Yeryüzünde yaşanan oyun tadında ki hayatın cazibesi günden güne onu çekiyor ve gökyüzünden kopup yeryüzünü deneyimlemek istiyordu. Bir plan yapmalı, özünü bir bedenin derinliklerine, kalın örtüler altına saklamalı ve yaşayacağı acılı sancılı deneyimlerle örtüleri bir bir kaldırıp tekrar özüne kavuşmanın büyük hazzını yaşamalıydı.

Kısacık bir ömrün özünü keşfetmesine yetmeyeceğini düşündü ve iki ayrı bedende dünyayı deneyimlemeye karar verdi. Gökyüzünden izlediği ve çok ilgisini çektiği büyük ve mutlu aşkı yaşayabilmek için ikiye bölündü.

Bir parçasını erkek bedenine bir parçasını kadın bedenine sakladı…

Ve söz verdiler…

Bedenleri ölüme ulaşıncaya kadar birbirlerini arayacaklarına. Bulamamanın  acısını özlerinde taşıyacaklarına.

Uzak ülkeler, farklı deneyimler seçtiler daha çabuk deneyim kazanıp özlerine daha çabuk ulaşmak için. Biri ağladığında diğerinin de içi burkuldu. Biri güldüğünde diğerinin de içi anlamlandıramadığı sevinçlerle doldu.

Birbirlerini bulma arzusuyla yanıp tutuştu ruhları ve yalan sevgilere, acılı aşklara kurban ettiler bedenlerini.

Her sevdada biraz daha fazla kırıldı kalpleri, her aşkta biraz daha fazla oyuldu içlerinde ki mutsuzluk çukuru.

Birinin acısı olduğunda diğeri koştu onun rüyalarına ve sarıp sarmaladı, onardı öbür yarısında ki yaraları. Rüyalarında buluşarak hafiflettiler  birlik ve bütünlüğe ulaşamamanın acısını. Çekilen aşk sancılarına, sevgi eksikliklerine rağmen bazen öylesine tam ve bütün kalktılar ki yataktan sebebini anlayamadılar buluşuncaya dek.

Zaman geldi dünyasal aşka inançlarını kaybettiler.

Kadın ilahi aşkı aramaya koyuldu. Soyutladı kendini dış dünyadan ve iç dünyasını doldurması için Tanrı’ ya çağrılar yaptı. Bir balondan atılan kum torbaları gibi, attıkça ruhundaki ve bedeninde ki fazlalıkları ruhu hafifledi ve onun Tanrı’ ya Tanrı’ nın ona yolculuğu başladı.

Erkek dünyada ki farklı hazlara verdi kendini. Bazen ruhsuz bedenlerle, bazen bir kadeh gül rengi şarapla, bazen içini titreten, ruhunu okşayan müziklerle avutur buldu kendini. Bazen ayın serin yüzünde bazen güneşin yakıcı sıcaklığında bir çift göz aradı içine düşüvermek ve  öbür yarısına kenetlenebilmek için.

Farklı yerlerde, farklı acılarla ve sancılarla yıkanan, arınmış ruhları olgunluklarını tamamlamış ve Tanrı’ nın istediği eşruh kıvamına gelmişti.

Ve bu buluşma küçücük bir mucizeye kalmıştı.

Tanrı’ dan ve meleklerden yardım istedi ruhlar. Tanrı’ nın onayıyla süreç bedenlerden habersiz başladı.

Kadın çekti göz kamaştırıcı ışığı ve gözlerinin derinliğiyle erkeği kendine. Ruhu görünmez ve ısrarlı bir çağrı yaptı öbür yarısına.

Erkek görür görmez, o derin gözlerden, sorgusuz sualsiz düşmek istedi delice. Ve ruhu kadının ruhunun kuytu köşelerine saklanmak ve tamamlanmak istedi.

Fakat beden durdurdu ruhları emin olmalıyız dercesine. Tanrı’ dan gelecek mesajlara ve işaretlere odaklandılar önce.

Ardı arkasına gelmeye başladı mesajlar. İşaretleri takip ettikçe yol birbirlerine uzandı.

Ruhlar bedenden habersiz başlamıştı taşları yerine oturtmaya ve beden şaşırıyordu bu yakınlığa.

Yüzyıllar öncesinden gelen bu tanışmışlığa ve alışmışlığa.

İçlerindeki mutsuzluk çukuru damlaya damlaya doluyordu hergün,  berrak ve duru su tanesi kadar saf sevgi damlacıklarıyla.

Kalpler her zamankinden güçlü bir yangınla alev alev yanıyordu. Ve ruhlar mesafelere aldırmıyor akıyordu her istediklerinde bu yangınla beraber bütünlüğe.

İlahi bir aşkın onları kuşattığına emin olduktan sonra teslim oldu bedenler birbirine.

Tamamlandı ruhsal ve bedensel bütünlük.

Dünyaya dair her şey bir yalana, kadın bir su damlasına, erkek kadınını içinde saklayan kocaman bir okyanusa dönüştü.

NOT : Sevgili Nil ve Saim’e ithaf edilmiştir. Ve onlar gibi eşruhunu bulabilecek yüceliğe erişmiş olanlara.

Share This