Sonya beni görmeye geldi; çünkü endişe, depresyon, insomnia ve kısa süreli hafıza problemleri yaşadığı dönemlerinin yanı sıra, uyuşukluktan da mustaripti. Bu şikâyetlerini ayrıntılarıyla anlattıktan sonra benden beynini ‘onarmamı’ istedi.

Öncelikli sıkıntısının uyuşukluk ve diğerlerinin kaygı ve depresyon olduğunu duyunca nasıl beslendiğini sordum.

“Sabahları kendime gelmek için yağsız süt ve tatlandırıcı katılmış büyük bir fincan kahve içiyorum” dedi.

“Peki ya kahvaltı?” diye sordum.

“Ah, hayır” diye cevap verdi. “Kilo vermeye çalışıyorum.”

“Peki öyleyse günün ilk yemeğini ne zaman yediğinizi ve yemekte neler yediğinizi sorayım” diye üsteledim.

“Akşam yemeğine kadar bir enerji barı ve bir sütlü kahve daha bana yeter” dedi Sonya gülümseyerek. Sonra omuzlarını silkti. “Ama buna rağmen kilo veremiyorum. Belki bunun sebebi arada kaçamak yediğim şekerlemelerdir. Enerji versin diye, anlarsınız ya” diye ekledi, ona özgü ihtiyaçları anlarmışım gibi.

Kilo vermek Sonya için önemli bir kaygı konusu olduğundan, kahvaltıyı es geçmesinin aslında kilo vermesini güçleştirdiğini çünkü vücudunun enerji depolamaya çalışırken, yanıltılıp yağ hücreleri depolamaya yönlendirildiğini anlattım. Daha da önemlisi, beynini günün geri kalanı için gereken biyokimyasal seviye açısından büyük öneme sahip sağlıklı besinlerden yoksun bırakıyordu.

Bu bilgiyi aklında tutarak, şunu sordu: “Peki enerji barını sabah kahvaltısı yerine yesem nasıl olur?”

“Kahvaltıyla bunu kastetmiyorum” dedim. Basit karbonhidratlardan kaçınılması gerektiğini ve şekerin de bunların en zararlı çeşidi olduğunun altını çizdim.

“İyi ama benim enerji sorunum ne olacak?” diye sordu Sonya, kızgın bir tonla.

“Uyguladığınız diyetle enerji probleminize siz kendiniz neden oluyorsunuz” diye açıkladım. “Bir kez günde üç ya da dört dengeli küçük öğün yemeye başladığınızda, enerjiniz yükselmeye başlayacak. Bu da elbette şekeri kesmeniz ve kafein alımınızı makul düzeye indirmeniz şartıyla olacaktır.”

Bu Sonya açısından iyi haber değildi. Tüm açıklamalarıma rağmen, her şey ona mantıksız geliyordu. “Enerjimi artıran şeyleri neden kesmem gerekiyor?” diyerek açıklama istedi.

“Çünkü o artışlardan sonra daima bir düşüş yaşıyorsunuz” diye açıkladım. “Yükselen şey düşmeye mahkûmdur. Sorun, düşüş olduğunda başladığınız noktadan daha aşağı iniyor olmanız.”

Sonya gibi siz de beslenme rejiminizin beyin kimyanız üzerinde büyük etkisi olduğunu bilmiyor olabilirsiniz. Kötü bir beslenme rejimi, beynin doğru düzgün işlev görme yeteneğini önemli ölçüde etkileyebilir; berrak düşünmeye, dikkat göstermeye ve nöroplastisiteyi artırmaya daha az yatkın hale gelmenize neden olabilir. Sözün özü, yedikleriniz beyninizi yeniden yapılandırmanıza olanak sağlayacak yakıtı sağlar ya da bunu yapmanıza ket vurur. Son yıllarda, besinsel sinirbilim denilen bir araştırma alanı, belli besin türlerinin beyin kimyasını nasıl etkilediğini aydınlığa kavuşturmuştur. Bazı besinler beyninizin gelişme kapasitesini artırırken, kimileri de fena halde köstekleyerek yalnızca beyninizi yeniden yapılandırmanızı zorlaştırmakla kalmaz; ayrıca bunama riskini artıran etmenlere eklenir.

Beslenme rejiminizin beyninizi nasıl etkilediğini göstermek için, bu bölümü basit bir yemeğin düşünme biçiminizi nasıl etkileyeceğini tarif ederek başlayacağım. Daha sonra beyin kimyanızın nasıl oluştuğunu, endişeli ve depresif olmaktan sizi alıkoyması için ihtiyaç duyduğu besinleri aldığınızdan nasıl emin olabileceğinizi anlatacağım. Son olarak, bunama riskinizi azaltmak ve beyninizi yeniden yapılandırma yeteneğinizi artırmak için beyninizin yapısını nasıl iyileştireceğinizden bahsedeceğim.

“Ama sabahları iştahım olmuyor” diye karşı çıktı Sonya. “Yiyeceğin düşüncesi bile midemi bulandırıyor.”

“Kötü bir alışkanlık kazanmışsınız ve mide bağırsak yolunuz bu duruma alışmış” dedim Sonya’ya. “Endişelenmeyin, yeni duruma da alışabilir.”

Başını iki yana salladı. “Diğer sorunlarımdan, örneğin hafıza sorunlarımdan söz etsek ve yemek konusunu rahat bıraksak nasıl olur?”

“Hafıza işlemlerini beyniniz yaptığından, beyninize yakıt vermeniz gerek” dedim. “Size çok önemli bir örnek vereceğim. Hafızayı işletmek için ihtiyaç duyduğunuz nörotransmitterlerden biri asetilkolindir. Vücudunuz asetilkolin üretmek için kolin adı verilen bir amino aside ihtiyaç duyar. Kolin kaynaklarından biri yumurtadır. Kahvaltıda bir yumurta, bir dilim tam buğday ekmeği yemeye ve bir bardak meyve suyu içmeye ne dersiniz? Ardından, size stresle nasıl başa çıkacağınızı ve bazı hafıza iyileştirme tekniklerini öğreteceğim.”

Sonya hâlâ ikna olmamıştı. Bana öyle geliyordu ki, değişim ihtiyacını kabul etmek kadar değişim için gereken gayreti göstermek de zor geliyordu kendisine. Hayat tarzını değiştirmek için herhangi bir şey yapmaktansa, sabah kalkıp çok geçmeden sıfırın da altına düşmek üzere bir kahveyle enerjisini sıfırdan altmışa fırlatmak daha kolay geliyordu. Benim görevim hayatının çok daha zengin ve sağlıklı olabileceğini anlamasını sağlamaktı.

“Bitkin düşmeden, gün boyu daha enerjik olmayı ve enerji seviyenizi korumayı ister miydiniz?” diye sordum.

“Elbette” diye cevap verdi.

“Harika. Fakat o enerjiye sahip olmak için şu değişiklikleri yapmanız gerekecek.” Kendisine boş mideye kahve içmekten vazgeçmesini ve bunun yerine besleyici bir kahvaltı etmesini önerdim. Öğle yemeğinin de dengelenmesi gerekecekti. Basit karbonhidratları beslenme rejiminden toptan çıkarmasını önerdim. Her gün bir multivitamin, bir omega-3 tableti ve E vitamini desteği alacaktı. Gün boyunca yeterince su içecek, yanında sürekli bir şişe su taşıyacaktı.

“Bunları birer birer denememe ne dersiniz?” diye sordu uysalca.

“Diyetinizin işe yaraması için hepsini birden yapmanız gerekecek” dedim, sonra da kabul edeceğini sandığım bir öneride bulunarak meydan okudum. “Yanıldığımı kanıtlamak ister misiniz?”

Kocaman sırıtarak, başıyla onayladı.

Ertesi hafta istediğim bütün değişiklikleri yaptı. Bir sonraki seans için geldiğinde, daha rahat ve dikkatli görünüyordu. “Tamam, biraz daha iyi hissediyorum kendimi” diye kabul etti gönülsüzce.

“Biraz mı?” diye tekrarladım.

“Eh, birazdan biraz fazla” dedi, bunu kabul etmekten hoşnutsuz. “Artık sorunum üzerinde çalışmaya başlayabilir miyiz?”

“Elbette.”

Bu temelde çalışmaya başladık. Sonra OGGA sistemini ve çeşitli hafıza iyileştirme tekniklerini öğrendi. Eğer kahvaltı etmeye başlamamış olsaydı, gayretlerimiz kayan kumlar üzerine inşa edilmiş iskambil kağıdından bir ev gibi olacaktı.

Share This