Sevgili Erkek Kardeşlerim…
Biraderlerim, canlarım… Orda burda, artık romantik görünüp de karı kız tavlamak için midir yoksa en derinlerdeki ince ruhunuzun bir ifadesi olarak mı nedir bilmem, gerçek aşkı arayıp durduğunuzu söyler durursunuz ama o gerçek aşkın g’sine (g noktası değil, fesatlanmayın hemen) biraz olsun yaklaştığınızda tırsarsanız gerçek aşkı bırakın plastikten bir… bir… neyse söyletmeyin beni şimdi… bulamazsınız işte…
Aşk sözünü, özellikle de kadınların yanında (hemcinslerinizin yanında aşktan bahsettiğinizi de hiç sanmıyorum zaten) ağzınıza almadan önce sizde buna yetecek yürek olup olmadığını iyice bir tartın derim ben…
Maazallah, o meclisteki kadınlardan biri de sizi ciddiye alırsa görürsünüz anyayı konyayı….
Neyse ki kadınlar o kadar salak değildirler ve birden fazla kadının bulunduğu bir mecliste aşk aradığını söyleyen, sahici aşkların kalmadığından dert yanan erkeği ciddiye almazlar. Adamına bağlı olarak, gizli ya da açık dalgalarını geçerler… Siz o meclisten çıktıktan sonra, yani başbaşa sırf kızlar durumunda kaldıklarında, ne konuştuklarını ise hiç sormayın isterseniz… Bi gıdımlık özgüveniniz varsa onu da ben yerle bir etmek istemem doğrusu…
Duyar gibi oldum sorduğunuz soruyu; hemen cevap vereyim; vereyim de rahatlatayım sizi biraz…
O çok beğendiğiniz kadınla başbaşayken bir tavlama taktiği olarak atıp tutabilirsiniz aşk hakkında…
Ama yine de siz siz olun, o kadının da bu atıp tutmalarınızı ciddiye alacak kadar salak olduğunu sanmayın sakın… Sadece ciddiye almış görünür. O da eğer sizden hoşlanıyorsa… Ciddiye almış görünür ve bu fırsatı aşk hakkındaki kendi düşüncelerini açıklamak için bir fırsat olarak kullanır… Bu arada da bütün o beceriksiz tavlama çabalarınız altında acaba ilerde iyi bir sevgili olma potansiyeliniz var mı yok mu ona bakar… Siz, kazonova abilerinizden öğrendiğiniz şatafatlı sözlerinize onu erittiğinizi sanırken o sizin ciğerinizin röntgenini çekmekle meşguldür de bunu ne siz bilirsiniz ne de abileriniz bilmiştir.
Eğer seçildiyseniz… Evet, evet doğru okudunuz. Seçilensinizdir her zaman için seçen değil. (Ava giderken avlanan avcı durumları yani)… Gizli –siz öyle sanın – amacınıza ulaştığınızda kızımızı tavladığınızı sanır ve şişim şişim şişinirsiniz amma velakin durum hiç de öyle değildir. Çünkü kızımız tavlanmış, kanmış gibi görünse de onun da asıl niyeti sizi her yönünüzle test etmektir. İlişkiye ondan sonra karar verilecektir… Ne diye hayatın en önemli alanında uyuşamayacağı biriyle vakit kaybetsin değil mi ama…
Dolayısıyla, kadınları yatağa atmayı marifet bilen skor peşindeki kazmalar, ‘’Nasıl da attım ama yatağa,’’ diye gevşek gevşek konuşurken sarhoş masalarında, bilmezler ki ertesi gün duyacaklarından korkarak arayamadıkları o kadın kendi arkadaşlarına ‘’Aman, bırak şu kazmayı, sadece dilindeymiş, peşimi bırakmayacak diye ödüm koptu,’’ der…
Kusura bakmayın, aklıma beni erkek arkadaşı gibi gören bazı erkek tanıdıklarımın hemcinslerimin arkasından ettikleri laflar geldi de ona sinirlenip kaybettim ipin ucunu….
Biz ballı konumuza dönelim ve bir kez daha diyelim ki:
‘’Eğer yüreğiniz dibine kadar gitmeyi yemiyorsa sakın ola ki kadınlara aşktan bahsetmeyin’’
Bu cümleyi, yukarıda saydırdığım kazmalardan olmadığınızı varsayarak kuruyoruz tabii ki… Zaten o kazmalar, bırakın aşkı bir yana, yatakta orgazm taklidi yapan kadınları bile seksten ve kendilerinden gerçekten zevk alan kadınlara tercih ederler her zaman. Ne de olsa önemli olan egolarının olabildiğince çok şişmesidir. Bunu da ancak bir gecelik ve tabii ki sahte ilişkilerle elde edebileceklerini bilirler… Anlayacağınız, kazmalara her şey mübahtır. Ne yaparlarsa yapsınlar bize ne, di mi ama…Nasılsa bulurlar layıklarını…
Ama görüyorsunuz ki kazma olmamak da yetmiyor ‘’aşk’’’ın adını ağzınıza almaya.
Çünkü kadınlar için aşk çok ciddiye aldıkları bir oyundur.
Dolu dizgin oynamak, yani yaşamak isterler.
Gözleri de karadır onların… Şu alem, aşkı için olmadık çılgınlıklar yapan kadınlarla doludur zaten. Ben mi anlatacağım onu da size… Biraz bakının çevrenize canım…
Demek istiyorum ki iyi niyetle yani saf bir umutla da olsa aşkı çağırırsanız ve bu çağrınız yanıt bulursa bir kadın tarafından; artık geri dönüşünüz yoktur bilesiniz.
Sonuna kadar ya katılacaksınızdır oyuna ya da katılacaksınızdır. En katılmadığınız anda bile sizin başlattığınız ama kadının kurduğu oyunun içindesinizdir. Taa ki onun canı artık istemeyinceye kadar…
Onun için size tek bir tavsiyem var: Hayatın ve aşkın zevkini çıkarmak istiyorsanız katılın bu oyuna dolu dizgin. Korkmayın sonu ne olacak diye…
Benim fikrimce, bütün acı hikayeler, bedualar, intikam peşinde koşmalar, taraflardan birinin gözü ya da kalbi vesairesi yemediği için –nedense erkek olur genellikle bu taraf- yarım kalmış aşklardan kaynaklanır…
Hatta, size bişey diyeyim mi, kadının üstünüze kaldığını düşündüğünüz mutsuz evlilikle sonuçlanan aşklar dahi aynı şekilde zamanında dolu dizgin, dibine kadar yaşamaya cesaret edemediğiniz tırsık aşklarınızın bir sonucudur…. Eğer o zamanlar hiçbir şeyden korkmadan yaşasaydınız aşkınızı, yani aşkın gereklerini yapmış olsaydınız, bir nokta gelirdi ya güzellik ve doygunlukla her ikiniz için de biterdi ya da mutlu bir evlilik içinde emsali pek görülmemiş bir sevgi olarak devam ederdi.
Ben, kendim dahil hiçbir kadın tanımıyorum ki dolu dizgin, herşey göze alınarak yaşanmış ama yine de mutlu sona –her ne ise artık o- ulaşamamış bir geçmiş aşkı için kötü konuşsun…
Kadınlar çok iyi bilirler ki AŞK kendi yolunu bulur.
İşin bütün sırrı da buradadır zaten…
Bitmesi gereken zamanda biter, sürmesi gerekiyorsa da sürer.
Yeter ki özgürce ve cesurca salınsın;
tüm korkulara, tüm önyargılara, tüm şartlanmalara inat…
Burada sözünü ettiğim kadınların ‘’gerçek’’ kadınlar olduğunu belirtmeme gerek var mı bilmem. Çocukluğundan itibaren kadınlığı iğdiş edilmiş, seks bombası ya da sevgi dilencisi garibanlar halinde ortalarda dolaşan kadınsılarla işimiz yok bizim…
Sözümüz de ‘’gerçek’’ erkek olma potansiyeline sahip olanlara… Erkekliği geri gelmemek üzere iğdiş edilmiş kendini ennnn erkek sanan zavallı erkeksilere (nam-ı diğer kazmalara) hiç değil…