Yazılarımda kendimle konuşuyorum. Kendimle konuşmalarımı sizlerle paylaşmayı seviyorum.

Deneyimlerimi, bilgi birikimimi paylaşmayı her zaman sevdim. Hatta bu yüzden bir yöneticimden ihtar  aldığımı hatırlıyorum:) Bireysel gelişime yönelik bilgiler içeren e-postaları, iş saatleri içinde, arkadaşlarıma yönlendiriyor olmamın çok dikkat çektiğini, hoş karşılanmadığını belirtmişti. Bu arada borsada oynayan, internette fal bakan  ya da bolca çay-kahve arası verenler dikkat çekmiyordu:)

O yöneticiyi de, o konuşma sahnesini de hayatıma ben çektiğim için problem yok. Bu ve bunun gibi olayların bugünkü Berna’ya kattığı çok şey var. Yaşamım boyunca olumsuz olarak algıladığım olaylarda rol alanlara içten teşekkürler.

1987 yılı Türkiye’sinde annemin paranoid şizofren olduğunu, bununla ilgili deneyimlerimi çevremle rahatlıkla paylaşmam da hoş karşılanmamıştı; ailem tarafından, akrabalarım tarafından, hatta arkadaşlarım tarafından. O zaman “sana delinin kızı derler, hatta sana deli derler, damgalanırsın” uyarıları aldığımı hatırlıyorum. Ben yine de paylaşmayı seçtim. Kendime teşekkür ediyorum.

Kendimi bildim bileli, ki bunun kaçıncı yaşımdan başladığını hatırlayamıyorum, her günümün bir önceki günden bir adım ilerde olması gerektiğine inandım. Bu nedenle bol okudum, bol çalıştım, bol deneyimledim. Sonra da bunları çevremle paylaştım.

Paylaştıklarımın bir kısmını “bakın bu en doğrusu” diye paylaşmışımdır. Sonra başka bir deneyimle onun en doğrusu olmadığı hayat tarafından bana gösterilince “hayır hayır o en doğru değilmiş, bir de böyle oluyormuş” diye yine paylaşmışımdır kesin:)

Böyle bilgilendikçe, denedikçe, yanıldıkça, bir şeyleri oturttukça, oturttuklarımı kökünden söktükçe hep birilerine bi anlatayım istedim. “Bakın bu en doğrusu” söylemlerim “ben böyle yaşadım, bana göre…”lere dönüştü.

Yıllar sonra yaşam koçluğu, bireysel gelişim eğitmenliği gibi uğraşlarla iştigal etmeye başladığımda beni tanıyanlar elbette çok şaşırdılar. Kolumda bilgisayar mühendisliği gibi bir altın bilezik varken bunlar nereden çıkmıştı? Psikoloji alanında bir üniversite eğitimim olmadan bu alanlara girmem doğru muydu? Güven uyandırır mıydı? Çok anlamlı ve çok yerinde sorularla, yorumlarla yoluma ışık tuttular.

Tüm bunları ben de derin derin düşündüm.

Hayatımın hiçbir anında şu anki hayatımın hayalini kurduğumu hatırlamıyorum.

Evet, yöneticiliğimin içinde koçluk ilkelerini kullanabilme çabam vardı, kabul ediyorum. Bununla beraber bunun benim için yaşamımdaki belli başlı meşguliyetlerimden biri olması “bilinçli” planlarımda hiç olmadı.

Bireysel gelişim eğitimlerine katılmayı her zaman çok istedim, çok sevdim. Bununla beraber kendimi anlatan, uygulatan olarak hiç düşünmedim. Anlatılan ve uygulatılan olmak benim için yeterince doyumluydu.

Çevremdekiler, son dört yıldır, “Ben bu hayatı kendime nasıl çektim ki, bağlantıları oturtamıyorum,” diye sorguladığımı zaman zaman duymuşlardır.

Aslında sorgulamama bizzat kurduğum bir cümle ile cevap veriyormuşum da farkında değilmişim: Ben paylaşmayı çok seviyorum. Geçen gün bir yerde kendimle ilgili bir şeyler anlatırken bu cümle dudaklarımdan dökülür dökülmez durdum. İşte buydu. Çekim Yasasını harekete geçiren bu duygumdu. Bilgilerimi, deneyimlerimi paylaşma ve insanların bunlardan “kendi” çıkarımlarını yapma isteğim, arzum o kadar yoğundu ki çekim yasası harekete geçmişti.

Evet, ne koç olayım, ne de eğitmen olayım hayali kurmuştum ama paylaşma ve aktarma duygum o kadar yoğundu ki, bu yoğunluğun yaşamımdaki realizasyonu bu şekilde oldu.

Koçluğumu yaparken de, eğitim verirken de, eğitim yaratırken ve gelecekte bir gün kitap yazarken de, aynen bu yazılarımda olduğu gibi, aynen yıllardır yaptığım gibi, sadece paylaşmak istiyorum, sadece paylaşıyorum; bilgilerimi ve deneyimlerimi. İstiyorum ki, paylaştıklarımın yaşamına yarar katacağı  herkes alsın, kendi çıkarımlarını yapsın, kendi cevaplarını ve kendi sorularını yaratsın, kendi yaşamına kendine özgü bir şekilde uygulasın.

Çekim Yasası kesinlikle duygularla işliyor. Yaşamlarımızın bir yerlerinde bir zamanlar bir duygu ekiyoruz, o duygu yuvarlanıyor yuvarlanıyor ve bir çığ gibi hayatımızın ortasına somutlaşmış olarak düşüyor.

Benden size tavsiye; yaşamınızdaki olumlu veya olumsuz bir olay için “Bu da nasıl oldu şimdi?” demek yerine, illa ki irdelemek istiyorsanız, “Ben bunu ne zaman, nasıl, hangi duyguyla ekmiştim acaba?” diye sormanız sizin için daha anlamlı olur.

Ben deneyimlemeye ve bilgilenmeye devam edeceğim. Paylaşımlarıma devam edeceğim. Hayat akıyor. Bakalım daha başka neler ekmişim… Veee neler ekiyorum…

Share This