Geçenlerde bir kitap okudum. Kitabın kapağında şöyle yazıyordu:
“Kader seni güldürmüyorsa, espriyi anlayamadın demektir.”
Hayatımın esprisi bana kendini ilk olarak “İluga” kelimesi ile hissettirdi.
Yıl 2004, aylardan Haziran’dı. Oğlumun doğum günüydü.
Bir gazetede, başka bir dile çevrilmesi en zor kelimenin bin dilbilim uzmanı tarafından belirlendiğini okudum. Bu kelime, güneydoğu Kongo’da konuşulan Tshiluba dilindeki İluga kelimesi idi. İluga, “herhangi bir kötü muameleyi ilk seferinde affetmeye hazır, ikincisinde hoşgörü gösteren ama üçüncüsünde asla affetmeyen kişi” anlamına geliyordu.
Anlamının içinde, bana beni anlatan unsurları ile bu kelime o anda gönlüme yer etti.
Gel zaman git zaman İluga benim için değişimin ve dönüşümün simgesi haline geldi.
Özüme yolculuk sürecimde, “affetmeye hazır”, “hoşgörü gösteren” ve “affetmeyen” kelimelerinin bendeki karşılıkları ile yüzleştim, kabul ettim, değişmeyi seçtim ve özgürleştim.
Kendimle yüzleştikçe, kendimi keşfettikçe hayatımın bundan sonrasında yapmak istediklerim de netleşti: “Dünya üzerindeki son anıma kadar özüme yolculuğumu yapıyor ve yaşamım boyunca deneyimlerimden edindiklerimi, bilgi birikimimi paylaşıyor olmak.”
Bu noktada çok sevdiğim bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Her yıl yapılan en iyi buğday yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi, “Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor” dedi.
“Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz?” diye sordular.
“Neden olmasın” dedi çiftçi. “Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.”
Paylaşmak, yaşamın özü.
Bu köşemde ben sizlerle her halimle “ben”i paylaşıyor olacağım.
Sizler de bu köşede benimle beraber olabilirsiniz.
Paylaşım keyfini beraber yaşadığımızda büyümüzü evrene yayıyor oluruz el ele.
Sizlerin “e-koç”uyum bundan böyle; sevgiyle, keyifle.
Bana gerçek adınızla veya bir takma isimle e-posta yazabilirsiniz.
Sorunlarınızı iletebilir, sorularınızı sorabilirsiniz.
Duygularınızı, düşüncelerinizi, bilgilerinizi paylaşabilirsiniz.
Bir itirafta bulunabilirsiniz.
İçinizde birikenleri satırlarınıza dökebilirsiniz.
Bunun için yapmanız gereken tek şey berna@kuraldisi.com adresime “Yaşam Cesurları Sever” konulu e-postanızı yollamanız.
Bir filmde bir karakter şöyle diyordu: “Yüzüstü düşme riskini göze alabilirsen her istediğini yaparsın.”
Yaşam tüm korkularına rağmen adım atanları sever ve ödüllendirir.
Ben de değerli e-postalarınıza köşemden cevaplar yazarım, değerlendirmeler ve farklı konularla, farklı bakış açıları ile bu köşede toplanırız her ay hep beraber.
Ağustos 2005’te bir arkadaşımdan İluga’nın Estonya dilinde “güzellikle” demek olduğunu öğrendim.
Öğrenmenin, deneyimlemenin sonu yok…
Paylaşmanın sonu yok…
Keyfi çoook…
Her şey çoook güzel oluyoooor 🙂
Bana bol bol yazın, iluga (güzellikle) yaşayın 🙂