Yolun yarısını geçmişsem yok mudur hakkım bu fani dünyada sevmeye sevilmeye.
Yanlış seçimler yapmışsam hayatın dolambaçlı yollarında şaşırıp da… tek sorumlusu ben miyim ha ben mi…
Ya ödemişsem tüm bedelleri, kanımla canımla…
Ya bir ütopyanın peşinde savrulup gitmişsem…
Kim suçlayabilir ki beni?..
Yıllarca tırnaklarımla milim milim oyarak, tırmalayarak gelmedim mi ben buralara?
Ya sen…
Ya sen, nasıl yok sayabilirsin benim rüyalarımı, hayallerimi, ütopyamı…
Sen değil miydin onların baş tetikleyicisi…
Sen olmasaydın olur muydu sanıyorsun onca ıslak rüya… Uyanır mıydım hiç gecenin bir yarısı terden sırılsıklam… ağlar mıydım geceler ve günlerce…
Biliyor musun, sen olmasaydın çoktan vazgeçmiştim ben ütopyamın peşinde sürüklenmekten… Ordinaryüs Profesör Aziz Bey’in Azize Hanımı olarak devam ediyordum hayata.
Paraysa para, itibarsa itibar… Ne istediysem vermeye hazırdı bana Aziz Bey…
Bense senin gibi bir cimrinin peşine takılıp asileştim iyiden iyiye… Eş dost sağolsun, ‘’ iyice zıvanadan çıktın,’’ diyorlar ve Aziz olan şeyleri hatırlatıyorlar…
Onlara tek bir cevabım oluyor hep: Gönül bu aka da konar karaya da…
Benimki de sana kondu işte…
Ne ak ne de kara… Renksiz hatta… Ya da… ya da her renge giren bir renk…Ne olduğu belirsiz… Sahtekar hatta…
Oysa ki ben rengahenk bir hayat düşlemiştim seninle… ve sana rağmen…
Onca yanlış seçimden sonra doğruyu buldum sanıyordum… Bu nihai doğrunun bütün yanlışları silip süpüreceğini sanıyordum hayatımdan… ama olmadı… olamadı…
Yanlışlarım geldi bir tek doğrumu aldı götürdü benden… Yanlış yaptı…
Yanlış yaptın… Yanlış yaptım…
Yolun ilk yarısındaki tüm yanlışlarım yolun sonundaki bir tek doğruyu çok gördü bana ne çare.
O kadar yanlıştan sonra tek doğrunun katli vacipmiş meğer de bir benim haberim yokmuş…