Uzun yıllardır bütünsel (holistik) sağlık ile ilgilendiğimi eski okurlarım bilir. Sağlık ile ilgili zihnimde birçok teori geliştirmiştim. Teorilerimi Uzakdoğu tıbbının önerileri destekliyordu. Kuantum fizik olasılıklardan söz ediyordu. İşte tüm bunların biyolojik açıklamasını İnancın Biyolojisi kitabı bana sundu.
Kitapla ilk karşılaşmam Amerika’da katıldığım bir kinesiyoloji eğitiminde oldu. Otel odamda kitabı yutarak okuduğumu hatırlıyorum. Hayır, bu eğitim Dr. Lipton’un kitabında önerdiği eğitim değildi. Ama daha sonra onun önerdiği kinesiyoloji eğitimini de aldım.
Yeni Biyoloji ve genetik bilim alanında devrim yaratan İNANCIN BİYOLOJİSİ kitabının yazarı Dr. Bruce Lipton’ın beni çarpıcı biçimde etkileyen bu eserini Türkçeye ve sizlere kazandırmaktan gurur duyuyorum.
Bilimsel kitaplar daima ilgimi çekmiştir ama böylesine bilgi zenginliğiyle dolu kitabı herkesin anlayacağı dille anlatması kitabı daha da çekici hale getirmiş.
Kitabın temelde verdiği mesaj şu:
Genlerimizin kurbanı değiliz. Genlerimizi düşüncelerimizle ve inançlarımızla değiştirme gücüne sahibiz. İnançlarımız, doğru ya da yanlış, olumlu ya da olumsuz bile olsa genetik aktivitemizi ve genetik kodlarımızı etkiliyor. Hastalığı da sağlığı da yaratan bizim bilinçli ve bilinçaltı inançlarımızdır.
Genlerimizin kurbanı olduğumuza inanırsak ilaç firmalarının kurbanı oluruz.
İlaç firmaları destekli yapılan bilimsel (!) araştırmalara göre gazetelerde her gün bir hastalığın genetik olduğu haberi yer alıyor.
Sadece son birkaç ayda gazetelerde yer alan sağlık haberlerine göre işte bize sunulan bilgiler:
Depresyon genetik, kanser genetik, uykusuzluk genetik, şeker hastalığı genetik, obezite genetik, alışveriş bağımlılığı genetik, baş ağrısı ve migren genetik…. (Şaka değil vallahi daha birkaç gün önceki gazetede okudum.)
Neredeyse her şey genetik ve bizim bu hastalıklara “yakalanmak” konusunda hiç suçumuz olmadığı gibi onları değiştirme gücüne de sahip değiliz. Tek çözüm ilaçla tedavi. Hem de ömür boyu alınması gereken ilaçlarla.
Eğer bir ilacı ömür boyu almamız gerekiyorsa hangi tedaviden söz ediliyor acaba?
Tedavi ile iyileşmenin aynı anlama gelmediği ortada.
Oysa genler kendilerini etkin hale getirme yeteneğine sahip değil. Aktive olması için çevresel etki (uyarı) gerekiyor.
Çevresel etkilere düşünce ve inançlarımız da dâhil.
Yani genlerimizde olan kanser, 35 yıl uykuda kalıp, -tıpkı babamda yaptığı gibi- 35 yaşına geldiğimde bir gün uyanıp da, hadi bari harekete geçip bu bedende kanser yaratayım, demiyor.
Çekim Yasası kitabımda Beklentisel Hastalıklar bölümünde bu konuya değinmiş ve yaşamdan örnekleri paylaşmıştım.
Ailenizden gelen genetik mirası değiştirebilirsiniz.
Bilincimizi sağlıklı inançlar yaratmak konusunda yeniden programlayabiliriz. Bu da bedenimiz ve hayatımız üzerinde olağanüstü pozitif etkiler yaratır.
Gerçekten iyileşmek ve sağlıklı olmak istiyorsanız önce sağlığınızı engelleyen inançlardan özgürleşmeniz gerekiyor.
Lipton’a göre hücre zarı, programlanabilen bilgisayar çipine benziyor.
Bu ne anlama geliyor? Ailemizdeki “genetik” hastalıkların kurbanı olmak yerine bilinçli düşünce ve duygularla bedenimize farklı mesajlar verebilme gücüne sahibiz.
Hücrelerimizin bilinci var ve bu bilinç zihnimiz tarafından yönetilebiliyor.
Korku ve stres, hücrelerin kendisini yenilemesini önlüyor.
Ülkedeki tüm fabrikaların tam randımanla çalıştığını ve ürettiğini düşünün. Ama bir anda sirenler çalıyor. Savaşın başladığı, herkesin acilen sığınaklara saklanması gerektiği anonsu yapılıyor. Fabrikalarda çalışan işçi kalır mı? Üretim durur ve herkes önce kendini koruma telaşına düşer. Savaş uzun sürerse ve sığınaktaki erzaklar biterse hastalıklar ve ölümler de artar değil mi? İşte korkularımız ve stres, hücrelerimizi “Kendini koruma modu”na sokuyor ve hücre kendini yenilemek ve üretmek için harcayacağı enerjiyi kendini korumaya harcıyor.
Hücreler yenilenemeyince, bir süre sonra yaşlanmaya ve ölmeye başlıyorlar; tabii o hücrelerin oluşturduğu beden de. Oysa sağlıklı düşünce ve duyguların yarattığı ortamda hücrelerin faaliyeti sağlığa ve bütünselliğe yönelik olur.
Toplumda herkesin kendi sağlığının sorumluluğunu alacak bilince sahip olduğunu hayal edin.
Bilinçaltımızı yeniden programlamayı herkesin öğrendiğini hayal edin.
Bunlar günümüzde öğrenilebilen şeyler. “Doğada güçlü olan kazanır” diyen Darwinciliğin ve ilaç firmalarının yerini “Öğrenen ve bilinçli olan kazanır” inancı alırsa hayatımızda ve sağlığımızda olacak radikal değişikliklere hazır olun.
Bunun için toplumsal bilincin ve medya gücünün dışına çıkarak düşünmeye başlamamız gerekiyor.
Bu kolay mı? Değil.
Değer mi? Fazlasıyla.
Sağlığı korumak, hastalıkları iyileştirmekten çok daha ucuz, kolay ve sağlıklıdır.
Sevgiyle hoşça olun.
Nil Gün