Gitmek…
En kolaydır her zaman.
Gözyaşını bırakır gidersin,
Kurur bir gül kırmızısında.

Gidersin bir şarkının tam ortasında,
Biri mutlaka tamamlar mırıldanarak…

Gidersin…
Yarım bırakısın, yarım duygularla…
Güneş yarım kalsa bile, ay imdada yetişir,
Yağmuru yeniden ıslatır bulutlar.
Gidersin her şeyi sıfır noktasına almak için;
Oysa hiçbir şey sıfır noktasında değildir.
Hep yarımdır, yarım kalmıştır.
Hep birileri yarım bırakıp gitmiştir.

İşte böyle dostum…
 Hayat yarımlarla geçer gider.
Kimi an gelir, kendinin tanıklığından bile şüphelenirsin.
İşte o an biri gelirse, seni tamamlamak için,
Ona sarıl ve
Gitme, Gitmeyin…

Bu şiiri yıllığımın arasında sakladığım bazı anıların arasında buldum. Nereden yazmışım, kimin şiiri bilemiyorum. Hayata bakışım ne kadar da bugünden uzakmış.

Bir yarımlık hissi, birinin gelip seni tamamlamasını beklemek. O seni tamamladığını sandığın kişiye tutunmak, hatta yapışmak ve hatta onu da yapışıp kalmaya zorlamak. Yapışmayınca suçlamak…

İlişki bu mudur? 

Oysa ki iki yarım asla bir bütün etmiyor. Hatta ortada bir bölü ikilik bir şey bile kalmıyor insandan geriye.
 
Şu an iki yarımın oluşturduğu bir ilişkiyi düşündüğümde, gözümün önüne sadece, kemirilmiş, yer yer kararmış ve çürümeye başlamış iki elma yarısı geliyor.. bir süre sonra elmanın bir yarısı  bir farkındalık yaşıyor. Hayır ben çürümek istemiyorum, kendim olmak istiyorum. Bu çürüklerden kurtulup kendimden yeni bir ben yapmak istiyorum, diyor.

Diğeri korkuyor, öyle inanmış ki diğerinin onu tamamladığına; o kendini bulursa ben ne yaparım diyor ve daha çok yapışıyor. Sanıyor ki  inandırırsa kendisinin onu tamamladığına  o da bütün olmak istemez  ya da sanıyor ki başka, daha iyi bir elma yarısı buldu ; çünkü başka türlüsü mümkün değil onun için. Kendinden bütün yaratmak olanaksız.
 
Bu yarımlık hissi ne zaman geliyor insana?…
  

Kızıma bakıyorum; henüz on altı aylık ama doğduğu günden beri kendini o kadar doğal ifade ediyor ki, tam olduğundan öyle emin, o kadar güveniyor ki kendine.
 
Okuldaki çocuklara bakıyorum; bir kargaşa içindeler. Bazısı ya da çok azı demeliyim hala bütün. Çoğu öyle çaresiz, öyle güvensiz ve öyle yarım ki…

Okuldaki öğrencilerim  dokuz yaşında. İşte bu arada, yani bebeklikle çocukluk arasında bir şeyler oluyor demekki. Bir şeyler ters gidiyor ve çocuklar bir yerde kendi bütünlüklerinden şüphe duymaya başlıyor demekki.

Peki ne oluyor?

Evde mi, okulda mı? Anne mi, baba mı öğretmen mi? Ne yapıyoruz da bu kadar muhtaç kılıyoruz çocuklarımızı başkalarına ya da ne yapmıyoruz da kendilerini bu kadar eksik hissediyorlar?

Nedir arkadaşlar bu yarımlık hissi çocuklarda, gençlerde ve  hala yetişememiş biz yetişkinlerde?

Share This