İlişkiler yaşıyor, aşkı öğreniyor ve evlilikler kuruyoruz bu hayatta ve içinde bulunduğumuz toplumda.  Ama ilişkiler beslenmez ise, kendimizi geliştirmez isek ve her birimiz birey olarak yaşamayı sürdüremezsek bu evliliklerin de bir süre sonra bittiğini görüyoruz.  İnsan sonuçta duyguları olan bir varlık.  Bu varlığın beden, zihin, ruh ve duygudan oluştuğunu da artık biliyoruz. Ruh ve duygularımızı beslemez isek yarı ölü olarak robot gibi yaşadığımızın da farkındayız.  Gerçekten de toplumdaki kişiler bu fakirleşen duygu ve ruhlarını beslemek için çeşit çeşit arayışlara giriyorlar. Herkes her şeyi yapıyor ama gizli saklı ve korkularla. Diğer taraftan, korkularından arınmış ve düşündüğünü yaşayan bireyler de toplumdan tepki alıyor. 

Sonuç olarak :
Özünde birey ama toplum önünde sürü bilincindeki kişi olarak istediğini yaşayan ama bunu toplumun gözüne sokmadan yapan;
duygu, düşünce ve davranışlarında sınır tanımayan ama toplum önünde sınırlı,
biten evliliklerin toplumsal korkularla şekilsel devam ettiği;
aşkların, sevgilerin çoğunlukla evlilik içi değil, dışı yaşandığı;
kırmamak, üzmemek, karşı gelmemek adına sürekli ikiyüzlü davranılan bir hayatı sürdürüyoruz.

Birey oldum, özümüzü buldum, kurallarımı ben koyarım, diyoruz ama
Evlilikleri bitiremiyor, aşklarımızı özgürce yaşayamıyor ve sevgimizi yüksek sesle söyleyemiyoruz hala.
Diğer yandan da tüm bunları yaptığında ‘’İyi güzel, bunları yap ama kimsenin gözüne sokmadan, toplumu karşına almadan yap”  diyorlar.

Ee nerede kaldı o zaman dürüstlük?
Nerede kaldı açıklık?
Nerede kaldı güven?
Nerede kaldı, duygu-düşünce-davranış tutarlılığı?
Hayat bir oyun
Ve Yaşam sadece İKİYÜZLÜ olabilenlerin başarılı olduğu bir SAHNE Mİ?

Share This