Benjamin Franklin “Siz kafanızı büyük hayallerle doldurmaya bakın. Kafanız sonradan cebinizi parayla dolduracaktır” demiş. Güzel demiş, hoş söylemiş de, Benjamin Franklin’in bu sözünde bir eksik var, o da eylem.

Hayal etmekle her şey çözülürmüş gibi bir hissiyatı var bu söylemin, ama öyle olmuyor. Eylemsiz hayaller gerçekleşmiyor.

Danışanlarımda en çok tıkanma bu noktada oluyor. Hayalleri var, istekleri var, farkındalıkları süper, kendilerini tanıyorlar, yaşamlarında olup biten her şeyin farkındalar. Tek eksikleri var, eylem.

Genel söylem hayalleri hedeflere yönelten eylemler içinde olmamız. Bana göre eylemlerimizin hangi yönde olduğu hiç önemli değil. Önemli olan sürekli eylem pratiği içinde olmamız. Bir şeyler yapıyor olmak çok önemli.

Eylemleri hayallerden hedeflere götüren küçüklü büyüklü taşıyıcılar olarak düşünebiliriz.

Bir eylemden diğerine, bir taşıyıcıdan diğerine ilerlerken, zigzaglar da çizsek, düz de gitsek, sonuç bir yerlere varmak oluyor. Hedefimizle hiç alakasız eylemler yapmakta özgür bırakalım kendimizi. Bırakalım içimizden hangi eylemi yapmak geliyorsa onu yapsın varlığımız, bedenimiz.

Eylemlerin kalpten gelmesi gerektiğini de ekleyelim tam bu noktada.

Eylemin isteği gönlümüzden kopup gelmeli. Çok zorlamamalı eylem seçeneğini ve seçimi. Bellidir o zaten, çeker götürür bizi.

Yaşam, eylem ve eylemsizlik demek.

Eylem ileriye doğru bir yerden bir yere götürürken, eylemsizlik de tam durduğumuz yerde olduğumuz gibi bırakmıyor bizi.

Eylemsizlik çürümeye yol açıyor. Çürüme ise sonuçta ölüm anlamına geliyor. Çürüme fiziksel ise ölüm de fiziksel ve aslında bu en zararsız olanı. Çürüme ruhta ise ölüm de ruhsal anlamda gerçekleşiyor. Bu etrafımızdaki bir sürü ruhsal zombiyi de açıklıyor.

Ruhsal zombileri gözlerinden anlayabiliriz. Gözlerinin feri gitmiştir, donuk bakarlar. Genellikle yaşamlarının da feri gitmiştir, donup kalmışlardır zamanın bir noktasında.

Ama onlar çok şaşırtıcı bir biçimde çok aktif de gözüküyor olabilirler. Sürekli hareket halinde de olabilirler.

Yalnız, bu hareketlilik çamura saplanmış bir tekerleğin olduğu yerde dönüp durması gibidir.

Olduğu yerde döner durur, boşa döner durur.

Bir şeyi canı gönülden isterken bir türlü eyleme geçemeyen danışanlarım kendi kendilerine çok şaşırıyorlar. “Nasıl olur da çok istediğim bu şeyi yapmam ben?” diye hayıflanıyorlar.

Hatta bazıları onları geriye çeken bilinçaltı kodlamalarının ve bunun yanında eyleme geçmemekle sağladıkları ikincil yaşam faydalarının da farkındalar. Yine de yenemiyorlar eylemsizliği ve tıkanıp kalıyorlar.

Çünkü eyleme geçmiyorlar!

İlk eylem yazmak, çizmektir.

Eylemi önce gönlümüzde oluşturmamız gerekiyor.

Bir süre gönlümüzden geçen eylemleri kağıda dökmemiz çok iyi olur. Bunların mantıklı bir sıra izlemesi gerekmez, bağlantılı olmaları gerekmez, sadece yazılmaları gerekir. Kağıdı istediğimiz gibi kullanabiliriz. Alt alta yazabiliriz, kağıdın bir köşesinden diğerine doğru yazabiliriz, ortadan etrafa yayılan baloncuklar içinde yazabiliriz, çöp adamlar kadınlar çizip onları konuşturabiliriz,… Bu sürece iki hafta verelim.

Gönül eylemlerimiz kağıda tümüyle aktıktan sonra zihnimizde bunları evirip çevirme sürecimiz başlar.

Bu süreyi daha kısa tutalım, minimum üç gün, maksimum bir hafta olsun. Ve bu süreçte de bol bol yazalım.

Eylemlerimizi nerede, nasıl, ne zaman, kiminle/kimlerle yapmak istediğimizi yazalım. Sadece yazalım, farklı farklı nerede, nasıl, ne zaman, kim senaryoları bile yazabiliriz.

Bu aşamayı da aştıktan sonra geri dönemeyeceğimiz randevular ayarlayalım, planlar yapalım.

Bu randevular, planlar bizi bağlasın.

Randevuya gitmediğimizde sürekli aranalım ve tekrar çağrılalım.
Planlar gerçekleşmediğinde bizim dışımızda birileri olumsuz etkilensin… Bu süreçte çevremizin desteğine, yardımına ihtiyacımız var. Destek istemekten çekinmeyelim. Bunu bizim için yapsınlar.

Eylem pratiğimizi destekleyen insanlarla işbirliği bu safhada çok önemli.

Eylem eylemi kovaladıkça ve eylemlerden sonuçlar çıkmaya başladıkça benliğimiz gittikçe daha coşkulu hale gelecektir.

Eylemlerimizi yazmak çizmek ilk, ana zinciri başlatan eylemdir ve ilk coşku bu noktada başlar, gittikçe de artar.

Burada bahsetmemiz gereken diğer önemli iki kavram sabır ve azimdir.

Sonuçlar hemen alınmayabilir. En azından hedeflenen büyük sonuç hemen alınmayabilir. Ama eylemin kendisi kendi içinde başlar, biter ve kendince bir sonuç doğurur.

Eylemin sürecini ve o eyleme ait sonucu doyasıya yaşamamız zaten yaşamın kendisi demektir.

Yaşamın kendisi bizi bizim için en doğru hedefe götürür.

Çok sevdiğim bir sözü mırıldanıyorum kendi kendime son zamanlarda. “Deneyip de başaramamak, deneyip başarmak kadar cesaret gerektirir.”*

Ben tek tek hepimizin içinde deneyip de başaramama cesaretinin olduğuna inanıyorum, ben bize, eylem zenginliğimize inanıyorum…

* Anne Morrow Lindbergh, 1906-2001, Amerikalı Pilot ve Yazar

Share This