Bazen köprü yolunda trafiğe takılır sıkılırsınız, bazen tek şeride düştü diye sinirlenirsiniz, güneş olsa gözlerinizi kamaştırır şikayet edersiniz, sis olsa  önünüzü görmezsiniz… Ama ne zaman aklınıza gelir aşağıya, Marmara’ya bakmak! Belki bir yaz günü vapura bindiğinizde, kenara oturup martılarla yarışırken yaşama sevincinize ortak olur Marmara…

Ben Marmara ile büyüdüm, yaşadım hep! Bir gün Voyager Dergisi’ne Mavi Bayrak dosyası yapmam istendiğinde, onu merak ettim ve merakım beni taaaaaaaaa 200 milyon yıl öteye fırlattı….

Marmara’nın öyküsü öyle ilginçti ki, jeolog olmadığıma hayıflandım. Ama yine de onun geçmiş yaşamını öğrenmek, boğaz köprüsünden geçerken hiç sinirlenmemeyi de öğretti bana.

Dünyanın hiçbir yerinde benzeri olmayan bir coğrafyada yaşamanın bilincine vardım…

Jeolojik geçmişinden günümüze Anadolu ve denizlerinin oluşumu, bir tek yazıya sığamayacak, milyonlarca yıllık büyüleyici bir öykü. Bilimsel bir dil kullanmadan bu öyküyü anlatmak çok zor. Biz geçmişe şöyle bir göz atarak bugün İstanbul’u tehdit eden fay hattıyla ve iki kıtayı birbirinden ayıran tek iç deniz olduğu için dünyada çok özel bir konumu olan Marmara denizinin önemini vurgulamakla yetinelim.

Ansiklopedik veriler, internette jeoloji siteleri ve özellikle olası bir Marmara depremiyle ilgili verilerle bilim adamlarımızın anlattıklarına kulak verdiğimizde Marmara denizine bir başka türlü bakmaya başlıyor insan.

Anadolu ’nun ve denizlerinin oluşumu…

Jeolojik çağlardan günümüze, bugünkü halini alıncaya kadar genç dünyamız şekilden şekle girdi. Bu da milyonlarca yıl demekti!

Masal gibi:
İlk zamanlarda bütün kıtalar, süper kıta Pangaea adıyla tek bir parça halinde birbirlerine yapışıkken jeolojik hareketlerle iki büyük kütle meydana geliyor. Günümüzden 417 milyon yıl önceki Devoniyen dönemde bu iki kütle arasında dünyada  “Tethis” adında  çok büyük bir deniz var. İşte bu büyük okyanus, gelecekteki Akdeniz’i doğuracaktır…

Birbirine yapışık kara parçalarının jeolojik hareketleriyle kuzeyden “Lavrasya” kütlesi (sonradan Avrupa olarak ayrılacak) ile güneyden batı “Gondvana” kütlesi (sonradan Güney Amerika ve Afrika olarak ayrılacak) birbirini sıkıştırınca Tethis denizinin ortasından Anadolu yükseliyor.

Bu arada Karadeniz ve Akdeniz çanakları da birbirlerinden ayrı olarak torbalanıyor ve derinleşiyorlar. Dünya buzul ve ısınma dönemlerini yaşarken bu sıkıştırma devam ettikçe Anadolu dağları, havzaları ve çökertileriyle zengin bir mozaik oluşturarak şekilleniyor.  Anadolu’nun kuzey batısında konumlanan geleceğin Marmara denizi ise, deniz olmadan önce üç büyük çukurdan oluşan bir havzadır (Tekirdağ, Orta Marmara ve Çınarcık çukurlukları) Dolayısıyla Marmara’da, küçük bir denizde rastlanmayacak ölçüde derin çukurluklar var.

Zamanımızdan 10 milyon yıl önce Marmara çukurunun kuzey kesimleri deniz suyu ile dolmaya başlıyor ve 3.5 – 4 milyon yılda değişerek bugünkü şeklini alıyor.

Marmara’nın Karadeniz ve Akdeniz sularını buluşturan bir denize dönüşmesi konusunda çeşitli tezler var; açıklamalara göre 70 yüzyıl önce dünya ısınıp buzullar eridiğinde denizler yükseliyor, böylece Akdeniz sularının yükselmesiyle Marmara denizi oluşuyor. Bu arada Marmara’nın güney batısında ve kuzey doğusunda birer fay çöküntüsünün oluşturduğu vadiler de suyla doluyor ve boğazlara dönüşüyor.

Bu olayı Nuh’un tufanı ile buluşturan tezler de var. Columbia Üniversitesi jeologlarından William Ryan ile Walter Pitman, 1998 yılında yazdıkları “Nuh Tufanı” adlı kitapta bu teoriyi ortaya attılar, ardından 1999 yılında Robert Ballard araştırmaları sonunda bazı bulgular elde etti, 2001 Mayıs ayında bu bilgiler de Natioanal Geographic dergisinde yayınlandı.

Marmara Denizi…

Yaklaşık olarak 240 km uzunluğa, 70 km lik bir genişliğe ve 11.500 km2 lik bir alana sahip olan ve Türkiye sınırları içerisinde kalan tek iç deniz olan Marmara Denizi jeolojik açıdan oldukça genç bir iç deniz.

Adalarında bol miktarda mermer bulunduğu için Yunanca mermer anlamındaki Marmaros’tan gelir denizinin adı da!

Marmara denizinin hangi sahilinden bakarsanız birbirinden farklı ama hep güzel olan görüntüler çıkar karşınıza… Bizden önceki kuşaklar, Marmara denizinde yunusların vapurlarla yarıştıklarını gördüler, bize ise sadece martılar kaldı! İstanbul Boğazının, adaların mehtaplı geceleri şiirlere, şarkılara esin kaynağı oluyor.

Ama şimdi Anadolu yakasından adalara bakarken insan sadece romantik olamıyor, adaların arkasından geçen fay çizgisi de geliyor aklımıza.

Biraz da denizin derinliklerinde olan bitene göz atalım. Jeolojik açıdan özelliklerini basitçe anlamaya çalışırsak, son zamanlarda denizin gündemdeki en önemli özelliği Marmara’nın fayları!

Bu kıpır kıpır fayları Marmara’ya Kuzey Anadolu fayının bir devamı olarak ulaşıyor. Jeologlara göre Marmara denizinde en tehlikeli fay hattı 80 km. uzunluğundaki Batı Marmara fayı. Marmara’nın fayları şöyle açıklanıyor: Kuzey Anadolu Fayı fayı Akyazı (Adapazarı)-Göynük (Bolu) arasında iki kola ayrılıyor. Kuzey kol Sapanca Gölü yolu ile İzmit Körfezi (güneyi) ve Marmara Denizi’ne giriyor, Gaziköy’de yeniden yüzeyde izleniyor ve Saros Körfezi’ni sınırlayarak Kuzey Ege Çukurluğu içine dalıyor. Bu kol ayrıca Marmara Denizi içinde Çınarcık açıklarında yeniden kollara ayrılıyor. Fayın güney kolu İznik Gölü yolu ile Gemlik Körfezi’ne ulaşıyor ve İznik dolaylarında yeniden iki kola ayrılıp Ege Denizi orta bölümlerine uzanıyor.

 Son yıllarda yoğunlukla yapılan bütün araştırmalar Marmara denizinde bir enerji birikimi olduğunu ve ne zaman geleceği belli olmayan bir depreme hazırlıklı olmamız gerçeğini gösteriyor.

Uluslar arası önemi olan tek iç deniz…

Tüm kıyılarıyla bize ait olan Marmara Denizi, kıyılarında Akdeniz ikliminin özelliklerini taşıyor. Taşımacılıkta da uluslararası bir su yolu. Dünyada iç denizi olan başka ülkeler de var ama, denizlerinin böylesine uluslararası önemi olan bir iç deniz daha yok.

Marmara çukurunun denize dönüşmesinin başka bir önemi daha var: Akdeniz’den gelen suların boğazlardan geçerek, o zamana kadar kapalı bir göl olan Karadeniz’e ulaşmasıyla, Akdeniz sistemini oluşturması.

Böylece iki denizin suları Marmara Denizi’nde buluşup evleniyorlar. Evleniyorlar ama farklı karakterleri yüzünden birbirleriyle kaynaşamıyor, sürekli akıntılarla kıpır kıpır bir deniz oluşturuyorlar.

Dolayısıyla Marmara, üstü Karadeniz, altı Akdeniz özelliğinde ilginç bir deniz. 

Karadeniz’in tuzluluk oranı binde 17 iken Akdeniz’in tuzluluk oranı binde 34-35!  Bu farklı yoğunluktaki iki su Marmara denizinde karşılaşıyor ve farklı yoğunlukları nedeniyle de birbirleriyle karışamıyor. Akdeniz’in tuzlu suları alt akıntı ile Karadeniz’e doğru akıyor, Karadeniz’in az tuzlu suları da üst akıntılarla Akdeniz’i doğru akıyor ve iki denizin suları işte bu hareketlilik içinde Marmara’ya karışıyor.

Boğaz’dan akıntıyla gelen Karadeniz suyu Marmara’nın üstünde kalıyor. 20 metre aşağısında da pırıl pırıl Akdeniz suyu ve Akdeniz türleri var. Marmara Denizi’nin üstü Karadeniz karakterinde, altı ise Akdeniz.

Boğazlardaki bu akıntılar sayesinde Marmara denizi, balıkçılık bakımından oldukça verimli bir alan oluşturuyor. Yaz başlarında Karadeniz’e, son baharda Akdeniz’e göç eden balıklar, bu dönemlerde boğazları canlı bir balık avlama alanı haline getiriyor.

Marmara denizine çok yüklendik: Bir yandan İstanbul metropolü, bir yanda İzmit Körfezi, bir yanında Tekirdağ, bir yanında Gemlik Körfezi derken yoğun nüfus patlaması, boğazlarındaki trafiğin giderek artması, kirlenme, komşu akarsular…

Ve bütün bunlara direnen, güzeller güzeli Marmara…

Denizi çok kirlettiğimiz bir gerçek. Bu nedenle de Marmara Denizi öldü bitti diyorlar…

Marmara Denizi ölmez, ancak astımlı bir hasta gibi sürekli ilgi ister. Neden derseniz; Marmara denizinde çok hareketli iki farklı su tabakası var.

Ayrıca İstanbul gibi bir endüstri kentine sahip, uluslar arası bir su yolu. Türkiye endüstrisinin kalbinin attığı yerde ve bunun getirdiği bir kirliliğe sahip; üstelik Karadeniz de Tuna nehrinden gelen kirliliği ona bırakıyor. Biz onu canlı ve temiz tutmak zorundayız, ancak yine de hiçbir zaman sağlıklı ve pırıl pırıl bir deniz olamayacak.

Share This