Bir gün, bir yerde, artık hayal kurmadığını farkedersin. Nasıl mı?

Yaşamın kısırlaşmıştır, doyum alamıyorsundur, işin gereği yazman gereken yaratıcı yazılarda yaratıcılıktan eser kalmamıştır.

On yıl önce, öğrencilik zamanında almış olduğun bir reklam ödülüne bakıp dalar gidersin.

O kıza ne olmuştur? Ne değişmiştir şimdi?

Hayal kuramazsın, çünkü bunun saçma olduğunu o kadar gerçekçi hissedersin ki bu his ezelden sana aitmişçesine bloke eder tüm hayal gücünü.

Başkalarının hayallerini de göremez olursun üstelik. Hayalini yaşamak senin kendini üyesi hissettiğin grubun bir lüksü değildir.

Bir bebek, doğduğu andan itibaren yıllar boyu süren bir şaşkınlık içindedir. Başkalarının hayalinin somut ürünlerine şahit oldukça büyülenir. Örneğin, bir kelebeği gördüğünde de, bir mısır patlatma makinesinde de, gününe neşe katan rengarenk toplarla oynadığında da varolana hayran kalır.

Bebek, bir “hayal et” oyunu içinde olduğunu anlar, bunu anında doğal olarak algılar ve oyuna katılır. Babasının eve getirdiği küçük toplarla bazen havuzculuk oynar, toplar sudur,  o da onların içinde yüzer. Patlamış mısırları keyifle yerken arada onları havaya fırlatıp havada nasıl süzüldüklerini izler. Oyunu sorgulamaz, hayaller onun gerçeğidir. Ta ki yetişkin olana değin.

Hayal kurma şevki, yetişkinler tarafından kırıldıkça, başkalarının karamsarlığı kendi ruhuna geçtikçe, öğrenilmiş çaresizlik hücrelerini zehirledikçe, hayal kurmak giderek ve giderek güçleşir.

Hayal kurmaya başladığında korku duyar, değer verdiği insanlara aykırı davrandığını bilir, suçluluk duyar.

Daha mutlu olmak adınadır hayalleri, ama değersizlik duygusu hayalinin renklerini soldurur.

Kendinden vazgeçmenin, yaşama güvenmemenin, umutsuzluğun, çaresiz olduğu yanılgısının sonucudur hayal kuramamak.

O noktada insan ya hayalde yaşar, ya da gerçekte.

Ya kendisini uyutan bir hayal dünyasına kanalize eder yaratıcılığını ve kendinden uzakta, “hayalde” yaşar…Ya da kendinden yine uzakta ve “gerçekte” yaşar, başkalarının gerçek dediği sabun köpüğü bir dünyada. Burada suçluluk yoktur, ama en azından onaylanma vardır.

Ya yetişkin olup da hala hayal kurabilen insanlar…

Onlar yalnız olmadıklarını bilir. Hayal kurmanın hayatın özü olduğunu, en büyük hayal kuranın Yaratıcı olduğunu bilir.

Yaşamın bir al ve kullan değil, “ver ve yarat” ve “ver ve yarat” döngüsünde bir tasarım yeri olduğunu, kendisinin de bir yaratıcı olduğunu derinden hisseder.

Kendi gücünü, kendi sınırsızlığını, özünün zaten hayalden doğma olduğunu bilir.

Önyargıdan uzak, hayatı her anında ilk kez deneyimliyormuşçasına yaşar, zaman zaman yenilse de bunu kendisini daha iyi tasarımcı yapmak adına verilen geri bildirimler olduğunu, temelindeki iyi niyeti bilir. Kendini iyi ve sevilmeye değer hisseder.

Birisinin, hayalini yaşamasını istediğini, ona inandığını farkeder.

Yaşam gerçekten de oyundur. “Ee, n’apıyoruz şimdi?” oyunu.

Yaratan ile yaratılan arasında bir iletişimdir hayal kurmak; fikirler ve sonuçlar karşılıklı paslaşmadır, satrançtır, yenen ya da kaybeden yoktur, sadece süreç vardır.

Bu süreç, ne kadar yaratıcıysa oyun da o denli keyiflidir. Her yaşam eşsizdir. Hayal kurabilen insan özündeki bu bağı hatırlayan insandır.

Hayalinin somut ürünü kendisidir, kendisinin yaşam için bir hediye olduğunu anlamıştır, yaşamın da kendisi için bir hediye olduğunu anladığı kadar. Bu hediyede her ikisinin de eli vardır. Kendi payındakileri yaratırken, evrenin payından sunulanları da keşfe çıkar.

Şu anda hayal kurmayı unutmuş ya da unutmayı seçmiş olabiliriz. Hayal kurarken, “olmaz zaten, boşa kürek sallama, saçmalama” gibi kollektif bilinçte yüzen lakırdılar bizi sarmalamış ve gözümüze bir sis perdesi indirmiş olabilir.

Yine de biliriz ki içimizde bir yerde hayal oyununu oynayan bir çocuk vardır.

Ve bir gün hayal kurma oyununa geri döndüğünde ”Sobe” dersin kendine. Bir bebeğin ayağını keşfedip minicik ağzına tıkmaya çalışması gibi, bütün hayatı içine doya doya çekmek istersin, sen çektikçe farkedersin ki hayata daha çok can vermişsindir, zaman genişlemiş, doyumun hazların ötesine geçmiştir.

Hayal, yaratmak olduğu kadar senin kim olduğunu hatırlamandır.

Okudukların bir zamanlar benim hayalimde kelimelerdi.

Ee, ne bekliyorsun şimdi?

Share This