Okuyacağınız hikâye gerçek bir aşk hikâyesidir. Kişilerin kimlikleri üstü kapalı olarak geçilmiştir. Başlıyoruz…
İblis çok yakışıklı bir erkektir. On parmağında on marifet olan başarılı bir iş adamıdır. Kendine ait şirketleri vardır. Büyük şirketlere danışmanlık yapmaktadır. Büyük bir televizyon kuruluşunda teknoloji üzerine bir yayının yönetmenliğini yapar. Radyonun birinde ara sıra program yapar. Tanınmış bir üniversitede sanat üzerine öğretim görevlisidir. Pek çok sosyal kuruluşa üyedir. Yetti mi sandınız? Hayır. Kendisinin ralli şampiyonlukları vardır. Ayrıca motokrosçudur. Zengindir. Hatırladığım kadarıyla pahalı bir spor arabası dahi vardı. Evli ve çoluk çocuk sahibidir. Üstelik mutlu bir aile hayatı vardır. Her şey olması gerektiğinden de iyi gitmektedir.
Gün gelir karısının etrafındaki akıl hocaları rahat durmaz. Kadın kadının şeytanıdır derler ya hani… Bunu alırlar ortalarına, başlarlar nasihate. “Kızım bak şimdi aranız iyi, her şey yolunda ama erkek milleti bu, yarın ne olacağını bilemezsin. Sen en iyisi ortak hesabınızdaki paraları çaktırmadan kendi hesabına aktarıver. Sonra rahat edersin.” Kadın onlara kızıp “Ay olur mu öyle şey, mey” dediyse de, aklına bir kere şeytanlık girmiş bulunmaktadır. Düşünür taşınır ve dediklerini yapar. Düzenli olarak paraları başka bir hesaba taşımaya başlar.
Ancak İblis akıllı bir adamdır. Teknolojiyle arası iyidir. Durumu fark etmesi uzun sürmez. Çok kızar duruma. Hiddetle karısının karşısına dikilir. “Beni biriyle aldatsan, ihtiyacını gördü geri geldi deyip seni affedebilirim ama bu akıl sır almayacak bir hareket! Madem istediğin para, mülk, al her şey senin olsun” deyip, bir sırt çantası ile evden çıkar. Araba da dâhil her şeyi karısına bırakır.
O şapşal durumda motoruna atladığı gibi Türkiye’yi dolaşmaya başlar. Bütün sahilleri karış karış gezer. Bunlardan birisi de Dalyan beldesidir. Burada çok şirin bir motelde kalır. Motelin yaşlı sahibi de onu çok sever. Aralarında baba oğul sevgisi gibi bir şey doğar. Turunu tamamlayan İblis İstanbul’a geri döner. Arkadaşlarının evlerinde, orda burada, hatta uyku tulumunda kalmaya başlar. Bir gün, o çok sevdiği motel sahibinden telefon gelir. Moteli satmak istediğini, aklında bulunmasını söyler. İblis de etrafında ilgilenen kişileri moteli göstermek için götürüp getirmeye başlar. Pek alıcı çıkmaz. Motel sahibi “Neden birilerini getirip götürüyorsun, sen kendin tutsana burayı, sana her türlü kolaylığı yaparım” der. Aklına bu fikir yatar ve o günden sonra hiç yapmadığı başka bir işi daha yapmaya başlar.
Turizm işi.
İşler çok tutar, bütün çevresi zaten müşterisi olmuştur. Ralliciler, motorcular moteli doldurur. Ancak kalp kırıklığını bastırmak için kendini içkiye, gece hayatına fazlasıyla kaptırmıştır. Tek gecelik ilişkiler ve alkolün verdiği hasar bir süre sonra çekilmez hale gelir. Buna bir dur demesi gerekiyordur. Kafayı yemek üzereyken tekrar motoruna atlayıp uzun bir tura çıkar. Bu onun için en iyi terapidir. Sezon nasıl olsa bitmiştir, gelen giden de olmaz. Başlar yine tura. İstanbul’dan dönerken İzmir yolu üzerinde benzini biter. Motorda benzin biteceği zaman hemen almak durumundasınızdır. Zira araba gibi uzun süre idare etmez. Hemen ilk köye dalar. Akşamın bir yarısıdır. Hem köy hem de açık bir benzinci bulmak büyük şanstır onun için.
Bir tane pompası olan kırık dökük bir benzinci görür. Pompanın önünde durup sahibine bakınır. Arkadan, büyük ihtimalle aynı zamanda evi olan bir yerden yaşlıca bir amca çıkıp gelir. Selamlaşırlar, hal hatır sorarlar. Amca titreyen elleriyle benzini doldurmaya çalışır. Dur ben yapayım diyerek İblis adamın elinden pompayı alıp kendi doldurmaya başlar. Tam o esnada uzaktan suda zorla giden taka sesini andıran bir gürültü gelir kulağına. Gittikçe yaklaşan bu gürültünün neden sonra bir mobilete ait olduğunu anlar. Mobilet yaklaştıkça üzerinde oturan insanı seçmeye çalışır gözleri. Ve gözlerine de inanamaz iyice yaklaştığında. Çünkü üzerinde oturan dünya güzeli bir köylü kızıdır. Açık, uzun ve sarı saçları, renkli gözleri, üzerine çok yakışan yöresel kıyafetleri ve şalvarıyla bir görüşte aklını başından alır İblis’in. Kız benzinci amcaya seslenerek “İsmail Amca, şu bizim takaya benzin doldur, babam parasını yarın verecek” der. İblis bu şirin kıza gülümser. Kız da onu görür sonunda. Bir süre sessizliğe bürünür ortam. İblis sessizliği bozar ve televizyonculuğunun, biraz da ağzı laf yapmanın verdiği özgüvenle kıza “Merhaba” der. Kız da utana sıkıla karşılık verir. “Ben İblis… Senin bir adın var mı?” “Ben de Biblis” der kız. Epey bir muhabbet ederler. Benzinler çoktan dolmuştur. Amca bitmeyen muhabbette daha fazla seyirci kalamayıp evine geri döner. Artık benzincide, hatta etrafta onlardan başkası yoktur. Son olarak İblis kıza “Aferin sen de motora biniyorsun, peki hiç böylesine bindin mi?” diye sorar. Kız zaten motordan gözünü alamamaktadır. Kocaman, ihtişamlı çok havalı bir motordur. Filmlerde bile böylesini nerdeyse hiç görmemiştir. “Hayır” diye cevap verir. İblis ona yedek kaskı uzatarak, “Hadi arkama otur, seni biraz gezdireyim” der. Kız korkusuzca kaskı takar, arkasına oturur. İblisin beline sarılır. İki gaz verişten sonra motor hızla benzinciden uzaklaşır.
Kız sımsıkı sarılmıştır. Biraz gezelim, diye çıkılan yol anayola ulaşmıştır. İblis mola bile vermeden üç saat boyunca durmadan Dalyan’a basar. Kız gıkını bile çıkarmaz. Ona sarılmış bir şekilde yola devam ederler. Zifiri karanlıkta Dalyan’a girerler. Motelin kapısından girdiklerinde motor durur. Yolculuğun verdiği sersemlikle indiklerinde bir süre konuşamazlar. Kan dolaşımları normale döndüğünde kız kaskını çıkarıp meraklı gözlerle sorar: “Biraz uzak olmadı mı, neresi burası?”
İblis cevap verir: “Burası bundan sonra yaşayacağın yer…”