Bu gün bıraktım, geride kalanları, kalması gerekenleri, yalanları, söylenenleri, aslında bildiğinden de net olanları, anlamadığım sanılan tüm zincir bozan oyunları. Eşeği sağlam kazığa bağlamanın ne demek olduğunu da öğrettiler.

Bu gün anladım ki, yüklediğin tüm yanlışların özü sende var… bu gün anladım KOCAMAN SAHTEKAR kim…

Bu gün bambaşka güldü gözlerim, görülmesi gerekenlerin bilinmesi gerekenler olmadığını, bir yüreğin aslında küçücük olduğunu, taşıdığı maskeden bitap düşmüş olduğunu, aslında en çok kendini yorduğunu, bu sebeple de yanında olanlara hiçbir şey veremeyeceğini… Kendinden nasıl da kaçtığını, sahtekârlığın aslında ne olduğunu,  tüm surları kuşatılmış köşeye sıkıştırılmış bir imparator edasıyla kendini kandıranları da anladım…

Ne çok suçlamışım kendimi, ne çok üzerime almışım hayatındaki yanlışları, mantık dolu cümlelere kanıp…

Sen sen olamamışken, ne büyük hata etmişim sana bilmediğin, teninde kaşıntı yapan sevgiyi vererek… Anladım ve bildim ki, kendini mükemmel şekilde kandıran şizofren beyinlerin zararı sadece kendilerine. Anladım ki hayat, mutsuzların yanında güneşsiz..

Denklem basit ve net…

Ne kalem ne kâğıt demiş üstat.

Bilinmediklerinden kurtulduğunu sandıkça eziyetsin insanlara, peki neden zorlamaktasın o yüreğini, neden olmuyorsun kendin? Öğrettiklerini uygularken ne çok zorlanıyorsun fark ettin mi?  Belki de bu yüzden gülmez yüzün uyandığında en güneşli sabahlara. Yorgun bir zihin ve ağır bir maskeyle yürümek zor olsa gerek. Belki de bu yüzden solgun tenin ve gülüşlerin kırgın, en çok kendine, belki de hiç bilmediğin bir sahnede sana uymayan bir rolü oynamak için harcadığın enerji sebeptir kronik mutsuzluklarına…

 Ne kedi ne ciğer, ne de asmada ki üzüm…

Oysa herkes gülerken görmekte, coşkularla görmekte… Akşam olup dört duvar yalnızlık çökünce sen ve sen kaldığında, neler olduğunu kim bilir? Oysa kalbin mutsuzluk pompalıyor her zerrene, 4/1 insanlar girip çıkarken hayatlara, unutmak olmaz ne isen onu yaşarsın ve hayatına çekersin denklemini…

Özgürlük denilen, özgürlüğün en tende olan halidir, önce kendine dönmektir, KENDİNİ SEVMEKTİR…  Kimselerden görmediklerini kendine verme çabasında kaybettiklerine dönüp baktığında, cilt cilt kitapların olacak torunlarına bırakacağın, mükemmel işleyen zihnin en süslü cümlelerle kandırmazsa seni senden önce tabi…

Dönüp bakmak gerek kendimize; nedenler niçinler nasıllar sorulup bulunmalı, hak ettiğimizi yaşadığımızı, layık olduğumuzu bulduğumuzu.
Hep mi karışır elma ile armut, demeyi de unutmamalı…

Bu gün esaret zincirlerimi kırdım, tamamen özgürleştim…

Bıraktım tüm detone tınıları, es’i olmayan melodileri, okunmayan kitapları… Bu gün elimin en tersiyle ittim, tozlu maskeleri…

Yaşantım, hayatım, nefes alıp verişlerim, yalanlarla süslenmeyecek kadar berrak…

Tez haber salına, tellal çıkarıla, fetret devri sona erdi…

Bu gün hayatına bak, hayatındaki insanlar layık olduklarındır… Sen geliştikçe layık olduklarının hayatına gelmesi adına tüm tozlu bezler çekilir giderler…

Maskesiz yaşanılası hayatlar dileğiyle…

Share This