Her gün itinayla takip ettiğim internet sitelerinden biri olan, www.kuraldisi.com, adeta haber portalım gibi oldu.“Acaba bugün hangi konuda, neler yazılmış?” merakı ve heyecanıyla yayınlanan yazıları, içlerindeki yorumları keyifle okuyor, aynı zamanda kitap okumakla eşdeğer olan bilgi ve deneyim dolu bu sayfadan zenginleşmeyi seçiyorum.

Dostumuz daima içimizdeki iyiye odaklanır ve gelişmemize katkı sağlar!…

Yine bir sabah siteyi tıkladığımda, nitelikli dostluğumuzdan haz aldığım Badegül’ün, genç kalemlerde yayınlanan ilk yazısına rastladığımda hissettiklerimi, buradan kendisine de seslenerek ifade etmek istiyorum;

Badeeeee!
O gün yazını orada görmek beni çok mutlu etti. Küçük cep defterine yazıp sakladığın derinlik kokan yazılarının devamını, bundan böyle buradan paylaşacak olman içimi sevinçle kapladı. Eminim ki bir çok insana ışık saçacak, saçtıkça da içsel olarak daha da zenginleşeceksin.

Yazını gördüğüm gün, seni tebrik için aradığımda, konuşmamızın ortalarında bana verdiğin öneriden aklımda kalan bir cümle vardı, “Arkadaşım, aslında sende burada yazmaya başlasan ne iyi olur. Bir denesen, takıldığın yerler olursa sana yardımcı olabilirim”  İşte bu sihirli cümlen vasıtasıyla, yazma potansiyelimin ilk sinyalini fark ettim.
Bir tomurcukken, çiçeğe dönüşmeme ilk katalizör olan insan! Bütüne olan katkın, zincirleme devam ediyor. Senden bana, benden başkalarına…

Başımıza gelen her türlü olumsuz düşünce ve olay bize yeni kapılar açar!

Bade ile konuşmamızın üzerinden haftalar geçmişti. O sıralar şehir dışında yaşayan ağabeyim İstanbul’a geldi. Fakat günler sonra bana uğradı. Kaldı ki aramızda bir sorun ve mesafe de yoktu. Üstelik bir adım ötemdeydi ve isteseydi uğrayabilirdi. Nedenini sorduğumda ise sadece fırsat bulamadığını söyledi. Bu davranışını özensizlik olarak algılamıştım.Ve duygularımı telefonda kendisiyle dürüstçe paylaşmama rağmen gene de içim rahat etmedi.

Bu olayda beklenti içerisinde olduğumu bile bile, kırgınlığım devam ediyordu. Sanırım hassas bir dönemimdeydim ki, bu kadar düşünmeme sebep olan egoma geçici bir süre için yenik düşmüştüm.

Yazmanın hafifletici etkisine güvenerek, bu süreci o gece kaleme almaya karar verdim.

Bir hışımla yatağımdan fırlayıp bilgisayarın başına geçtim. Takıldığım konuyu yazmak üzere düşünürken, “beklenti içerisinde olduğumu ve kişisel algıladığımı” iyice fark ettiğimde mesele kafamda tamamen halloldu ve bir anda içimde bir ferahlama hissettim. Dolayısıyla o konuda yazma fikri o an cazip gelmedi. “Beklenti ve kişisel algılama” başlı başına yazılması gereken ayrı konular olduğu için, kendi tarzımda, başka bir anda yazmak üzere rafa kaldırdım.

Buna rağmen o gece yine de bir şeyler yazmak için can atıyordum. Ne yazacağımı bilmeden doğaçlama gelişen yazı, uzun zamandır sorguladığım toplumsal mevzuuyla birleşti. Dallana budaklana sonlandırdığım yazımı, ertesi sabah yayına vermeden önce, yazarlığımın fikir anası olan Bade ile paylaşma heyecanı duydum. Okuduğunda aynı heyecanı onunda yaşadığını gördüm ve ricam üzerine birkaç teknik öneri sunmasıyla sonlanan yazıyı nihayet sayfanın editörü Dilek Yaraş’a  e-posta yolladım. Birkaç gün sonra editörün de son düzenlemeleri yapmasıyla sitede yayınlanan ilk yazımı görmek yüzümde tebessüme, yüreğimde sevince ve umuda yelken açtı.

Hata yapmaktan korktukça yaşamdaki tüm hedefleri erteleriz!…

Yazar olma fikri amatörce bile olsa bana heyecan vermişti. Fakat yine de pek ümitli değildim. Çünkü yazım tarzımın genelde günlük havasında gelişmesi “acaba kişiselliğe girer mi? Hem yazım tekniğim de dilbilgisine aykırı, okuyucuyu yorarım. Yok, ben en iyisi vazgeçeyim” düşüncesiyle yazmak konusundaki eylemimi uzunca bir süre ertelemiştim.
 
Eyleme geçmemle beraber, yazı tekniği konusunda aldığım önerileri de dikkate alarak, artık eskisi kadar devrik ve kuralsız cümleler kullanmamaya özen gösteriyorum. Bu sayede konuşma dili tekniğime de katkı sağlıyorum. Her yazı yazma sürecimde adeta  “Türkçe” dersinden çıkmışım gibi tazelenmiş ve gelişmiş hissediyorum.

Çok istediğimiz eylemin önünde aşılmaz duvar olamaz!

Yazmak için sessiz ortamlar ya da yazan kişinin sessiz kalması, yazının akıcılığına ve kalitesine katkı sağlar. Fakat benim son birkaç aydır böyle bir şansım neredeyse çok az. Dolayısıyla yazmak için belirlediğim sessiz zamanlar, oğlumun ve eşimin uyuduğu, benim uykumun gelmediği zamanlardır.

Lakin bizim evin hallerinde, belirlemiş olduğum o saatlerde bile işim o kadar kolay olmuyor. Ne zaman hararetle yazmaya başlasam, bir şeyler içmek için uyanan sevgili eşim, kapının eşiğinde durur ve o meşhur lafını eder, “Aşkım gene mi yazı yazıyorsun?”  Bende eşime mütemadiyen aynı cevabı veriyorum, “Evet aşkım gene yazıyorum, biliyorsun genellikle bu saatlerde konsantre oluyor ve üretebiliyorum.”  Sanki ilk kez duymuş gibi dinleyen eşim uykusuna kaldığı yerden devam eder:) Ben de uykum gelene kadar yazmaya…

Bazen hedeflerimizin önüne çıkan engellere isyan edip, pes ettiğimiz durumlar vardır.

Sakın ha! Onların her biri yaratıcılığımızı ve azmimizi sınayan kendi duvarlarımızdır.

Yazıları ve sözleri dinlendirerek aktarmak, bizleri olası kazalarından korur!

Yazıyı “dinlendirip” yayına vermek, Editör Dilek Yaraş’ın verdiği bir öneriydi. Bu yöntemi ikinci yazımda uygulamaya başladığımda, süreçte biraz uzama oldu, fakat parçaları birleştirme oyununda, serüven yaşar gibi de keyif aldım. Parçaların birleştiğini hissettiğim an yazıyı yollamak, içimde tamamlanmışlık duygusu yarattı.

“Dinlendirme” her konuda ışık yakan bir kelime. Diyaloglarımızda, çalışmalarımızda kullanılması gereken faydalı bir yöntem. Dünkü bakış açımız, bugünkü ile örtüşmeyebilir. Her an gelişen ve değişen varlığız. Fakat bugünden yapabileceğimizin en iyisini yaptığımızda ilişkilerimizin ve çalışmalarımızın kalitesine katkı sağlarız.

Hepimiz sonsuz potansiyele ve üretkenliğe sahibiz!

Yayınlanan yazılarım iki üç sayfalık bile olsa , bir şeyler üretmenin hazzı müthiş. Hele ki yazıya gelen yorumları okumak ayrı bir keyif. Tanıdığım, tanımadığım insanlarla iletişim haline geçmek, düşüncelerini okumak harika bir duygu.

Gelen olumlu-olumsuz geribildirimler, beni daha da geliştirmek için harika bir fırsat. Ve her biri, verdiğim emeğin meyveleri, bir sonraki mahsulün de tohumları niteliğindedir.

Yaşadığım bu hazzı düşününce, aklıma hemen yazarların sayfalar dolusu emekle hazırlanan kitaplarının, milyonlarca okuyucuya ulaştığında yaşadıkları duygu hali gelir ve yaşanan hazzın katsayısına hayran kalırım.

Yazdıkça kazanırız, kazandıkça yazarız!
Yazarken kendimizi daha iyi ifade eder, mutlu oluruz
Sözlerimiz havalarda uçarken, yazdıklarımız kalıcı olur
Kendimizin ve başkalarının öz (güven-saygı-değer-disiplinine) katkı sağlarız
Yazdıklarımızı gördükçe, zihnimizde kalıcılığını sağlarız
Kelime dağarcığımız artar ve yazma tekniğimiz gelişir
Diksiyon gelişimine katkı sağlarız
Zamanı etkin ve eğlenceli geçiririz
Yaratıcılığımız artar
Yazılarımızda kendimizi içtenlikle açtığımızda, insanlarla daha da yakınlaşırız
Kendimize ve okuyanlara farkındalık yaşattıkça, aydınlanır ışık saçarız
Duygu, düşünce ve bilgileri paylaştıkça çoğalırız
Yazılarımıza gelen olumlu-olumsuz geribildirimlerle, kendimizi daha çok geliştiririz
Her yazıda kendimizle yeniden yüzleşir ve en iyi versiyonumuza doğru yol alırız…

Şükran duydukça yaşamdaki her şeyin değerini biliriz!
Yazıyı icat eden Sümerlere
Okul hayatımdaki tüm Öğretmenlerime
Yazma alışkanlığımı da geliştiren eğitim çalışmalarıyla  Nil ve Saim’e 
Bu sitenin varlığına ve katkı amacına
Her gün sitede yazılarını ve yorumlarını okuyarak beslendiğim Tüm Arkadaşlara
Koşulsuz dostluğu ve desteğiyle daima yanımda olmayı seçen Bade’ye
Yazma eylemine geçmem konusunda farkında olmadan ilham olan Ağabeyime
Eyleme geçen enerjime ve emeğime
Yakınarak daha da yazmaya teşvik ederken aynı zamanda dil bilgisinde destek olan Eşime
Üretkenliğime farkında olmadan katkı sağlayan Oğluma
İmla kurallarını hatırlatan Kardeşime
Editör Dilek Yaraş’ın her türlü emeğine,
İlgili konularda, katılımcı ve yüzleştirici yorumlarıyla Aileme
Ve siz değerli okuyucu dostlarımın okumasına ve yorumlamasına kadar geçen tüm süreçte

 Herkese!

Şükranım Sonsuz Olsun…

Share This