Hayatta kendinizi en mutlu ve eksiksiz hissetmenizi sağlayan nedir? Şüphesiz birden fazla şey söyleyebilirsiniz ama yaşadığınız en doyurucu anları hatırlamaya çalışın. Bu, bir ruh eşiyle yaşadığınız hayal edemeyeceğiniz kadar derin bir yakınlık ve sevgi miydi? Ya da evrenin gizlerini ortaya çıkarmayı başardığınızı hissettiğiniz bir an mıydı? Himalayalar’da ücra bir yerde sessiz bir inziva mıydı? Veya belki de hevesli bir dinleyici kitlesine yaptığınız heyecan verici bir konuşma, macera dolu bir dünya yolculuğu, mesleğinizde yaptığınız müthiş bir sıçrama ya da hayalinizdeki evi tasarlayıp inşa etmek miydi? 

Sizi hayatta en mutlu kılan ve tatmin eden şey büyük ihtimalle çakra tipinizin bir fonksiyonudur. Bu ne anlama geliyor? Çakra tipiniz dünyayı algılama ve deneyimleme şeklinizi belirler. Sizi, dikkatinizi hayatınızdaki belli öğelere verirken, diğerlerini pek fark etmemeye yöneltir. İçgüdüsel olarak mutluluğunuz için en temel ve en anlamlı olduğunu hissettiğiniz öğelere doğru çeker. 

Genellikle bireysel farklılıklarımızı hepimizin kendine has eğilimleri olduğunu söyleyerek açıklarız. Farklı kişilerin farklı tarzları vardır. Öte yandan, dünyada bireyselliğimizin gizemini ortaya çıkarmaya ve neden her birimizin hayatı bu kadar farklı deneyimlediğini belirlemeye çalışan pek çok kendini-tanıma sistemi vardır. Bu sistemler neden her birimizin belli eğilim ve yönelimleri olduğunu, neden bazı aşırılıklar ve eksikliklerden, bazı endişelerden ve hayal kırıklıklarından mustarip olduğumuzu ve kişisel beceri ve yeteneklerimizi nasıl uygulamaya koyabileceğimizi anlamamıza yardımcı olmaya çalışırlar. Psikanaliz gibi bazıları, endişelerimizin izini üç yaşımızdayken meydana gelen travmatik olaylara kadar sürerek, tamamen kişisel tarihimize dayanır. Bazıları da -numeroloji, enneagram ve insan-tasarım teknikleri gibi- insanların eğilim ve davranışlarını genel ve evrensel kategoriler şeklinde sınıflandırır. Bize kendine özgü derin ve aydınlatıcı bir yanıt sunan kadim bir sistem olan çakra tipleri sistemi bu ikinci gruba girer. 

 

Çakralar ve Birey 

Hiç kuşku yok ki, bütünüyle dengeli ve aydınlanmış bir insan olmak için herkesin bu yedi çakrayı tam anlamıyla gerçekleştirmesi kaçınılmazdır. Hiçbirimiz hayatta her bir çakranın psikolojik rolünü yerine getiren zorluklara ve sorunlara sırtımızı dönemediğimiz gibi, bu yedi çakranın her birinin doğasındaki güçlerin ve niteliklerin gelişmesinden de kaçınmamalıyız. Fakat herhangi birimizin, hayal edilebilecek en ileri düzeyde olanlarımızın bile yaşamın tüm yönlerini yansıtmamız olanaksızdır. Bu kısıtlayıcı görünebilse de aslında oldukça güzeldir. Aynı deneyimi farklı şekillerde ifade etmemizin nedeni budur. 

Hepimizin hayatta kendine özgü eşsiz bir bakış açısına sahip olduğu açıktır. Bu nedenle aynı deneyimi paylaşsak da bunları farklı bir şekilde yorumlamaya ve ifade etmeye eğilimliyizdir. Belki bunun en çarpıcı örneğini hem kişiye özgü hem de herkes için aynı olduğu söylenen spiritüel aydınlanmanın son derece farklı şekillerdeki ifadelerinde görürüz. 

Büyük Sufi şair ve mistik Rumi (Mevlâna) ilahi varlığın aşkından, teslimiyetten ve vahdetten bahseder. Ermeni usta Gurdjieff (Gürciyef) irade gücüne, aşmaya ve kendini hatırlamaya odaklanmıştı. Osho, Jiddu Krishnamurti ve Ramana Maharshi değişik yollara ve çalışmalara götüren çok farklı yaklaşımlara sahipti. Bu farklı yorumlar ve ifadeler her birinin ait olduğu farklı çakra kişilik tiplerinden kaynaklanıyordu. Bu çakra tipleri içlerinde parlayan ilahi ışığın, tam bir ilahi tayftan ziyade ayrı bir ışın olarak ifade edilmesine neden olan bir prizma görevi görüyordu. Bu “bölünme” aynı “hayata” dair sayısız bireysel deneyimi mümkün kılıyor. 

Kişilik tipiniz dünya görüşünüzü belirler. Bunun hayatınızda belli nitelik ve yetenekler geliştirmeye veya önemli zorlukları karşılamaya daha fazla odaklanmanız gereken belli safhalarla hiçbir ilgisi yoktur. Bazen kalbinizi daha fazla açmaya veya daha bağımsız olmaya ya da temelinizi güçlendirmeye ihtiyacınız olduğunu görebilirsiniz. Aslında hayatınızın belli bir aşamasında bir parçanızın diğerlerinden daha önemli olduğunu fark etmek insan olarak gelişiminizin ve dengenizin kaçınılmaz bir parçasıdır. 

Aynı şekilde, kişilik tipiniz doğal olarak sahip olduğunuz bazı güçlü niteliklerinizle bağlantılı olmayabilir. Sizin tipinizin bir göstergesi olmasa da cömert, iradeli veya meditasyona eğilimli olabilirsiniz. Kişiliğinizi belirlemek esas yapınızı -hayatı temelde nasıl algıladığınızı ve deneyimlediğinizi, sizi en çok cezbeden şeyleri ve en temel tutkularınızı- tanımak demektir. O sizin gerçekliği karşılama ve onu yapınızın güçlü yanlarından yararlanmak ve kaderinizi gerçekleştirmek için kullanma şeklinizle ilgilidir. Bu ayrıca en özgün benliğinizden kaynaklandığı için karşı koyamadığınız bir dürtü veya eğilim olarak da düşünülebilir. Bu dürtü bazen o kadar güçlü olabilir ki sizi bile aştığını hissedebilirsiniz. Onun peşine düştüğünüzde, sizi başka her şeyi unutmanızı sağlayacak derecede cezbedebilir. 

Çakra tipinizin mutlaka hayatta şu anda yaptığınız şeylerle veya kendinizi nasıl düşünmek istediğinizle örtüşmesi gerekmez. Onun takdir ettiğiniz eğilimlerle bile ilgisi yoktur. Şahsen ben Rahibe Teresa’ya hayranımdır ama bu, benim bir dördüncü çakra tipi olduğum anlamına gelmez. Bu aslında benim gerçekleştirmemin daha zor olduğu bazı yönleri yansıttığını gösterebilir. En iyi yöntemin dünyayı ilk karşılama şekliniz olmasının nedeni budur. İçinizde karşı karşıya kaldığınız şeylere tepki veren ilk merkez nedir? Bilişselliğinizi ve anlayışınızı içeren zihniniz mi? Yoksa duygularınız, hisleriniz veya iradeniz mi? 

Burada yardımcı olacak bir nokta da bu yedi kişilik tipinin başlıca üç algı ve deneyim grubuna ayrılmış olmasıdır: 

maddi-dünyevi tipler, duygusal-konuşkan tipler ve zihinsel-spiritüel tipler. Birinci, ikinci ve üçüncü çakralar birinci gruba aittir; dördüncü ve beşinci çakralar ikinci gruba ve altıncı ve yedinci çakralar da üçüncü gruba aittir. Bu gruplamalar her tipin dünyayı en doğrudan nasıl deneyimlediğine ve içlerinde ilk olarak ne uyandırdığına dayanır. Birinci ve sözde “en alt” -hiyerarşideki yeri bağlamında değil, bedende bulunduğu yer bağlamında “en alt”- grup ilk olarak dünyayı duyular ve algılanabilir nesneler vasıtasıyla karşılar. İkinci grup dünyayla ilk olarak duygular ve fanteziler yoluyla karşılaşır. Üçüncü grup gerçekten dünyayı doğrudan deneyimlemez bile. Onunla daha ziyade bir düşünce olarak karşılaşır ve deneyimi soyut ilkelere dönüştürür. 

Share This