İki çocuğumun biri 1986’da diğeri 2003’te doğdu. Birinin ilk yılları zordu; ötekininki ondan da zor oldu.

Hane halkıyla ne büyük savaşlara girdiğimi anlatmam zor. Ciyak ciyak, açlıktan ve inattan ağlayan bebek sesleri ile o duvarların arasında iflas eden sinirler… Ettiğimiz kavgalar… Aklımda ve anılarımda “anne sütü” hep bir meydan muharebesi olarak yer etmiş. Yine de hiç pes etmedim. Sonunda kazandık 🙂

İki minnoşum da (minnoşun biri bugün otuz yaşında, kendi kızını büyütüyor; diğeri diktatoryal ergenlikte…) cidden fena direndi. Emzirdim, emziremedim, aç mı, tok mu, emiyor mu, emmiyor mu? Neyse ki ben oldukça kararlıydım; kararlı olduğumu anladıklarında her ikisi de en sağlıklı şeyi, yani anne sütünü kuzu kuzu emdiler. En yakını on iki yıl öncesinde kalan o günler, hangi yeni doğum yapmış anne ile yazışsam hâlâ aklıma geliyor. Empati ise empati 🙂 Kabul, fena halde zor; ama imkânsız değil.

O harbin içinde misiniz, girmeniz yakın mı bilmiyorum. Önerim kararlı ve sabırlı olmanız. Yardıma çok ihtiyaç duyacaksınız o günlerde ve sonrasında. Sükûnet en iyi destekçiniz… Bir de güzel müzikler dinleyip, esprili arkadaşları bolca eve davet etmek, hatta doldurmak falan… Doğaya inanın derim ben. O süt olacak, oraya gelecek. Eğer gerçek anlamda fizyolojik bir sıkıntı yoksa her şey kafada başlıyor, yine kafada bitiyor; nokta.

Bebek doğdu. Sütünüz az-çok var. Viyak viyak günler geçiriyorsunuz ama idare de ediyorsunuz. Süper. Daha da çoğalsın, viyaklar azalsın istiyorsunuz. İşte ben de tam orada devreye girebileceğimi sanıyorum…

Bende en çok işe yarayanlar tahin helvası, pişmiş kuru soğan, haşlanmış börülce, arpa şerbeti, kuru incir ve sütlaç oldu. Bir deneyin ve inattan kolay vazgeçmeyin derim. Arpa şerbeti en büyük kurtarıcılardan biridir. Yiyeni serinletir, bedensel ısıyı düşürür. Anadolu’nun en eski doğum sonrası geleneklerindendir ve binlerce yıllık tarihi vardır.

50 gram kadar arpa, 1 litre su, biraz da bala ihtiyacınız var. Arpayı suya atın, kaynatın, sonra da bal ekleyin. Bu kadar. Ya da ısırgan deneyin. Sıcak suyun içine kuru ısırgan otu atın, bekleyin ve için. İşe yarar. “Böyle sevmem” diyorsanız herkes için mükemmel ısırgan çorbasına yol alabilirsiniz.

Taze ısırgan, kuru soğan,  – şu ara mevsimi değil ama kış için aklınızda olsun – havuç alıyorsunuz. Zeytinyağı, kavrulmuş un, gerektiği kadar da su ekliyorsunuz. Biraz süt, tuz ve karabiber ile daha lezzetli olur. Detaylı bir tarife gerek yok sanıyorum, çorba yapan herkes az-çok anlamıştır 🙂 Bunların hepsi hallenince bızzzt, blender. Servisten önce ortasına bir kaşık da süzme yoğurt eklerseniz enfes olur.

Paluze var, yine iyi bir öneri. Süt artırıcıların şahlarından biridir. 1 tatlı kaşığı buğday nişastası, 1 bardak su, 1 yemek kaşığı da pekmez… Nişasta piştikten sonra pekmezini de ilave edip kapatabilirsiniz. Sonra kâseye alın. Üzerine de tarçın serpersiniz, herkes yer. Nefistir.

“Aman çok şükür geride kaldı o işler, az büyüdü bizimki, püre, mama zamanlarındayız” diyor iseniz de öncelikle geçmiş olsun der; sevgili arkadaşım İpek Kuşçu’dan el alarak şu tarifleri sizinle paylaşmaktan mutluluk duyarım.

 

emziren-anneler-ve-sutten-kesilmis-bebekler-icin-faydali-tarifler-i

 

Yemyeşil Püre

Kabak, zeytinyağı, bezelye (ya da taze fasulye) (ya da börülce?)

Azıcık su ile buharda yumuşatıyorsunuz sebzeleri. Çatalla eziyorsunuz. Zeytinyağı ekliyorsunuz ya da dilerseniz bu kısmı “tereyağı” olarak değiştiriyorsunuz. Hazır oluyor. Kıvamı ile oynamak isterseniz de bu işi süt ya da su ile yapabilirsiniz.

Elma Yanaklar için Elmalı Püre

1 su bardağı su + 2 yemek kaşığı irmik + yarım deveci armudu + yarım elma = Bu.

Su ile irmiği pişiriyorsunuz. Sonrasında yine buharda pişirip çatalla ezdiğiniz sebzeleri ekliyorsunuz. Artık sizinkinin keyfine göre ister blenderdan geçirin, ister çatalla ezin, dişe gelir hale getirin. Bayılırlar 🙂

 

emziren-anneler-ve-sutten-kesilmis-bebekler-icin-faydali-tarifler-ii

 

Etli Şeyler

Minnak güçlendikçe mamalara et girer. Bebek büyür.

1 tatlı kaşığı ince bulgur, yine sonbahar-kış döneminde 4 minik havuç, çeyrek patates alıyorsunuz. 100 gram kadar da kuşbaşı kuzu eti, işte çeyrek soğan, yarım litre su, 1 yemek kaşığı zeytinyağı ya da tereyağı filan… Eti kavuruyorsunuz soğan ile birlikte. Sebzeleri minik minik ekliyorsunuz. Suyu da ısıtıp pişiriyorsunuz. Çatalla ya da blender ile devam edebilirsiniz.

Un kavurabilirsiniz. Bildiğiniz meyane yani. 1 su bardağı kadar iyi un alın. Yarım yemek kaşığı da probiyotik tereyağı ile başlayın. Tabanı kalın bir tavada önce unu pembeleştirin, sonra üzerine tereyağını ekleyip devam edin. Kavanoza aktarır, tüm mamalara birer kaşık eklersiniz. Candır.

Ebem Maması (Bu çok iyi bir tarif)

Gerçek ekmekten bir dilimi ufalayın. Sonra 1 yemek kaşığı probiyotik tereyağı, 1 adet gerçek köy yumurtası, 1 su bardağı gerçek süt, yarım çay bardağı da pekmez ile hazırlıyorsunuz. Biraz daha büyük bebeklerde dövülmüş ceviz içi de ekleyebilirsiniz.

Tavaya ekmekleri atın, bir su bardağı da süt koyup ekmekler o sütü tamamen çekene kadar kısık ateşte pişirin. Sonra diğer malzemeleri ekleyin, pişirin, ezin. Topaç gibi yapar.

Patatesli Tahinli Mama

Orta boy patates, 1 yemek kaşığı da tahin… Haşlanmış patatesi tahin ile ezerek hazırlanan bir ara öğün. Çok güçlü ve çok faydalı…

emziren-anneler-ve-sutten-kesilmis-bebekler-icin-faydali-tarifler-iv

 

Lorlu Şeftalili Mama

1 orta boy olgun şeftali, 1 çay bardağı dolusu sütten evde kestirdiğiniz lor. Bunları blenderdan geçirin. Tatlı keyfi verir, yediğini sevdirir miniğe 🙂

Doktorunuz avokado falan tavsiye ediyor ise evet, olur. Ama hiçbir zaman unutmayın, bebek mamalarında en önemli şey kullandığınız malzemenin bütünüyle gerçekliği…

Ekmeği, unu, yumurtayı, sebzeleri olabildiğince iyi, gerçek, temiz olanlardan bulmalısınız. Tohumlar eski olmalı. Kırmızı ette benim tavsiyem küçükbaş eti. Gidip asortik yerlerden almaya, yok yere kazıklanmaya gerek yok. Gross marketlerden gönül rahatlığı ile alabilirsiniz. Doğu’nun binlerce küçükbaşı Migros tarzı gross marketlere satılıyor. Hiçbir sıkıntı yok.

Avokado, muz falan… Orada evet, uzman değilim ama ne nedir’i de az çok bilirim. Muz mu yedireceksiniz? Gerçeğini, yani doğal olarak yetiştiği iklimden gelenini alın. “Yok onlar gemilerde sarartılıyormuş” korkusunu bir tarafa bırakın derim. Muz denilen meyvenin toprağı, iklimi “burası” değil “orası”. Türkiye’de yetişiyor mu, evet muza benzeyen bir şey yetişiyor. Ama şartlar zorlanıyor. Bu da sentetik katkılar ile, en çok da doğum kontrol inhibitörü verilerek yapılıyor. “Bu ne demektir?” kısmını sormak için Yavuz Dizdar hocamı adres göstereyim. Benden de bu kadar diyeyim. Sağım, solum, önüm, arkam “Bilmemneciler Birliği”, “Bilmemne Yetiştiricileri Derneği” davaları ile doldu. Bir, iki tane de bu hafta ekleniverir, şükür; onur duyuyorum. Hep de diyorum, beni sevse idiler kendimden şüphe ederdim.

Pınar Kaftancıoğlu

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/emziren-anneler-ve-sutten-kesilmis-bebekler-icin-faydali-tarifler/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/emziren-anneler-ve-sutten-kesilmis-bebekler-icin-faydali-tarifler/" data-text="Emziren Anneler ve Sütten Kesilmiş Bebekler İçin Faydalı Tarifler" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/emziren-anneler-ve-sutten-kesilmis-bebekler-icin-faydali-tarifler/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p>1997 yılında, çok sevdiği Ege’ye yerleşiyor Pınar Kaftancıoğlu. Önce Kuşadası’nda geçen birkaç yıl, ardından Aydın-Nazilli’de bir doğal kaynak suyu fabrikasını işletme, kızının doğumu, işlerin stresinden bunalıp fabrikayı devretme derken otuzlu yaşlarının sonunda emekliliğini ilan ediyor!</p> <p>Nazilli’de anadan kalma bakımsız araziyle birkaç zeytinliğini ıslah edip şu an yaşadığı çiftlik evini inşa ettirmeye karar veriyor. Komşuların yardımıyla yaylalardaki irili ufaklı araziye çekidüzen veriyor. Tarlalar sürülüyor, köydeki ineklerin dışkılarıyla gübreleme yapılıyor, dağ köylerinden hediye gelen fidanlarla tohumlar ekilip dikiliyor.</p> <p>Ve tarlalarda ilk ürünler çıkmaya başlıyor.</p> <p>“Kızım, İpek artık Milupa’nın ‘organik’ etiketli kavanozlarına mahkûm değildi. Kahvaltı masamızda hepsine isim koyduğum ineklerin sütleri ve o sütlerden yaptırdığım peynirler vardı. Ekmeği marketten almıyor, kendi fırınımda yapıyordum. Yumurtalar bahçenin sağından solundan, çoğu zaman da tavuklarımın folluğa çevirdiği ayakkabılıktan toplanıyordu. Zeytinden ve zeytinyağından bol şeyimiz yoktu. Bahçenin orasında burasında kendiliğinden yetişen otların her birinin bir adı olduğunu ve neredeyse hepsinden enfes yemekler yapıldığını öğreniyordum. Yılladır marketten aldığım kırmızı şeylerin, gerçek bir domates ile alakası olmadığını anladım. Havuçlar, marullar, fasulyeler, börülceler&#8230;”</p> <p>İpek Hanım Çiftliği böyle kuruluyor.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This