Zorlu bir yolculuğa çıkıyorlardı. Gidecekleri yolun engebeli olduğunu söylemişti oraya daha önce gitmiş olanlar. Bir rehberleri de vardı onlara yolu gösteren. Yine de korkuyorlardı.

Bu korku nereden geliyordu?

Yalnız değillerdi! Bir ekip olarak çıkıyorlardı yola. Tam 8 kişiydiler. İçlerinde biri vardı, hepsinden cesur, hepsinden coşkulu.

Korku yoktu onda, belliydi gözlerinden.
 
Farkı neydi o kişinin diğerlerinden?

Önce yavaş adımlarla başladı yolculuk. Çok dikti yol ve sis basmıştı dağları. Hava sürekli değişiyordu. Güneş tepedeydi ilk anda terlediler, rüzgar çıktığında nefes alabildiler.

Bir anda başlayan yağmur daha da zorlaştırdı adımlarını. Birbirlerine tutunarak, destek alarak devam ediyorlardı tüm kararlılıklarıyla.

Evet gerçekten kararlıydılar zirveye çıkmaya!

Geri dönmek gururlarına dokunuyordu ve artık dönülmez noktaya da gelmişlerdi. Dönmek ayrı bir cesaret gerektiriyordu. Bu sefer de rehbersiz kaybolmaktan korkuyorlardı!

Aralarından bir kişi, yine o aynı kişi, diğerlerinden bağımsızdı. Yürüyordu yorulmadan ve korkmadan.;

Farklıydı ondaki duruş. Neydi bu fark?

Diğerlerine de model oluyordu farkında bile olmadan.

Adı Deniz’di, yaşı ise sekiz.

 İşte! Farkı buydu.

O düşünmüyordu adımını atarken, sadece yaşıyordu. Sisin, yağmurun, yerden çıkması muhtemel bir yılanın varlığından habersizdi. Sadece annesi ve babasının arkasında olup olmadığına bakıyordu arada bir.

En öndeydi ve tüm coşkusuyla koşturuyordu. Dönüp arkasına gülümsüyordu tüm içtenliğiyle. Şikayet etmek nedir bilmiyordu. Hatta yorulanlara, sızlananlara şefkatle bakıyordu.

Hayran bırakıyordu kendisine….

Biz de böyle miydik küçükken?
Büyüdükçe değişen neydi?
Her şeyden şikayet etmeyi mi öğrendik?
Cesaretimiz ne zaman korkulara dönüştü?

“Korkma düşersin! Elleme yanarsın! Dokunma ısırır! Söylemek ayıp! Susmak kayıp!” derken derken, işte öğrendik korkmayı ve kaybettik içimizdeki çocuğu.

Unuttuk onu ve duymadık sessiz çığlıklarını.

Ne güzel bir karşılaşmaydı bu!

Dağ rehberi de dahil, yedi kişiye yol gösteren gerçek rehber Deniz’di.
İşaret ediyordu gülümseyen gözleri uzak ufuklara bakarak ve
“HEPİNİZİN İÇİNDE, UNUTTUĞUNUZ ENGİN BİR DENİZ VAR! “ diyordu.

Share This