Katılmasanız da -hem mantığınızla

                                                               hem de yüreğinizle- dinleyin.

 

Ortak bir gerçeklik bulmak için tek başına en önemli beceri dinlemektir. Yanıtınızı hazırlamaya yetecek kadar değil, gerçekten, empati kurarak dinlemek. Siz ve partnerinizin birbirinizi mantıken değil, yürekten anlaması gerekiyor.

Bizden çok farklı duygusal gerçeklikleri olan biriyle çatışmaya girdiğimizde, o insanı sevdiğimiz biri gibi değil, düşman gibi görürüz. Kendimizi tehdit edilmiş hisseder ve diğer insanı genellemeye başlarız. Bu da çoğu zaman şu cümlelerle ifade edilir “Hep bunu yapıyorsun” ya da “Bir erkekten de bu beklenir!” Bunlar karşıdaki kişiyi genellemeye ya da klişelere indirgemeye neden olabilir. Partnerimizi kötü niyetli, canımızı acıtmak isteyen, saldırgan biri olarak görmeye başlayabiliriz.

Başka bir yol da empati kurmaya açık olmaktır. Empati, diğer kişinin neler yaşadığını -en azından küçük bir ölçekte- hissedebilme becerisidir. Bu yol kendi gerçeklik yorumumuzu kısa süreliğine askıya alma ve kendimizi diğer insanla özdeşleştirme isteği gerektirir. Empati, diğer insanın yerinde olsanız nasıl hissedeceğinizi anlamanıza yardım edebilir. Bu, diğer kişinin tarafını tutacaksınız anlamına gelmez; sadece bunun nasıl hissettirdiğini anlamak için kendinize izin veriyorsunuz. Empati, sevdiğimiz insanların duygusal gerçekliğine girmemize olanak verir; böylece farklılıklar olduğunda paylaşımlar da olabilir.

 

Kaçanlar ve Kovalayanlar

Ortak bir gerçeklik yaratmanın önündeki önemli zorluklardan biri de ilişki hakkında bolca konuşma gerekmesidir. Araştırmalar kadınların ve erkeklerin bu konuya yaklaşımlarında ciddi farklılıklar olduğunu ortaya koyuyor. Bu farklılıkların yetiştirilmeden mi, yoksa biyolojik temelli mi olduğunu bilmiyorum. Bazı kadınlar ilişki üzerine konuşmayı, kırgınlıklarını ifade etmek için bir fırsat olarak görebilir, diğerleri ise daha fazla yakınlık doğuracağını ve birbirlerini daha iyi anlayacaklarını umabilir. Erkeklerin büyük bölümü için ise tahammülü,“İlişkimiz üzerine konuşmalıyız” cümlesindendaha çok zorlayan bir şey olamaz.

Dr. John Gottman otuz yıldan fazla süredir çiftler üzerine araştırmalar yapmakta. O ve ekibi kaçan/kovalayan adını verdikleri bir davranış keşfettiler. Kovalayanların ciddi düzeyde bağ kurma ve sorunları çözme ihtiyacı var, bu nedenle sorun çözülünceye kadar kovalamayı sürdürüyorlar. Kaçanlar ise sorunu konuşmaktan sakınarak içinde oldukları durumdan kurtulmaya çalışıyorlar. Fiziksel ve duygusal mesafe istiyorlar. Gottman’ın araştırmalarına göre kadınlar daha çok kovalayan, erkekler ise kaçan olma eğilimini gösteriyor.

Eşim ve ben, özellikle ilk evlendiğimiz yıllarda tam da böyle davranıyorduk. Karım duygularımızı ve sorunları konuşmamız için çok baskı yapardı. İçten içe duyduğu gereksinim, güvende hissetmek ve bağ kurabilmekti. Ancak bu yakınlığı kurmak için sergilediği eleştirel, hoşnutsuz tavırları ya da köşeye sıkıştıran soruları nedeniyle, ben kaçmak ve her türlü konuşmadan sakınmak isterdim.

Birçok erkek gibi ben de sessizleşip içime kapanır, sorunlardan ya da anlaşmazlıklardan kaçınırdım. Genellemeler yapar, ortaklaşa sorunlar üzerine gitmeyi reddeder, katı bir tutum takınır, karımı eleştirirdim. Aslında ben de karımla yakın olmayı ister ve buna ihtiyaç duyardım ama eleştirildiğimi ya da sorgulandığımı hissettiğimde içime çekilmeye başlardım. Karımın yakınlaşmak için attığı her adım beni daha da uzaklaştırırdı.

İşin ironik tarafı ise ikimiz de hissettiğimiz gerilimi azaltmaya çalışıyorduk. Ancak karım ittikçe ben içime kapanıyordum. Çabalarımız da aramızdaki mesafeyi daha fazla açardı. Gottman’ın kaçan ve kovalayanlarının mükemmel örneğiydik.

Gottman ve ekibi çiftlerin kavgalarını gözlemlemiş ve tartışma sırasında iki tarafın da duygularının yoğunluğunu tahmin etmeye yardım eden fizyolojik ölçümler yapmışlardı. Hiç renk vermeyen (tamamıyla içine kapanmış) erkeklerin kadınlar kadar ya da onlardan daha güçlü hisler duyduğunu buldular. Erkekler göstermeseler de içlerinde yoğun bir şekilde duyguları ve bu duyguların yarattığı baskıyı hissetmişlerdi. Kendilerini daha yoğun duygular hissetmekten korumak ve söyleyecekleriyle durumu daha da kötüleştirmemek için içlerine kapanıyorlardı.

Bu dinamiği değiştirmek için kovalayan, şefkate ve yatıştırılmaya, kaçan da eleştirildiği hissine kapılmaksızın biraz mesafeye ihtiyaç duyar. Aşağıdaki davranışlar yardımcı olabilir:

  • İki tarafın da suçu karşı tarafa atmak için neden aradığı suçlama oyununu oynamaktan kaçının. (Önceki bölümlerde tanımlanan bazı becerilerin bunu başarmaya yardımı olacaktır.)
  • İnsanların kendini güvenli hissettiğinde duygularını paylaşmaya daha açık olduğunu unutmayın.
  • Kovalayan kendi kendini yatıştırma üzerinde çalışabilir; -yani partneriyle konuşmaya ihtiyaç duymadan kendi kendine sakinleşmek.
  • Kaçan duygularını paylaşmak için daha fazla çaba harcayarak savunmasız yanlarını gösterip partnerinin kendisini ona daha yakın hissetmesine yardım edebilir.
  • Kovalayan, kendini suçlama oyununu oynamaya kaptırdığında ya da kaçan kendini kuşatılmış veya bunalmış hissettiğinde çift nasıl mola verebilecekleri üzerinde anlaşabilir.
  • Çift, kaçan/kovalayan dinamiği üzerine konuşabilir ve bu döngüden çıkmanın yollarını tartışabilirler.

 

Aktif Dinleme

İlişkilerin gözlenebilir kurallarından biri de direncin direnç yarattığıdır. Partnerinizin söylediklerini tartıştığınızda, yalanladığınızda ya da önemsemediğinizde, aynı davranışla karşılaşacaksınız. Bazılarımız biraz daha açıklama yaptığında ya da biraz daha argüman öne sürdüğünde karşı tarafın bizi anlayacağını düşünür. Oysa sadece tartışmayı alevlendirmiş oluruz. Partnerinizin hislerini tartışmaya açmak, ya dinlemek istemiyorsunuz ya da partnerinizin duygularına değer vermiyorsunuz demektir.

Karşı çıkma nedenlerinden biri de, partnerimizin hislerini düzeltmezsek hep böyle hissedeceklerine inanmaktır. Bundan daha yanlış bir kanı olamaz. Asıl karşı çıkılan hisler, kolay kolay kaybolmaz. Kişi duygularını daha derinleştirecek ve eskisinden daha güçlü bir şekilde duygularını savunacaktır. Kimi zaman duyguları kabul edilen kişiler kısa süre içinde çok değişir.

Başta erkekler olmak üzere insanların çoğu, partnerlerinin hislerine çözüm bulmanın kendi sorumluluğu olduğunu düşünür. Partnerleri mutsuzsa, onların görevi bunu düzeltmektir. Kadınlar çözüm beklemeden duygularını paylaşmaya daha çok eğilimlidir; başkalarının hislerinden haberdar olması ve nasıl hissettiklerini anlaması yeterlidir.

Beklentilerdeki bu farklılıklar, uyumsuz iletişime yol açar. Erkeklerin duygularını paylaşmaktan çekinmesinin bir nedeni de, bir çözüm getiremeyeceği korkusundan- oysa onlardan beklenen bu değildir- ötürü kendini yetersiz hissetmesidir.

Öğrenebileceğiniz en değerli becerilerden biri de, aktif dinlemedir. Bu teknik, aynı fikirde ya da karşıt görüşte olmadan duyguları kabul etmenin yolunu gösterir. Yargılayıcı değil, destekleyici olmak için tasarlanmıştır.

Etkili dinlemenin amacı, uzlaşmak değil kabul etmektir. Bu ikisi arasındaki fark büyüktür. Örnek verelim:

 

Uzlaşma: “Haklısın, sana danışmalıydı. Senin yerinde olsam ben de kırılırdım.”

Kabul etme: “Yani Monica sana danışmadığı için kırgın hissediyorsun.”

 

Kabul etmek anladığınızı ve diğer insanın hislerini kabul ettiğinizi gösterir. Uzlaşma ise onların hislerini onayladığınız ve aynı şekilde hissettiğiniz anlamına gelir.

Aktif dinleme sırasında kendi gerçekliğiniz farklı bile olsa, karşı tarafın gerçekliğini anlamaya çalışırsınız. Onun gerçekliğine katılmak istemeyebilirsiniz, kaldı ki bu kendi gerçekliğinizden vazgeçmeye tekabül edebilir. Ancak karşı tarafın, onun gerçekliğini anladığınızı bilmesini istersiniz.

Share This