Erken gençlik döneminde (bazıları buna delikanlı çağı diyor) herkes kendinde her şeyi yapabilme gücünü görüyor.

Ne kadar harika değil mi?

Sanki dünyayı yeniden yaratabilirsin, sanki uzay’a fırlayabilirsin, sanki görünmez olabilirsin, sanki dünyanın en iyi şarkı söyleyeni sen olabilirsin, sanki kızgın kumlarda yürüyebilirsin, sanki kafanı kazıtıp dövme yaptırabilirsin.

Sanki bir daha hiç aşık olamazsın.

Her şey ilktir, her şey güzeldir, her şey ulaşılabilirdir, her şey yapılabilirdir; her şey denenebilir, her şey yok edilebilir…

Mümkün olmayan pek bir şey yoktur, ne büyük cesaret, ne büyük coşku, ne büyük özgüven!

İçindeki yangına karşı veya içindeki yangın için savaşırsın.

Hiçbir şey için korkmazsın, cesaretin kırılmamıştır, hayal kırıklığı yaşamamışsındır; kayıp nedir, gam, keder, tasa nedir bilmezsin.

Bedenin beyninden daha hızlı çalışır bazen, içindeki enerjiyi söndüremezsin.

Bazen aklın ne beynine, ne kalbine, ne de bedenine söz geçirebilir.

Dünya güzeldir, gelecek umutla doludur, hedefler sonsuzdur, hayaller senin dünyandır.

Uzaktan bakmazsın kendine, içine girersin hayalinin, sen şekillendirirsin onu çünkü duvarlar değildir istediğin, kabuğun dışını da görmek istersin.

Acaba insan  tüm bunları ömrü hayatında sadece bir kere mi hisseder, bir kere mi yaratabilir,bir kere mi keşfedebilir ?!

Cevheri nasıl değerlendireceğin senin ellerinde.

Senin içindekiler en değerli mücevherlerden bile daha kıymetlidir.

Bilmeyiz aslında tüm hazinenin içimizde gizli olduğunu , anahtarını bulup kilidini açmayı.

Bazen boş yere çırpınırız, yoldan saparız, rotasız bir gemi gibi süzülür dururuz engin denizlerde. Rüzgar’ın nereden eseceğini, güneşin nereden doğacağını, yağmurun bizi nasıl ıslatacağını bilemeyiz.

Oysa hazine’nin yıllardır aranan ve bulunamayan haritası da içimizde saklıdır.

Haritasını ve anahtarını bulanlar ne kadar güçlü olduklarını, her türlü mucizenin kişinin kendi içinde olduğunu bilirler.

İçerlerde bir yerde hiç sönmeyen bir ışık, hiç tükenmeyen bir sevda, hiç yılmayan bir sen olduğunu bilirler.

İşte onlar aslında hep buradaydılar…

İçindeki çocuğa sımsıkı sarıl lütfen, bırak kendini onun kollarına.

Seni hayalindeki lunaparka götürmesine izin ver.

Önce Dönmedolap’a bin. Yukarı çıkarken hissettiğin, yüreğini dolduran heyecanı aşağı inerken de hisset. Her çıkışın bir inişi, her inişin de bir çıkışı olduğunu hatırla ve her aşamanın sana neler öğrettiğini özümse.

Korku tünelinde kendi gölgenle tanış.

Evet, kork önce!

İlk defa karşı karşıya geliyorsunuz çünkü.

Lakin onunla kucaklaşmayı başardığın an, ondan kurtulacağın an olacağını da bilmelisin. Kucaklaş ki tünelin çıkışında seni “Aydınlık” karşılasın.

Sihirli aynalara bak uzun uzun. Kendini gör, sendekini gör.

Biraz uğraşırsan aslında aynaların seni ne kadar kısa, ne kadar şişman, ne kadar uzun gösterdiklerini değil, daha fazlasını sana göstermeye çalıştıklarını anlayacaksın.

Yüzleşeceksin hoşgörüsüzlüğünle, kıskançlığınla; yüzleşeceksin öfkenle, nefretinle, hırsınla.

Hepsine ayrı ayrı bak, hepsiyle yüzleş; yüzleş ki tanışacak başka bir sen olmasın senden içeri…

Sonra çarpışan arabalara bin. Çok keyifli bir şekilde basarken gaza, aniden çarpıştığında korkaklığınla, mutsuzluğunla, pes etmelerinle, güvensizliğinle direksiyonu kır hemen aralarda senin için açılan boşluğa.

Birileri yol açmıştır geçebilmen için. Minnettarlığını esirgemeden geç sana açılan bu yoldan, hepsinin gözlerine tek tek bakarak…

Binmeden hızlı trene, terk etmemelisin Lunaparkı. Ancak o anlatacaktır sana “Yaşam yolculuğunda” ne kadar hızlı, ne kadar inişli çıkışlı, ne kadar dönemeçli, ne kadar engebeli yollardan geçeceğini.

Hisset her durakta kalbinin yerinden fırlayacakmış gibi atışını, gözbebeklerinin büyümesini, içindeki coşkuyu aynı zamanda korkuyu…

Fark ettin değil mi, Lunaparkta hiç durağan bir ‘oyuncak’ olmadığını ?!

Hayat da böyle bir şey işte!

Sürekli her şey değişiyor, gelişiyor, genleşiyor, yenileniyor.

O zaman niye ‘sütliman bir yaşam’ özlemimiz ?

Doğanın kanununa, Evrenin işleyişine aykırı bir hayatı niye kendimiz için seçmek isteyelim ki ?!

Keşfedilecek o kadar yenilik,

Yaşanacak sonsuz heyecan,

Aşılacak millerce yol,

Koklanacak taptaze bahar dalları,

Görülecek gizemli yerler,

Tadılacak yeni lezzetler,

Yaşanacak efsunlu aşklar,

Ayışında tangolar,

Cam altında seranadlar,

Edilecek hoş sohbetler varken…

Sahi en son ne zaman Lunaparka gitmiştiniz?

Share This