dört mevsim aşk

ilkbahar
olsak önce seninle
yeni filizlenmiş
taze çocuk hallerimizle
mahallede top koştursak,
sonra biraz boy versek
gençliğin verdiği heyecanla
açılsak çiçek çiçek
tutuşup elele
kırlara yayılsak…

yaz
sıcağında yanıp
aşkın sıcağında erisek
karışıp birbirimize
kiraz mevsimi kızıllığnda
kiraz tadında sevişsek
uyusak
düşlerde tekrar buluşsak
uykular bile
bizi birbirimizden alamasa
uyansak
bu nasıl iştir diye gülüşsek…

sonbahar gibi
hüzünlensek akıp giden zamana
yüzümüzde ki her bir çizgiye
acı tatlı birer anı doldursak
zaman acımasızca
yüklenmiş olsa da ruhumuza
yaprakların dökülüşü gibi
döksek ruhumuzdaki
sararmış solmuş
yaprakları birbirimize
rüzgara versek acılarımızı
olgun, dingin, engin
tatlı bir huzurla
diz dize karşılasak hazanımızı…

kış
soğuk ölüm gibi
doğanın yeni bir başlangıca
hazırlandığı gibi
biz de ölüme hazırlansak
kış üşütse
ölüm üşütse
beraber üşüsek
ölümü beraber düşünsek
her gün bu günü de
beraber yaşadık diye
sıcacık gülümsesek
ölümün yakınlığını soğukluğunu
iliklerimizde hissedip
bütün sıcaklığımızı
versek birbirimize
dünyanın yalanlarını boş verip
sadece sevsek
ellerimizin, gözlerimizin, varlığımızın
en büyük hazinemiz olduğunu bilsek
her gün birimizin ellerimizden
kayıp gidebileceğini düşünsek
düşündükçe üşüsek
üşüdükçe daha da çok sevsek…

Share This