Dostlarım vardı.
Birlikte çocukluk ve gençlik paylaştık.
Öğrencilik ve aylaklık paylaştık.
Kıt kanaat ve bol kanaat paylaştık.
Düşünce ve idealler paylaştık.
Planlar ve hayaller paylaştık.
Ne varsa paylaştık aslında kısaca.

Bunu hep böyle sandık ve bir parçasını depolamayı hiç düşünmedik. Sonu olacağını hiç düşünmedik. Değişeceğini ve hiç olmamış gibi kaybolacağını düşünemedik. Hayata bakışımız ve yaşamı tüketişimiz arasındaki farkları görmedik. Görmemeyi tercih ettik o zaman. Sandallarımızın hep aynı yöne gitmeyeceğini ve aynı hızda kürek çekmemizin imkansızlığını görmemeyi tercih ettik sanırım. Halbuki her şeyi gördüğümüzü ve bildiğimizi sanırdık. Gerçeği söylemek gerekirse kendimizi açık denizde sanırken hala limanda olduğumuzu fark etmemiştik. Yan yana, sığ ve güvende.

Bir an geldi bir bir ayrılmaya başladık limandan. Asıldık küreklere birbirimize caka satarak. En hızlı asılan olmak gibi bir arzu içinde. Asıldıkça asılıyorduk. Yıllardır bu anı beklemiştik. Sonsuz enerjiye sahip olduğumuzu biliyorduk. Hiçbir tarafa bakmadan çekiyorduk kürekleri. Sandalın hız kazanması nasıl hoş bir duygu veriyordu insana. Daha hızlı daha hızlı olmalıydık. Sandal yetmiyordu ve bizim için hazırlanmış motorlu tekneleri fark ettik. Süper yaa. Ne çok hayalini kurmuştuk bunun. Kurulduk motorun başına, bastık gaza, kaldırdık önünü teknenin. Nereye gittiğimizi biliyoruz nasıl olsa. Hep konuştuğumuz yere gidiyorduk.

Ve tabii ki hep beraber.

Çok iyi gidiyoruz buraya kadar. Hedefe çok yaklaştığımızdan eminiz. Biz zaten her şeyin farkındayız.

Altımızdaki nihayetinde bir tekne. Yolda tekneye aldığımız eş ve çocuklar da var tabii ki. Yani eskisi kadar hızlı gidemiyoruz. Ağırlaşıyor. Değiştirmek gerek artık tekneyi. Daha büyük ve daha konforlu bir tekneye geçmek gerek. Tam bunu düşünürken alternatifler sunuluyor önümüze ve tabii ki bedelleri de. Biz bedeli peşin sanıp bastırıp alıyoruz geniş ve konforlu teknemizi ve yola devam. Arkasındaki ağır bedelleri fark etmeden. Biz her şeyin farkındayız. Her şey kontrol altında. Artık hız yapmaya da gerek yok. Şöyle seyrede seyrede varmayı planlıyoruz hedefe.

Tam bu anda bedeller ve gerçekler bir bir görünmeye başlıyor tercih ettiğimiz yada etmediğimiz şekillerde. Başımızı çevirip bakınıyoruz şöyle bir etrafımıza. Hep beraber sanırken tek başımıza buluyoruz kendimizi.

Hani biz paylaşıyorduk her şeyi?
Hani bu hep böyle sürüp gidecekti?
Hani onlar neredeler şimdi?
En anlayamadığımız şey ise hedef niye önümüzde değil?

Biraz düşününce ve yaşama bu sefer daha farkında olarak baktığımızda alıyoruz bu soruların cevaplarını.

Herkes limandan son sürat fırlamıştı. Her birimizin hedefine giden rota farklıydı aslında. Bu yan yana olamamak demekti. Hayatın dinamikleri değiştirmiş ve geliştirmişti bizleri. Her birimizin seçimleri farklıydı, seçimlerine göre kullandığı tekne de öyle. Bazıları yelkenli kullanmıştı ve biz bunu yeni fark etmiştik. Biz aslında o zamanda birbirimizle rekabet ediyorduk ama limanda bunu fark edememiştik. Bu sebeple birbirimizi geçtik. Fena kaptırdık kendimizi ve nerelere savrulduğumuza bakmadık.

Birbirimizi bulsak da değişmiştik. Artık paylaşamadığımızı anlamak çok uzun sürmedi. Farklı ufuklara bakıyorduk. Çok başka şeyler görmüştük farklı rotalarda.

Ama bir önerim var benim eski dostlara:

Arada sırada bir araya gelin.
Yan yana oturun.
Konuşmaya ve paylaşmaya çalışmayın. Oluyorsa paylaşın elbette ama zorlamayın birbirinizi.
Sessizce ufka bakın. Sessizliği paylaşın doya doya.
Emin olun bilinç altınız çok şey paylaşacaktır o sırada.
Ortak anılar var çünkü orada.
Bunun keyfine varın olur mu…

Share This