Asya dan Avrupa yakasına kısa fakat neredeyse bir ömür kadar süren bir yolculuk…

Bir arabanın arka koltuğunda oturmuş, bir zamanlar aynı dili konuşan iki aşığın şimdi nasıl da dil uyumsuzluğundan birbirlerini vurduklarını izliyorum.

Anlayışsızlık, suçlamalar, ithamlar, yargılamalar, yükselen sesler, inatlaşmalar ve tıkanan trafiğin içinde öylece kala kalıyorum.

Aklımdan arabadan inmeyi geçiriyorum fakat yapmıyorum, başımı cama döndürüp sadece dinliyorum. Öyle etkileniyorum ki bu kavgadan, belki biraz da kendime döndüğümden olsa gerek gözlerim doluyor. Güneş gözlüğümü takıyorum fark edilmemek için. Takmasam fark ederler miydi bunu da bilmiyorum aslında.

Geçmişten gelen ve bir türlü dindirilemeyen öfke, yine geçmişten gelen fedakarlıkların bugün artık feda edilemez hale gelişiyle çarpışınca ortada yetim kalan, ağlayan iki kalp.

Sanki ilk kez şahit oluyorum kavga eden insanların yüzünün ne denli çirkin bir şekil aldığına. İrkiliyorum…

Gözlerinden çıkan kinin, öfkenin öldürücü yakıcılığı bana kadar, içime kadar ulaşıyor. Eğer ben çığlık atmak istiyorsam şu anda, diyorum, ya onlar ne denli bir yangının içindeler acaba?

Radyoda içli, ağlamaklı şarkılar çalıyor, biri radyonun sesini açıyor, diğeri kısıyor, ben susuyorum. O andan, o şarkıdan, o yoldan, o ses tonundan mutsuzum.

Bir zamanlar aşklarına imrenerek baktığım iki insanın şimdi karşımda eridiklerini görmek beni derinden ve gerçekten sarsıyor.

Bir an, kısacık bir an, dönüp onlara bakıyorum. Onların çaresizliğinin içinde benim çaresizliğim.

Bir insana ulaşamamak, iletişim kuramamak, derdini anlatamamak ne acıklı.

Ve söylemek istediğin şeyler tamamen duygularınla ilgiliyken, aslında her şey çok sevmekten dolayı iken, insan neden “Seni kaybetmekten korktuğum için böyle davranıyorum” diyemiyor da, tüm silahlarını kuşanıp düşünmeksizin atıyor kendini er meydanına?

Neden HAKLI olmak MUTLU olmayı alt edebiliyor bu kadar kolay?

Çünkü HAKLI olmak bir emek gerektirmiyor MUTLU olmak gibi.

Biraz sesini yükseltebiliyorsan, kelimelerle iyi oynayabiliyorsan, her söylenene karşı atak olarak başka bir şeyi anında bulup söyleyebiliyorsan işte o anda dünyanın en haklı insanı sen oluveriyorsun. Bravo egona yine harika bir iş çıkardı.

Ya mutluluk… işte onun için gerçekten emek harcaman gerekiyor.

Egonu görmezden gelip karşında duran insanı onun duyguları ile dinleyebilmen, hatta hiç erinmeden özür dileyebilmen, hırslarını gütmen, gerçekten anlayışlı olabilmen, herkesten önce kendinden yola çıkabilip kendi eksiklerini görebilmen ve en şiddetli kavgalarda bile onun kalbini hala kendi kalbinde tutabilmen gerekiyor.

Yani mutluluk bayağı bir emek, çaba gerektiriyor. O yüzden herkesin cesaret edebildiği bir şey değil belki de.

HAKLI olmak bir savaş MUTLU olmak ise bir sanat.

Elindekilerle gökyüzünü rengarenk boyamak da senin elinde, siyahla karalamak da.

Bugün bir kez daha ve çok çarpıcı bir şekilde gördüm bunu Asya’dan Avrupa’ya geçerken.

Ve durmaksızın sorarken kendime neden buradayım diye, cevap kendiliğinden ve benim sesimden geldi kalbime…

Share This