25 haziran 2008, Türkiye-Almanya maçı sonrası mağlubiyetindeyiz. Fatih Terim deterjan reklamından fırlamışçasına kar beyaz gömleğiyle gözleri kamaştırıyor ve kalan üç tel saçını yoluyor tüm siniriyle. Oyuncular boynu bükük çimlere yayılıyor.  Almanlar ise galibiyetin sevinciyle çoşmuşlar.

”Ne diyelim bir dahaki sefere Türkiye” derken çöl sıcaklarının arifesindeyiz. Ortalık yanıyor…

Bir yandan da 3 aylık oğlumu sabah akşam emziriyor, altını değiştirip, gazını çıkartıyor, uyutmaya çalışıyorum. Dardayım yalanım yok; yorgunum, uykusuzum.

Bir dost mistik karakter için zor bütün bunları her gün aynı tempoda sabırla yapmak (Dost mistik: Nil Gün’ün Kadınlar ve Erkekler Nasıl Anlaşır kitabının ”Karakterler” bölümüne bakabilirsiniz.).

Ama ne var ki istenen sevilen bir evlat bu… Elbette yoruluyorum ama bahçıvan modeli anne olmaktan da onur ve zevk duyuyorum (Bahçıvan anne:çocuğun doğasına uygun yetişmesine katkıda bulunan)

Saat gecenin ikisi, ben niye buradayım sevgili dostlar? Çocuk uyudu hazır, benim de fırsattan istifade uyumam gerekiyor ama  kafama işe yarayan yaramayan meseleler takıldı ve yazıya dökmek geldi içimden, tam o sırada aklıma Kuraldışı’nın genç kalemler köşesi geldi. “Benim de bir köşem olsa, adı da Hande Candan olsa fenamı olur? Potansiyel gördüm kendimde, gencim, kalemim de genç. Olur da editörün onayından geçerse ve okuyucuya da katkısı olacaksa yazım, bir deneyeyim ne kaybederim? Reddedilme korkum varsa da azalır hiç değilse.” diyerek bir gazla ve gelen ilhamımla aksiyona geçtim.

Nasıl başlayacağımı ve ne yazacağımı da bilmiyorum öyle akışa bıraktım bakalım ne üreteceğim? Ve anladım ki çok zevkliymiş yazmak; ürettikçe üretesim geliyor…

Gelelim kafama takılan mevzuya:

Zaman zaman etrafımı gözlemliyorum; insanların davranışlarını tutumlarını…

 “Ne haddine, sana mı kalmış kızım memleket yorumu yapmak, o kadar uzman varken?” dediğini duyar gibiyim toplumsal sesimin.

 İç sesim: “Ne demek canım elbette sorgulamak ve paylaşmak hakkım; ben de bu toplumun bir üyesiyim.”

Toplumsal sesim: “Aman sen de ne yaparsan yap’ Bu saatte konu belirlemeden, öyle saçma sapan bir yazı yazacaksın. Kimi ilgilendirecekse… İşleri güçleri yok sanki insanların da senin yazdığını okuyacaklar.”

 İç ses direniyor: “Olsun, bana ne bana ne…Sen karışma içimden geldi öyle hissettim. Bu bir başlangıç ve eminim devamı güzel olacak. Yazılarımı görenler  ya beğenecek yada eleştirecek. Ben de her yazımda biraz daha gelişeceğim ve dostların kendilerini geliştirmesine katalizör olacağım. Belki yorum yazacaklar, belki yazmayacaklar. Hatta yorum sayılarına göre değerli hissedeceğim kendimi, egom tavan yapacak:) ya da “haydaaa yoksa beğenmediler mi? O kadar da yazmıştım, kesin beceremedim bu işi.” diye kişisel algılayacağım, bu kez ego ve ben devreye girecek.”

Ah ah ne çok ses var görünenin ötesinde duymasını bilene.

Neyse kritiklerimden ilkini yapıyorum, konusu futbol taraftarları, havaya girdim yalnız, bakar mısınız Hıncal Uluç’un Kuraldışı versiyonu gördüm kendimi.

Neyse gevezelik bir yana dursun da konuya geleyim artık okuyucuyu bayma noktasına gelmeden.

Öhö öhöö evet sevgili dostlar futbola pek ilgi duymam normalde ama milli coşku var işin içinde olaya kaptırdım kendimi ben de; oturdum seyrettim geçen akşam.

İlk yarının ortası Türkiye golü atar atmaz bir gürültü koptu dışarıda, her maçta asker uğurlamada olduğu gibi koro halinde korna sesleri, nara atan insanlar, hazır kıta bekleyen arabalar…

Yahu bari maç bitsin öyle binin arabalarınıza. Hadi onu da geçelim yayıla yayıla tv başında ayrıntıları izlemek varken, daracık arabanın radyosundan görüntüsüz dinlemek niye?

Ayrıca teşekkür ederiz edindiğiniz misyondan ötürü; fakat bizim halk olarak bizi gaza getirip coşturmanız gibi bir beklentimiz de yok.

Tamam herkesin kendi seçimi var müdahale edilmez ama üçüncü kişilere zarar veriyorsa bazı seçimler her seçim mübah olmamalı, saygı duyulmamalı  kanımca.

Adeta birileri tarafından maaşlı ya da gönüllü görevlendirilmiş bir takım arabalı vatandaşlar, camlarına popolarını yerleştiren çılgın taraftarlar… Bir elinde silah, diğer elinde bayrak, (avrat da var arabayı da at kabul edebiliriz), oldu mu sana tam milli erkeklik, eee maç da milli… Hayde bre kim tutar sizi!

Her golde ya da gol kaybında kornaları çalar mesaiye başlarlar. “Yuuuuh…helaaaal… en büyük şu veya bu… tak çat çat çaaat falan filan…”


İyi de bize ne faydası var bütün bunların?… Gürültü kirliliği, hatta maganda kurşununun yol açtığı can kaybından başka?…

Bu durum karşısında “Vaaay be adamlara bak ne güzel bağırıyorlar, kornanın da sesi pek kaliteliymiş, hatta silahı da ne güzel öttürüyor” diyen psikopat hayranlar çok değildir sanırım.

Velhasıl ben bu duruma kendi çapında uzman olmayan biri olarak teşhis koyuyor ve bu şahıslara “Aidiyet açlığıyla yanıp tutuşan, bastırılmış coşkularıyla onay dilenciliği yapan tezahürcü modeller,” diyerek herkese daha duyarlı ve bütüne zarar vermeyen, farkındalık dolu milli coşkular diliyorum..

Share This