O sabah kalktım ve ne giysem diye şöyle bir ruh halimi yokladım. Ruhumdan beyaz giy diye bir ses yükseldiğini hissettim ve hiç düşünmeden giydim.
Giyindikten sonra kendime şöyle bir baktım, kendimi öyle iyi hissettim ki ruhumu teşekkürlere boğdum. Gideceğim yer boşanma davamın görüleceği bir adliye binası idi.
Duruşmamın yapılacağı kata çıktım. Ortalık ana baba günü gibiydi. Kalabalık, gürültülü ve hınca hınç dolu. Mahkemeye gelmiş olduklarından dolayı olsa gerek herkesin suratı mahkeme duvarı gibi asıktı. Ben ise tam tersine kendimi oldukça hatta olmam gerekenden bile iyi hissediyordum.
Ruhum içerden -olması gereken bu lütfen rahat ol ve gülümse- diyerek beni gülümsetip aydınlatıyordu sanki.
Boş bulduğum bir banka oturdum ve sıramızın gelmesini beklemeye başladım. Boşanma davamın olduğunu bilen ve beni orda gören bir tanıdığım yanıma gelip aynen şu sözleri etti. ”Ya herkes evlenirken beyaz giyer ve gülümser sen boşanırken beyaz giymiş ve gülümseyebiliyorsun. Bir kalabalığa bir sana baktım ve hayretler içinde kaldım sana. Bu huzurlu ve gülümseyen halin beni bile rahatlattı,” dedi.
Olanın olması gereken olduğunu, her ikimiz için de en iyisinin bu olduğunu anlattım ve gülümsedim bir kez daha.
O gün yaşadığım olay, yıllar önce ajandama yazdığım Cenap Şahabettin ‘ in güzel bir sözünü anımsattı bana.
”Şen adam güneşe benzer girdiği yeri aydınlatır.”
Yıllarca yazdıklarımı – ajandam parçalanıncaya kadar – tekrar tekrar okumuştum. O gün duyduğum sözler, girdiği yeri aydınlatan bir güneşe dönüşmüş olduğum hissine kapılmama neden oldu.
Daha büyük bir güç ve inançla girdim salona. Geçici de olsa olumlu bir kararla çıktım salondan.
Bu özlü sözü yazdığım günlerde egom benim gülmemem için elinden geleni yapardı. Ruhum gülmek istiyor olacak ki böyle sözleri bir yerlerde yakalayıp benim önüme koyardı.
Ruhum her şeye rağmen gülmek ister, egom ise gülmemem için binlerce neden üretirdi. İçimden gelse de gülemezdim. Bir annenin çocuğunu korkuyla susturması gibi egom ruhumu sustururdu.
Gülmeden, gülemeden ömrümün büyük bir kısmı geçti gitti. Ama yine de zararın neresinden döndüysem kardır. Her şeye rağmen gülebilmeyi öğrendiğim ve her yeni günü, acı-tatlı bana ne getiriyorsa gülümseyerek karşılamayı başarabildiğim için şükrediyorum artık.
Hiç bir şey bulamadığımda, gülümseyemeden geçirdiğim, kaçırdığım zamanlar için kocaman bir gülümseme konduruyorum yüzüme. Ve artık biliyorum ki;
İçten bir gülümseme, mutlu ve huzurlu bir yaşamın anahtarıdır.
İçten bir gülümseme, iç dünyamızın güzelliğinin vitrine konmasıdır.
İçten bir gülümseme, sevgi dolu bir yüreğin gözlerden yansımasıdır.
İçten bir gülümseme, yaşama sevinciyle doluyum demektir.
İçten bir gülümseme, kendimi ve sizleri seviyorum demektir.
İçten bir gülümseme, ben mutluyum ve sizinde mutlu olmanızı istiyorum demektir.
İçten bir gülümseme, sağlıklı bir ruha ve bedene sahibim demektir.
İçten bir gülümseme, verilebilecek en ucuz fakat en değerli armağandır.
İçten bir gülümseme, ona hasret kalanların ilacıdır.
İçten bir gülümseme, gönüller arasına sevgiden inşa edilmiş köprüdür.
İçten bir gülümseme, insanın ruhunda açan çiçeklerin evrene sunulmasıdır.
İçten bir gülümseme, içimde karanlığa yer yok demektir.
İçten bir gülümseme, anı yaşayarak aydınlanmaktır.
İçten bir gülümseme, paranın satın alamayacağı kadar büyük bir güce sahip olmaktır.
İçten bir gülümseme, hem kendimize hem evrene yapılan en büyük hizmettir.
Dahası ve en önemlisi, Kanadalı Doktor Hawkins ‘ in yapmış olduğu bir araştırmanın sonucuna göre, pozitif, her şeyi olduğu gibi kabullenen mutlu ve gülümseyen bir insanın yaydığı yüksek enerji, 90.000 negatif insanın yaydığı düşük enerjiyi dengeleyebilmektedir.
İşte size bir gülümsemeyle 90.000 kişiye iyilik yapma fırsatı. İşte size bir gülümsemeyle evrene hizmet etme fırsatı. Daha ne duruyorsunuz ki.
Şöyle içten bir gülümseyin. Hem kendi ışığınızı hem de evrenin ışığını yükseltin.