabilmek için tam da ihtiyaç duyduğu fırsatlardı. Topluluk önünde konuşma alıştırmaları
yapmaya devam etme kararlılığı geliştirerek, Jane topluluk önünde konuşmakla bağlantılı kaygı
duvarını yerle bir etti. Beynini öylesine başarıyla yeniden yapılandırdı ki, projesine duyduğu
heyecanı ifade etmesi için topluluğa yönelik konuşmalar yapmak için arandı.
Siz topluluk önünde konuşan biri olmayı seçmeyebilirsiniz fakat eminim yaparken rahatsız
olduğunuzdan denemediğiniz başka şeyler vardır. Vazgeçmek istediğiniz kötü alışkanlıklar ya da
kazanmak istediğiniz iyi alışkanlıklar vardır belki. Amacınıza ulaşmak için beyninizi yeniden
yapılandırabilirsiniz.
Jane’in hikâyesi amigdalanızı nasıl sakinleştireceğinize dair bazı püf noktalarını simgeliyor. Onun
topluluk önünde konuşma sorununa dair beynini besleme çabaları, gerilim ve endişeyle başa
çıkmakla ilişkili aşağıdaki anahtar noktaları örnekler:
• Aşırı endişe çoğu kez hatalı alarmların sonucudur.
• Orta düzeyde endişe, aslında nöroplastisite için yararlıdır.
• Parasempatik sinir sisteminizden yararlanabilir ve kendinizi sakinleştirebilirsiniz.
• Kaçınmaktan vazgeçmek ve korktuğunuz şeye mümkün olduğu kadar çok maruz kalmak,
uzun vadede endişeyi azaltır.