“Ben, önceleri korktuğum her şeyi sevebildiğim zaman doğdum”
Rabia
‘’Bir insanı sevmekle başlayacak her şey…” dememiş mi şair? Son zamanlarda Abromovic ve Ulay’ın yıllar sonraki karşılaşması tekrar tekrar karşıma çıkıyor. Delicesine üreterek, kanayarak yaşadıkları aşktan, artık tamam diyerek vazgeçerler. Vazgeçmeden önce birbirlerine yürürler, aylarca, Çin Setti’ini bir ucundan bir ucuna. “Sahici yürüme, yol açmadır” diyor Oruç Aruoba; bu yürüme belki de daha genişlemek için birbirlerine yol açmadır. Kalbini delip geçmesine izin verecek kadar, hatta nefesini sadece ona verebilmek için tüm nefesini o gelene kadar tutmak, aşkın içinden yanarak geçmek, tüm bunlara rağmen, yolundan çekilebilmek. Aşkın içinden yanarak, yüreğimi söküp atmak isteğiyle dolu olduğum zamanlarda, elbette bunu anlamam çok zordu. Hatta ortaokul yıllarında ilk defa karşıma çıkan “Koşulsuz Sevgi” kavramını gördüğümde, büyük bir öfkeyle, “Hadi canım bu da ne demek?” demiştim. Yıllardır üzerine hikâyeler, şiirler, araştırmalar yazılmış Sevgi; Dünya’yı kurtaracak olan Sevgi ise, biz niye hala debelenir dururuz. Çıktığım yolculuk, bana katman katman soyunarak yürümeyi ve bunun bir tekâmül olduğunu öğretti. Belki de bu hayattaki en kolay ama en zor duygu, Sahici Sevgi. Anne karnına düştüğümüzde temel organlarımız oluşsa bile, bir pirinç tanesi kadar olan kalbimiz atmaya başlamadan hayat bulamayız. O vakitten sonra her koşulda, her durumda, her an bir ritimle dünyamıza enerji yayar.
SAYFA-BOLUMU
Hz. İsa’nın “Tanrı, sevgidir” cümlesini düşünün; peki o sevgi her yerimizi kaplamış halde, her nefesimizde, her an içimizdeyse bunca anlaşmazlık, bunca barıştan uzak deneyimler ne demek oluyor? Biz bu Sevgi’yi çok mu yüzeyinden anlıyoruz? Sevgi sandığımız her şeye sıkı sıkıya tutunarak, o benim naralarıyla, savaşlar mı çıkarıyoruz? Abromovic ve Ulay’ın öyküsü bana bu yüzden etkileyici gelir, uzun yıllar sonunda, Abromovic bir sanat performansında, gözünü kapayarak bir masada oturmaktadır, karşısına katılımcılar teker teker oturur, bir dakika bakışırlar. Gözleri kapalı beklerken, yeniden gözlerini açtığında gördüğü belki de tüm hayatına atılmış bir imza olmuştur. Ulay karşısındadır; o iki insan sadece bir dakikada tüm hayatı tekrar yaşarlar ve hepimize derler ki “ayrılık yok.” Burada olan neydi? Bağ ve özgür alan. Gerçekten saf sevgi, insanlar bağımlılıklarını, beklentilerini, kıyaslamalarını bir tarafa bıraktığında kendini göstermeye başlar. Mevlana’nın dediği gibi “Bu güzelliğe, tamamen teslim olduğumuzda, kudretli bir iyilik haline geleceğiz.” Bunu anladığım gün, tüm zırhlarımı indirdim, tüm yaralarımı açtım, bıraktım içindeki iltihaplar aksın, yıkansın gözyaşlarımla her şey; dışarıda sandığım içimde oysaki. Kalbinizin bir sesi vardır, kırılgan ve yumuşacık, onu duymak için sükûnete ihtiyaç vardır. İşte o zaman tüm yaşamınızı aydınlatacak alevi yakarsınız. Olduğunuz varlık olmaya izin verirsiniz. Olduğunuz varlığa “evet” dediğinizde, tüm yaşama evet dersiniz. Bir gülün yaprakları gibi açılır kalbiniz, yukarıdan aldığınız o enerji, akar kalbinizde büyür ve tam oradan çıkar bir başkasını sarar. Hem de öyle tatlı bir sarılıştır ki, karşısındakine güven verir, kendi olmasına izin verir. Nefreti bile sarabilecek kadar büyüktür, Sevgi. Oysa tam tersinin olması mümkün değildir. Çünkü sahici sevgi, içte açıldıysa, artık akan sadece ışıktır. Evet, bir insanı sevmekle başlayacak her şey, ancak öncelikle o insan baştan aşağı ben. Kendimize olduğumuz halimizle evet demez, yüreğimizi açmazsak, ben nasıl olurum baştan aşağı sen? Kalbinizi eviniz yapın. Gerçek sevgi tohumu patladığı zaman yürekte, işte o zaman bir insanı sevmekle başlayacak her şey, bahsettiğimiz barışta, anlayışta, peşi sıra kendiliğinden doğacak. Ve bu da Erich Fromm’un dediği gibi bir sanat olacak: Sevme sanatı.
Gülçin Önel
‘’Ama bırakın birlikteliğinizi mesafeler ayırsın,
Ve göklerin rüzgârları aranızda raks etsin.
Birbirinizi sevin; ama sevginizi bir zincire dönüştürmeyin:
Bırakın sevgi, ruhlarınızın kıyıları arasında gidip gelen bir deniz olsun.
Birbirinizin kadehini doldurun ama tek kadehten içmeyin.
Ekmeğinizden verin birbirinize ama tek kadehten içmeyin.
Birlikte raks edin, şarkı söyleyin, eğlenin ama her biriniz tekliğini unutmasın,
Aynı bir udun telleri gibi olun, aynı müzikle titreşen ama her biri ötekinden ayrı ve tek başına.
Kalplerinizi birbirinize verin ama ötekinde kalmasın;
Çünkü ancak Hayat’ın eli kalplerinizi içine alabilir.
Birlikte durun, ama birbirinize çok da yaklaşmayın;
Çünkü mabedin sütunları da birbirinden ayrı durur,
ve meşeyle selvi birbirinin gölgesinde büyüyemezler.’’
Halil Cibran
Kaynaklar :
– Yürüdüğüm Yollar
– Az Seçilen Yol – Dr.M Scott Peck
– Kusursuz Aşklar, Kusurlu İlişkiler – John Welwood
– Mistik Yürek – Hz.İnayet Han