Domuz gribi konusunda kitlesel histeri yaratıldığını düşünenlerdenim ben de… Hatta bir ara, bu hastalık ve aşı olayının fasafiso olduğuna, emparyalist devletlerin ‘’sağlık kartını kullanarak’’ kitlesel bir zihin manipülasyonu, hatta köleleştirme operasyonu uyguladıklarını bile düşünmeye başlamıştım. Nereye kadar ve ne şekilde güdüleceğimize dair bir testten geçiyorduk adeta…

Erdoğan, aşıyı reddetme cesaretini göstermeseydi eğer, devletin de ‘’küresel ilaç sermayesi’’ tarafından esir alındığını düşünecektim neredeyse.

Haksız mıyım ama?… Öylesine yoğun bir panik ortamı yaratıldı ki telkinlerin faşizan baskıya dönüşmesine ramak kalmıştı. Hatırlasanıza, ileri gelenlerden biri, ‘’Aşıya karşı olanlar ölümlerden sorumlu olacaktır,’’ bile demişti.

Böylesine doğrudan insan hayatını ilgilendiren bir konuda tırsmamak da mümkün değildi doğrusu.

Ben bile, belki de hayatımda ilk defa, fikrimi söylemekten ve yazmaktan çekindim. Düşündüğünü hemen ve hiç çekinmeden söyleyen, yazan Dilek gitti, yerine ‘’ben böyle düşünüyorum ama ya yanılıyorsam, ya birilerinin ölümüne sebep olursam,’’ diye korkup paralize olmuş biri geldi.

Tamam ben doktor değilim ama bu konu da artık sadece doktorları ilgilendiren bir ‘’sağlık’’ sorunu değil, aynı zamanda bir ‘’özgür irade’’ sorunu da…

Bu konuda edinilen bilgi ve kanaatleri paylaşmak; sisteme körü körüne boyun eğmeyi reddederek özgür düşünme ve karar vermeye kapı açmak anlamına da geliyor.

Kendi adıma çok net bir şekilde söyleyebilirim ki ben kesinlikle aşı olmayacağım ve çocuklarıma da bunu önerdim…

Ha, şunu da belirtmeden olmaz: Ben normalde de aspirin gibi basit ilaçlardan başkasını kullanmayan ve doktora dahi çok zorunlu olmadıkça gitmeyen bir tipim. O kadar ki geçirdiğim ağır bir hastalıkta verilen ilaçları bile doktorların tüm dayatmalarına rağmen reddettim. Ve şükürler olsun ki bu seçimimden dolayı asla pişman olmadım. Hatta, bence, hayatımda verdiğim en (belki de tek) akıllıca karar da buydu.

Gelin görün ki böyle bir kararı insan kendi hayatı için çok rahat bir şekilde ve sadece sezgilerine güvenerek alabilir; ama iş çocuklarına, sevdiklerine ve hele hele yayın organları aracılığıyla kitlelere öneride bulunmaya gelince iş o kadar da kolay değil.

Yani, sussan bir türlü susmasan başka türlü…

Dolayısıyla ben de aşı karşıtı önermeye ancak uzun uzun araştırdıktan sonra  varabildim… Çeşitli kaynakları okudum, belgeselleri izledim.

Tabii bu arada aşı olmayı öneren kaynaklara pek rağbet etmediğimi de itiraf etmeliyim. Çünkü temel çıkış noktam bu durumun ilaç firmalarının bir oyunu olduğuydu. Bir anlamda ön yargılı yaklaşıyordum konuya.

(Ama şöyle de bir esneme noktam vardı: Eğer bu kaynaklar beni ikna edemeseydi, o zaman aşının yararlarını araştıracaktım.)

Neyse ki buna gerek kalmadı; aşı karşıtlarının görüşlerinden ve kanıtlarından yeterince ikna oldum.

Öte yandan da biliyorum ki, ilaç firmaları, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çürütmeye ve/veya örtmeye çalışacaklardır bu bilgileri.

Bir çok şarlatan ve fırsatçı da olur olmaz uçuk fikirlerle sözde alternatifler sunacaklardır. Gerçek ise bu iki ucun arasında bir yerde olacaktır.

Umarım, Türkiye’deki vicdanlı ve bilgili doktorlar da seslerini daha çok yükseltir ve gerçekleri -ilaç firmalarına rağmen- anlatırlar. 

………

Nil Gün / Berna Esin: Aşı Olmalı mı Olmamalı mı? (Dr. Mercole’nin aşı araştırmaları)

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’nın Domuz Gribi ve Aşısı hakkındaki tüm yazıları

Share This