İnternette dolaşırken güzel bir söylem gördüm.” ÖLMEYİ ÖĞREN, NASIL YAŞAYACAĞINI ÖĞRENİRSİN ”
Birden düşünmeye başladım. ”Şu anda Azrail başucumda olsaydı ne yapardım?,’’ Aniden ürperdim, sanki gerçekten yanımdaymış gibi, birazdan beni alıp götürecekmiş gibi. Aman Allahım…
İlk aklıma gelen kızımı bir kez daha öpebilseydim, koklayabilseydim, onu hayatımdaki her şeyden çok sevdiğimi, benim gözbebeğim olduğunu söyleyebilseydim oldu.
Sonra annem ve babam geldi aklıma. Onlara ne kadar az sizi seviyorum dediğim. Oysa insan hep düşünür ya ”Zaten sevdiğimi bilmiyorlar mı, söylememe ne gerek var,” diye. Ne çok yanılmışım.
Bir anda ”Keşke onları her gördüğümde, öpüp, onları ne çok sevdiğimi söyleseymişim,“ dedim.
Sonra kardeşim geldi aklıma. Keşke daha çok dertleşip, daha fazla mutluluklarımızı paylaşsaymışız. Daha fazla kol kola girip sinemaya gitseymişiz, komik şeylere gözümüzden yaş gelene kadar gülseymişiz, Arkadaşlarımızla geçirdiğimiz vakitlerin yarısını da keşke birbirimize ayırsaymışız, o en zor zamanlarımızda birbirimizi daha çok sırtlasaymışız.
Sonra kocam geldi gözümün önüne. Keşke küçücük şeyler için sinirlenmeseydim ona, ya da hayat koşturmasının, iş stresinin, komşu müsvettelerinin, yol yorgunluğunun acısını ondan çıkarmasaydım, onu çok sevdiğimi, benim için hayatımda verdiğim en doğru karar olduğunu tekrar tekrar söyleseydim ona.
Ve içimdeki duyguları söyleyemediğim insanlara, benim için Allahı’n bir armağanı olduklarını, iyi ki hayatıma girdiklerini, bana kattıkları için onlara sonsuz minnettar olduğumu, huzuru, mutluluğu, heyecanı ve özün bozulmadığı zaman nasıl adam gibi adam olunacağını bana öğrettiklerini ve gönlümde çok özel bir yere sahip olduklarını söylerdim.
Ve hayatımda gereksiz yer işgal etmiş, beni üzmüş, bana haksızlık etmiş insanların ne kadar değersiz olduklarını, onlar için harcayacak bir salisenin bile yazık olduğunu ve asla ama asla beni hak etmediklerini, aslında şu anda bile onlar için zaman harcamanın gereksizliğini düşündüm ve beni sonsuza kadar da kaybettiklerini…
Veeee keşkeler…
Daha fazla gülseydim, daha fazla gezseydim, görmediğim yerleri görseydim, her şeyi doya doya yaşayıp hakkını verseydim, kızım koşarken düşecek diye daha az telaşlansaydım, bıraksaydım istediği gibi atlayıp zıplasaydı, şarkı söyleseydim, sırf kendim için yeteneğim olmasa bile resim yapsaydım, kafama hiçbir şeyi takmasaydım, anı yaşasaydım, duygularımı daha çok belli edebilseydim, bir kitap yazsaydım, şimdiye kadar iyi ya da kötü içimde kalan yada tutmam gereken şeyleri sahiplerine bir bir söyleseydim, herkesin birbirine saygılı, sevgili ve hoşgörülü olduğu bir deniz kasabasında yaşasaydım, hediyelik eşya dükkanım olsaydı, çok zengin olsaydım ve paramı çevremde ihtiyacı olan insanlarla paylaşsaydım, sevdiklerime hediyeler alıp, onlara sürprizler yapsaydım, hafta sonu uçağa atlayıp sırf bir haftalığına gezmek için Amerika’ya, Hindistan’a, Kanada’ya, Küba’ya, Alp’lere gidebilseydim, her hafta sonu Çocuk Esirgeme Kurumuna, Yaşlılar Yurduna gitseydim…
Hayatı ertelemeseydim, sonra yaparım, başka hafta sonu yaparız, başka bir gün gelirizleri, tamamlara, hemen yapalımlara çevirebilseydim, özel günleri her gün özel yapabilseydim.
Eeeeeeee daha ne bekliyoruz dostlar…
”Ya aklını başına al, ya da ben aklını alayım” demesi için illa bir Azrail mi gelsin başucumuza?!…