İnsan, var olduğundan bu zamana kadar yaşamaya ve yaşam alanını genişletip konforlu hale getirmeye çalışan aslında diğer birçok tür ile karşılaştırıldığında zayıf bir canlıdır. İlkçağlardan itibaren bu zayıflığının farkında olan insan, önce doğanın parçası olmaya çalışmış ancak kendi türü ile yaşamanın ve doğanın düzenine adapte olmanın gerekliliklerini sağlayamayıp istediği başarıyı yakalayamayarak doğayı karşısına almış ve onu yok sayarcasına bir yaşam düzeni inşa etmiştir. Bu zamana kadar süren açgözlülük ve vurdumduymazlık ile türünün doğanın baskın türü olmasını sağlamış. İstilacı bir tür olarak dünyayı ele geçirmeye çalışmıştır. Geldiğimiz noktada bulunduğu ortamın hâkimi olan insan, kendisi ve doğa ile amansız mücadelesini acımasızca devam ettirmektedir.

Modern toplumlarda artık her şey maliyet hesabıdır. Hangi yönetim düzeni olursa olsun insan türüne yatırım ve o yatırımın karşılığının alınması üzerinde hesaplar yapılmaktadır. Kaynakların tükenmeye başladığı dünyada insanın gelişimi için harcanan kaynakların hesabı göz önünde bulundurulmamakta, yetişme fayda denkleminde kaybeden yine doğa ve dünya olmaktadır. Bilinçli bireyler olarak gereksiz çekişmeler yüzünden kaybettiğimiz insanların aslında hepimizin bir parçası olduğunu ve hepimizin kaybettiğini düşünmek çok mu zor?

Ülkemizde her gün cinayetler ve çatışmalar olmaktadır. Bir anne çocuğuna canından kocaman bir parça vermektedir. Bir baba ve anne evlatlarına hayatlarını, emeklerini belki de hayallerini ve yaşayacaklarını feda etmektedir. Çoğunlukla tüm aile bir şekilde yeni nesile bir aktarım yapmaktadır. Peki bizim iletişim araçlarından duyduğumuz bu ölüm haberlerine karşı neler hissetmemiz lazım? Pek tabii ki ateş düştüğü yeri yakar; bizim görmediğimiz ateşin bize de düştüğüdür. Bugün ölen o gencecik asker, savaşların olmadığı bir dünyada belki de hepimizin işine yarayacak bir buluşa imza atacaktı; dağda hayatını yaşayamadan ölüp giden o gencecik kız belki de bu topraklar için spor müsabakalarında madalyalar kazanıp hepimizi gururlandıracaktı. Yolda yapılan çevirmede vurulan o gencecik doktor belki bu yazıyı okuyan birimizin ileride geçireceği bir hastalığı tedavi edecekti. Bunlarla beraber bu canlar belki de çok iyi bir dost, bir eş ve bir aile babası, annesi olacaktı…

Bir askerin, bir polisin, dağda ölen o gencin yetiştirilmesi sırasında harcanan kaynaklar hepimizindir; ellerine tutuşturulan lanet silahlar da doğadan gereksiz yere çaldığımız materyallerden yapılmıştır ki bu kaynaklar hepimize, dünyadaki tüm canlılara, doğaya aittir.

Bu açılardan bakacak olursak etrafımızda terör, savaş her ne olursa olsun, ne adla ve ne amaçla olursa olsun öldürülen her canlının hem sorumlusu hem de zarar göreni, arkasından acı çekeni biziz. Ateş aslında hepimizin evine düşüyor. Bilmeden gelecekteki dostumuzu, eşimizi, kardeşimizi, doktorumuzu, mühendisimizi yani her şeyimizi kaybediyoruz. Acımasızca canımızı, insanımızı israf ediyoruz.

Birey olarak görevimiz etrafımızda her ne yaşta olursa olsun herkesi çatışma ve savaş ile ilgili söylem ve eğlemlerden uzak tutmaktır. Paylaşmayı, beraber yaşamayı, anlayışı, destek olmayı, sevgiyi koşulsuzca ve yılmadan yaşamalı ve öğretmeliyiz. Dünyada hiçbir tür kendi türünü yok etmek üzerine planlı çalışmalarda yer almaz. Bu toprağın türküsü sevgi ile yazıldı, kan ile söylenmesine hiçbirimiz izin vermemeliyiz.

Volkan Demir

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/insan-2/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/insan-2/" data-text="İnsan" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/insan-2/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/1381507_10151800985883264_1148148211_n.jpg"><img fetchpriority="high" decoding="async" class="alignright size-medium wp-image-5698" title="1381507_10151800985883264_1148148211_n" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/1381507_10151800985883264_1148148211_n-237x300.jpg" alt="" width="213" height="270" /></a>Ankara doğumlu, İlköğrenimini Ankara, ortaöğrenimini Balıkesir’de tamamlayarak İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü’nde yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladı. Deniz koruma, Denizel ekosistem, Deniz kirliliği, Özel Çevre Koruma Bölgeleri konularında çalışmalar ve araştırmalar yaptı. Türkiye&#8217;nin tüm denizlerinde ulusal ve uluslararası bilimsel çalışmalara katıldı. Halen aynı kurumda çalışmaya devam etmektedir. Bilimsel ve sportif çalışmalarının yanı sıra Çevre Koruma, Deniz Kazaları, Denizde Arama Kurtarma ve Deniz temalı sosyal çalışmalar gerçekleştiren kurumlara danışmanlık yapmakta, yine bu kurumlar için çeşitli seminer ve sunumlar gerçekleştirmektedir.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This