Eğitim sistemlerini araştırırken Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programının (PISA) sonuçları dikkatimi çekmişti. Testte, öğrencilerin, matematik, fen bilimleri ve okumayla ilgili sahip oldukları bilgi ve becerilerin ne kadarını hayata geçirebildikleri, sorunlarla karşılaştıklarında ne kadarını uygulayabildikleri ölçülüyor. 2000 yılından beri uygulanan bu testin sonuçlarında en başarılı ülke hep Finlandiya çıkıyor. Türkiye ne yazık ki Meksika’dan sonra sıralamada sondan ikinci sırada.
Finlandiya eğitim sisteminde sınav stresi yok, mukayese yok; dershaneler, özel hocalar yok. Eğitim saatleri çok kısa (ortalama günde dört saat) olmasına rağmen bütün öğrenciler eşit düzeyde başarılı. Yrd. Doç. Dr. Ali Eraslan’ın EFMED dergisinin Aralık 2009 sayısında yayımlanan “Finlandiya’nın PISA’daki Başarısının Nedenleri: Türkiye için Alınacak Dersler” başlıklı makalesini incelemiştim. Ardından Finlandiya seyahatimde okulları ziyaret edip, öğretmenlerle ve öğrencilerle konuştum. Toparladığım bilgileri paylaşmak istedim.
Okullarda okutulacak kitaplara öğretmenler kendileri karar veriyor. Zorunlu temel eğitim boyunca, değerlendirme adına herhangi bir ulusal sınav veya yılsonu sınavı yok; öğrenciler, öğretmenin hazırladığı sorularla değerlendiriliyor. Bu yüzden öğretimin odağında öğrencileri testlere hazırlamaktan ziyade tamamen öğrenme var.
Gezdiğim okullarda dikkatimi çeken, okulların ev ortamı gibi rahat dekore edilmiş olmasıydı. Müfredatları “yaparak öğrenme” prensibine göre düzenlenmiş. Çocuklar sınıf içinde dolaşarak, arkadaşlarından, öğretmen ve ders malzemelerinden bilgiler toplayabiliyor ara sıra da kanepeler üzerinde dinlenebiliyorlar. Öğretmenlerine isimleriyle hitap ediyorlar ve öğle yemeklerini birlikte yiyorlar. Öğrenciler rahat ortamda öğrenmenin keyfini yaşıyorlar. Okul kantininde sadece süt, su ve meyve bulunuyor (reklamların etkisinde kalınmadan beslenme alışkanlıklarına dikkat ediliyor). Her çocuğa kendi öğrenme yöntemine göre ödev veriliyor. NLP teknikleri öğretmenler tarafından derslerde uygulanmakta. Bazı dersleri farklı yaş grubundaki öğrenciler bir arada işliyor; böylece uyumu öğreniyorlar. Okuldaki bitkilerin bakımı, kütüphanedeki işler, atık kâğıtların toplanması, bahçe ve akvaryum işleri, mutfak yardımı gibi gündelik işleri öğrenciler sırayla yapıyorlar. Böylece yeterlilikleri geliştiği gibi okullarını da benimsiyorlar. Çocuklar okullarını ikinci evleri gibi görüyor, öğretmenlerini de anne/baba gibi seviyorlar.
Finlandiya’da öğretmen olmak çok kolay değil. Liseden mezun olup öğretmen olmaya karar veren bir öğrenci üç aşamalı kabul testinde başarılı olmak zorunda. Birinci aşamada, kitap sınavıyla, bilgiyi araştırma, sentez yapabilme, eleştirel açıdan bilgiyi yorumlama, analiz etme yeteneği test ediliyor. İkinci aşamada, mülakat aşamasında, kişilik ve karakter yapısı bakımından öğretmenlik mesleğine uygun olup olmadığı analiz ediliyor. Son aşamada ise adaylardan örnek bir ders anlatması veya grup tartışmasını yönetmesi istenerek sosyal yönü, konuşma, sunum ve yönetim yetenekleri ölçülüyor. Bu aşamaların sonunda öğretmenlik için müracaat edenlerin ancak yüzde onu öğretmen yetiştirme programına kabul ediliyor.
Öğretmenlik lisans programı boyunca, öğrencilerin her yıl birer ay uygulama okullarında ders anlatarak staj yapma zorunlulukları var. Stajları hem üniversitedeki öğretmenleri, hem de öğrenciler tarafından değerlendirmeye tabi. Staj değerlendirmesi mezuniyet yeterliliğinde çok önemli. Türkiye’de öğretmenlik stajı sadece son yıl yapılabilir, o da ne yazık ki KPSS sınavının hazırlıkları nedeniyle hedeflere ulaşamaz.
Finlandiya’da öğretmen olabilmek için sadece lisans öğrenimi de yeterli değil. Öğretmen adayının seçeceği konuya göre tezli yüksek lisans derecesine sahip olması da zorunlu. Böylelikle Finli öğretmenlerin araştırma tabanlı bir eğitimle, sorgulayıcı bir bakış açısına sahip olmaları sağlanıyor.
Finlandiya’da motivasyonu yüksek öğrenciler en yüksek maaşı almayacaklarını bildikleri halde, gene de öğretmenlik mesleğini saygınlığı ve kutsallığı nedeniyle tercih ediyorlar. Tanıştığım bir Finli baba, kızının öğretmen olmasından gurur duyduğunu söylüyordu. Türk kültüründe de uzun yıllar öğretmenlik kutsal bir meslek olarak kabul edilmişti ama son yıllarda bu algı değişmeye başladı. Öğrencilerimiz, öğretmenlik mesleğini ne yazık ki ekonomik nedenlerle tercihlerinde en alt sıraya koyuyorlar.
Finlandiya’da “yaşam boyu öğrenme” eğitimin en önemli ilkesi. Görüştüğüm öğretmenler devamlı gelişen öğrenme tekniklerini, zorunlu hizmet içi eğitimlerle takip edebildiklerini söylediler. Finli öğretmenler meslek hayatları boyunca katıldıkları kursları, kendilerini geliştirmek için fırsat olarak görüyorlar. Ben de Türkiye’de özellikle bireysel eğitimlere, kendi olanaklarıyla katılan sevgili öğretmenlerimizi gördükçe çok mutlu oluyorum. Kendini devamlı geliştiren öğretmenlerin, anne babaların, bireylerin çoğalması dileğiyle.