Bazı tetikleyiciler, içimizdeki belirli üç adet alandan bir ya da daha fazlasını hedef alır: Gölge tarafımız, şişkin egomuz ve tamamlanmamış geçmişimiz. Tetiklenme tepkilerimizin kaynağı bu alanlar olabilir.
Tetiklendiğimizde kendimize şunu sorabiliriz: “Korku, öfke ya da üzüntümün hangi kısmı şu anda olan olayla ilgili; hangi kısmı tetiklenme enerjisiyle (ne kadarı gölgem, sıkıntı içindeki egom ya da ilk yaşam deneyimlerim tarafından aktive oldu)?”
Neyse ki bu üç alanla baş etmek için üç adet de kaynağa sahibiz: Gölgeyle arkadaş olmak, egoyu bırakmak, yasta olan eski incinmişlikleri kullanarak aktarımın ötesine geçmek. Şimdi bu üç kaynağın nasıl uygulamaya konulacağını inceleyelim:
Gölgemizle Arkadaş Olmak
Gölgemizle arkadaş olduğumuzda başkalarına yansıttığımız şeylerin izini sürüp köklerini kendi meselelerimiz ve özelliklerimizde ararız. Onlara sahip olduğumuzu kendimize ve karşı tarafa itiraf ederiz; daha sonra yaratıcı ve faydalı olan yanlarının arayışına gireriz. “Kabul edilemez” taraflarımızı ayrık otu gibi ayıklamaz ya da dışlamayız; onları kabul eder ve daha iyi bir iş için görevlendiririz. Diyelim ki, kontrolcü biri olduğumu itiraf ediyorum, ne kadar kontrolcü olduklarıyla ilgili olarak başkalarını suçlamaktansa, kendimde bu özelliğin varlığını kabul ederim. Bir sonraki adımım kontrolcü enerjimi kullanmanın daha iyi bir yolunu bulmaktır. Örneğin, etkili, ayrıntılara hâkim, olan biteni iyi takip edebilen biri olarak -başkalarını kontrol etmeden uygulanabilecek- liderlik ya da koordinasyon nitelikleri taşıyor olabilirim.
Gölgemizin ne kadarını günışığına çıkarırsak çıkaralım, onunla ne kadar arkadaş olursak olalım, her zaman bilebileceğimizden fazlasına -çok ama çok daha fazlasına- sahip olacağız. Gölge bizim bütün bir bilinçdışımızdır. Bir tek yaşamda tamamen çözülmek için fazlasıyla büyüktür. Öte yandan zaten her şeyi tamamıyla bilmemiz gerekmiyor. Şu anda işlev göstermemize yardım edecek kadarı bizim için yeterli. Sağlıklı olmak mükemmel olmak demek değildir; sağlıklı bir yöne doğru sürekli olarak bir adım daha atmaktır.
Egomuzun Tepkilerini Azaltmak
Egomuzun tepkilerini azalttığımızda kibrimizi, rekabetçiliğimizi, bir numara olmaktaki ısrarımızı fark ederiz. Başkalarınca özel davranılmayı hak ettiğimize inandığımızı, üstün biri olarak görülmek ve ona göre muamele görmek istediğimizi itiraf ederiz. Büyüklüğümüzü kabul etmeyen ya da kabul etmesine rağmen bizi inciten herkesten intikam alma eğiliminde olduğumuzu keşfederiz. Alçakgönüllülükteki erdeme erişmemizi sağlayacak spiritüel uygulamaların arayışına gireriz.
Ego yalnızca psikolojik çalışmaya ihtiyaç duymaz; onun spiritüel uyanışa da ihtiyacı vardır. Bu uyanış yaşandığında, birdenbire hükmediciliktense eşitliğe değer vermeye başlarız. Bizi zıvanadan çıkmış egonun, alanını korumak için başvurduğu zorlantılı davranışlardan kurtaran “muhteşem zarafeti” buluruz. Kötü bir davranışımızın karşılığını, özellikle de bizden aşağı olduğuna inandığımız biri tarafından görmek ve egomuzun bu vesileyle yerle bir olması da bizi iyileşmeye yönlendirebilecek türdeki olaylardandır. Bu kez intikam almak ya da egomuzu yeniden şişirmek yerine bu fırsatı kullanır ve dersimizi alırız, daha alçakgönüllü olur, daha az sahte biri haline geliriz.
Egomuzu, işlevli hale getirecek şekilde ne kadar evcilleştirirsek evcilleştirelim, ego şişmelerinin her zaman geri geleceğini, çünkü egonun herhangi birimizin evcilleştirme becerilerinin yetmeyeceği, çok daha büyük bir hayvan olduğunu aklımızdan çıkarmayız. Böyle bir şey olduğunda kendimize yüklenmeyiz; sınırlılığımızdan dolayı biraz daha alçakgönüllü hale geliriz. Bu da bizi daha sevilesi biri haline getirir. O zaman başkaları da bize egomuzu salıvermemizde yardım eder.
Aktarımlarımızı Aşmak
Aktarımlarımızı aşabilmek için çocukluğumuzu derinlemesine incelememiz gerekir. Eski incinmişliklerimizi işlemden geçirmek ve çözmek için yas adlı iç kaynağımızı kullanırız. Bunu yaptığımızda ebeveynimize duyduğumuz içerleme de sona erer. Böylelikle küskünlüğümüzü başkalarına aktarmaktan kurtulmuş oluruz. Ebeveynimizin ihmal ettiği ihtiyaçlarımızın karşılanmasına dair talep ve beklentilerimizi başkalarına aktarmayı da bırakırız. Bu yas tutma ve bırakma süreci hayat boyu sürer ama kesinlikle başarılabilirdir ve eğer sağlıklı ilişkilere sahip olmak istiyorsak muhakkak gereklidir.
Kendi üzerimizde ne kadar çalışırsak çalışalım, geçmişimizi ne kadar deşersek deşelim ne kadar terapi görürsek görelim, bize yapılanların, hissettiklerimizin, kaçırdıklarımızın hepsini öğrenemeyeceğimizin farkındalığını koruruz. Buna ihtiyaç da yoktur. Her dönemimizde bilgimizi biraz daha artırarak tatmin dolu bir hayat yaşayabiliriz. Evet, birçok şeyi aşabilir, geçmişimiz ve geçmişin neden olduğu tetiklenmeler tarafından gittikçe daha az kontrol edilir hale gelebiliriz.