Hayatımızda bir sürü insan ve olayla karşılaşıyoruz.
Hepsi hakkında  ayrı ayrı  düşünce ve duygular geliştiriyoruz; aklımızın ve egomuzun vasıtasıyla bu duyguları  birbirinden ayırıp,  seçtiğimiz birine “ben” diyoruz. 

Ben  üzüntülüyüm, ben mutluyum, ben kızgınım, neşeliyim…..

Birine “ben” dediğimizi unutup, diğerine “ben” demeye başlıyoruz.
Bu “ben” lerin arasındaki bağları kopartıyoruz.
Bir de bunları gruplara ayırıyoruz; “iyi benler” ve “kötü benler”…
Mutlu, neşeli, başarılı vs. olanlar iyi; korkulu, üzüntülü, hüzünlü olanlar kötü.
Üstüne üstlük, bunların bazılarını da birçok zaman görmezden geliyoruz. İçine yeni girmiş olduğumuz duygudan başkasını tanımak ve hatırlamak istemiyoruz.
Tüm bunları, dışardaki kişilere ve olaylara yansıtıyoruz.
Tıpkı kendi “ben”lerimizi  ayırdığımız gibi  insanları da ayırıp, kimisini seviyor, kimisini sevmiyor, görmezden geliyor ya da yapışıp kalıyoruz. 

Su içerken içime bir çok elementi alıyorum; Oksijen, hidrojen vs…
Bu elementler, ayrı ayrı, birbirinden çok farklı özellikler taşıyor.
Bedenim, hepsinin bu özelliklerini tanıyor.
Ancak içeri alırken, bütün haliyle alıyor.

Suyun içindeki hidrojen ve oksijen tamamen farklı yapıdalar. Birleştiklerinde ise, ikisinin özelliklerinden bambaşka bir yapı oluşturuyorlar.
 
Aklıma uyarsam, ben bazen hidrojjen, bazen de oksijenim.
Ama onlardan birisini seçtiğimde, su olamam.

 
Şimdi aklıma  sesleniyorum; Neden ayırıyorum bu duyguları birbirinden?

Neden, sadece öfke, sadece korku, ya da  neşe olmayı seçiyorum?.
 
Hepsinin, her anda bütünü olduğumu bildiğim, hissettiğim  halde, unutmayı ve ayırmayı neden seçiyorum?

Aklımı ve egomu, “böl ve yönet” stratejisine aracı olarak kullanıyorum.
Ama…..
Ben sadece oksijen değilim; sadece hidrojen de değilim.
Tek başına ikisinden birisi beni canlı ve güçlü tutamaz. 
İkisinin de özelliklerini içimde taşıyorum; ama ikisinden biri olamam. 
Bazen birisini “daha fazla” olabilirim. Ama ben yine de suyum; İkisinin bambaşka bir bütünüyüm; sudan müteşekkilim.

Kendi benliklerimi, tıpkı hidrojen ya da oksijen gibi ayırdığım sürece,  hayatımdaki insanlar ve olaylar, durmadan unuttuğum ve o an için seçmediğim “ben” lerimi bana hatırlatmaya, vargüçleriyle bana katmaya çalışıyorlar.
Onları ayırmamın, beni güçlendirmek yerine zayıflattığını göstermeye uğraşıyorlar; onlarla da kucaklaşmamı istiyorlar benden.

……..

Hepimiz, duygularımızın, yaşamımızdaki insanların, yaşadığımız ve yaşayacağımız olayların tümüyüz. 
Gerçek “BEN” ; Neşemiz + Yalnız kalma korkumuz + Öfkemiz +  Başarı duygumuz + Başarızıslık duygumuz + Arzularımız +  Hatalarımız + Öğrendiklerimiz + Henüz   öğrenmediklerimiz + Alınganlığımız + Eşimiz +  “Annemiz” + “Babamız” + Müdürümüz +…… 
Biz bunların bütünüyüz.

Bu birbirinden  ayırdıklarımızı birleştiren biricik bağ  ise, “Sevgi“.
O, bütün olan “BEN”i ve “BİZ”i bir arada tutan tek tutkal.
Onunla,varlığımızı, özümüzü hissedebilir, gerçek kimliğimizi tanıyabiliriz.
Onunla, geçmiş ve gelecek, şu an ile birleşir.
Onu içimizde, bizi bütünleştiren bağ olarak var edip, büyüttüğümüzde, bir hidrojen atomu gibi havada asılı kalarak yaşadığımız illüzyondan sıyrılıp, diğer atomlarla birleşip, su gibi akmayı, zorlanmadan engelleri aşmayı, büyümeyi  ve  beslemeyi tadacağız.

Hayatımıza daha çok tutkal, daha çok bütünleşme getirmemiz dileği ile…

Share This