İlk aşkım, ilk hayal kırıklığım
Rengin…
İlkokul yıllarımda sınıfta beraber oynadığım, konuştuğum arkadaşlarıma dair bazı kareleri hatırlayabiliyorum. Lakin hiçbiri içimde O’nun kadar derin iz bırakmamıştı. “Rengin”, evet adı bu. Rengin’i sınıfta daha önce fark ediyordum fakat pek yakın bir paylaşımımız olmamıştı. Ta ki benimle aynı okulda okuyan ablamın, bir teneffüste Rengin’i bulup, yanıma getirip “Bak bu Rengin, benim en yakın sınıf arkadaşım Yasemin’in kız kardeşi” diyerek bizi tanıştırdığı güne dek. Rengin… Kızıl saçlı, çilli… Çılgın bir kıza benziyor. Peki, görüşmeye başlayalım bakalım.
Her teneffüs zili çaldığında Rengin’in yanına gitmeye başlıyorum. Oyunlar oynuyoruz, sohbet ediyoruz, bazen diğer kızları çekiştiriyoruz. Rengin gerçekten çılgın, sıra dışı bir kız. Cici bici olmak gibi bir derdi yok, sürekli ilginçlikler peşinde. Başına buyruk, asi ve hatta biraz da cadı. Alman bir anne ile Türk bir babanın ikinci kız çocuğu.
Ablamla bazen Renginler’e gidiyoruz, bazen de Rengin ile Yasemin bize geliyorlar. Bazı günler birbirimizin evinde yatıya kalıyoruz. Çocukluğumun en güzel günleri… Renginler’in evine gitmeye bayılıyorum. Odalarında Almanya’dan gelmiş envai çeşit çikolata, oyun, oyuncak, boya malzemeleri var. Evleri giriş katında. Perdeyi açınca bahçedeki çimleri, ağaçları görmek; kendini bahçenin içinde hissederek pencerenin yanı başındaki upuzun ahşap masada beraber resim yapmak; kitap okumak ne büyük zevk. Rengin de o kadar yaratıcı ki, hep yapacak ilginç şeyler buluyor; deniyor; bizim bir türlü sıkılmaya fırsatımız olmuyor. Bu kızın enerjisine, ilginçliğine, çılgınlık yapmaya olan cesaretine hayranım. Bazen müziğin sesini açıp, dans ediyoruz, bazen ablamı ve Rengin’in ablası Yasemin’i de oyunlarımıza dahil edip, anne baba kıyafetlerinden defileler düzenliyoruz; karate yapıyoruz; güreşiyoruz; kostümler hazırlayıp, skeçler sahneliyoruz…
Rengin bir gün hasta oluyor, çok üzülüyorum, ben de onun yattığı yatağa uzanıp, kafasını okşayarak ona çocuk kitabı okuyup onu uyutmaya çalışıyorum.
Asıl eğlenceli zamanlarımız onların evinde geçiyor. Ablamla paylaştığım; bizim zevkimiz gözetilmeden döşenmiş; tekdüze; gereğinden fazla sade ve sıkıcı odamızın aksine, Rengin ile ablasının odası rengârenk; eğlence ve yaratıcılık adına birbirinden güzel malzemelerle oyunlar var. Bir de disiplini elden bırakmamakla beraber, o dağıldı, bu kırıldı, şu kirlendi demeyen, hatta kızlarının yemek yapmasına, kurabiye pişirmesine izin veren dünya tatlısı anneleri Renate var. İstiyorum ki hep onlar bizi davet etsin, mümkünse bizim evde görüşülmesin.
Renginler’in evine dair hâlâ unutamadığım karelerden biri de renkli Noel Günleri. Envai çeşit çikolatalar, ışıltılı, rengârenk dekorlar, mumlar; Rengin’in annesinin, Rengin ile Yasemin’e bir ay boyunca her gün bir tanesini açmak üzere hazırladığı hediye paketleri… Noel’de onların evinde olmak beni o kadar heyecanlandırıyor ki, bazı akşamlar uyuduğumda, rüyamda o evde uyandığımı görüyorum; o evde olmadığımı fark ettiğimde üzülerek tekrar uyuyorum.
Rengin’i çok ama çok seviyorum, hatta ona âşığım; annem bile farkında, zaman zaman -eşcinselliğimin ilk belirtileri olduğundan habersiz- gülerek sen bu kıza resmen âşıksın diyor. Filmlerde gördüğüm, kadın ve erkeğin evlenip hayatlarını birleştirdiği karelerde birbirimizi hayal ediyorum. Büyüyelim ve biz de evlenelim. Ona romantik sahnelerdeki gibi “Seni seviyorum” demek istiyorum; ama çok yakın bir arkadaşın sevdiği gibi değil, sevgili gibi sevdiğimi söylemek istiyorum, tabii ki hiçbir zaman söyleyemiyorum. Biliyorum ki Rengin, sınıf arkadaşımız Sinan’ı beğeniyor. Sınıftaki diğer tüm kızlarsa Evren’i. Hadi diyorum ben de zorla Evren’i beğenmeye çalışayım, sürü psikolojisi herkes beğendiğine göre vardır bir hikmet… Teneffüslerde ben de diğer kızlar gibi Evren’in peşinde koşturuyorum ama aklım ve kalbim hep Rengin’de; nerede olduğunda, ne yaptığında. Bazen ben neden farklıyım, neden de diğer kızlar gibi oğlanlara ilgi duymuyorum diye üzülüyorum, kaygılanıyorum.
Çocukları hiç sevmeyen; öğrencilerini sürekli azarlayan, aşağılayan, hatta zaman zaman döven; yalnızca velilerinin güzel hediyeler aldığı ve okul dışında özel ders vermeye ikna ettiği öğrencilerine iyi davranan; öğretmenliği katleden bir öğretmen yüzünden üçüncü sınıfta okuldan ayrılmak zorunda kalışım, hazin bir şekilde Rengin’den de ayrılmama sebep oluyor. Yeni okulumda, yeni arkadaşlıklarımda hep onu arıyorum, sürekli onu özlüyorum. Rengin gidişimin üstünde çok durmuyor ve çabucak diğer arkadaşlarına adapte oluyor. Okuldan ayrılışımdan sonra onunla görüşme gayretlerim çoğunlukla sonuçsuz kalıyor, iki mesafeli arkadaşa dönüşüyoruz ve maalesef benim için büyü bitiyor…