Daima anlamlı ve derin cevaplar almak için soruların gücünü nasıl kullanırsınız?
Yıllarca binden fazla sohbet için soru üretmiş ve bu soruların sebep olduğu deneyimleri gözlemlemiş biri olarak, katılımcıların {THE AND}’de birbirine sorduğu en etkili soruların beş temel özelliğini tespit etmem mümkün oldu. Tüm bu soruların bağlantı sağlayan bir bakış açısı vardı. Başka deyişle, soranla cevaplayan arasındaki boşluğa odaklanıyorlardı. Basit bir “evet” ya da “hayır” cevabından fazlasını veren açık uçlu sorulardı. Yıkıcı bir çatışmaya değil, yapıcı bir sonuca götürecek şekilde tasarlanmışlardı. Beklenmediklerdi, çoğu zaman iki farklı fikri birbirine bağlıyorlardı. Son olarak da direktif ya da suçlama gibi değil, cevap verecek kişiye sunulan bir teklif gibi yazılmışlardı. Bu unsurların hepsini barındıran herhangi bir soru sorarsanız o sorunun en canlı kısmı, özü gözlerinizin önüne serilir.
Şimdi bir soruyu kaliteli kılan bu ilkelerin her birine yakından bakıp değerlerini ve pratikteki yerlerini anlayalım.
Bağlantı Sağlayan Bakış Açısı
Bağlantı sağlayan bakış açısına sahip bir soru, katılımcılar arasındaki boşluğa -“the and” adını verdiğim o görünmez, manyetik, bağlayıcı boşluğa- dairdir. Onlardan öznel perspektiflerini anlatmalarını istemez; bu iki kişi arasındaki benzersiz ilişkiyi inceler. Örneğin Sevgi hakkında ne düşünüyorsun sorusu, Sence ikimizin sevgiye bakış açısı ne yönden birbirinden farklı sorusu kadar güçlü değildir. İkinci sorunun partnerler arasındaki bağı aydınlattığını, soruyu cevaplayacak kişiyi, soru soranın perspektifinden bakmaya yönelttiğini ve böylece çifti farklı bir bakış açısından bakmaya teşvik ettiğini görebiliyor musunuz?
Dahası, cevap verenin benimsemeye davet edildiği perspektif, soruyu soranın perspektifiymiş gibi görünebilse de aslında öyle değildir; aralarındaki bağa, ilişkinin kendisine dair benzersiz bir perspektiftir. Evet, partnerinize kendinizin sevgiyle ilgili düşüncelerinizi sormaktasınızdır ama zaten cevabın sizin düşüncelerinizi, kelime seçimlerinizi, üslubunuzu ve duygularınızı tam olarak yansıtması mümkün müdür? Cevabı sevgiyle ya da konu her ne ise onunla ilgili düşüncelerinizi bire bir yansıtsa bile, cevap verenin o olduğu gerçeği, cevabı sizin ve onun düşüncelerinin bir birleşimi haline getirir. Partneriniz dünyayı iki çift gözden görüyordur: sizinki ve kendininki. Aradaki bağlayıcı bakış açısı işte bu ortak vizyondur. Birbiriyle üst üste binen bakış açılarınız parçalarının toplamından daha büyük bir perspektif oluşturur. Sevgi bu kumaş aracılığıyla paylaşılır ve beslenir.
Herhangi bir sorunu bu perspektiften incelerseniz sohbetinizin odak noktası aranızdaki bağ olarak kalır. Bağlayıcı bakış açısı taşımayan sorular bir kişinin kendi tercihleri hakkında uzun uzun konuştuğu, hayata dair teorilerini açıkladığı ya da bıktırıncaya dek kendinden bahsettiği bitmek bilmeyen monologlarla sonuçlanabilir. Bir soruda bağlayıcı bir bakış açısı varsa böyle bir şey olmaz ve partneriniz ortaya çıkan her tür cevabın parçası olur, ikinizin de her an konunun içinde kalması sağlanır. Partnerinize “Hayat sana ne öğretiyor?” diye sormakta bir sorun yoktur ama bu soru, hanginizden gelirse gelsin, “Sence hayat bana ne öğretiyor?” kadar ilginç ya da kıymetli değildir. Hayatın size ne öğrettiğini kolayca tek başınıza düşünebilirsiniz. Bunun için bir başkasına ihtiyacınız yoktur. Ne var ki ikinci soru partnerinizin sizin hisleriniz hakkındaki düşüncelerini sormakta, onun katılımını gerektirmektedir. Alacağınız cevapla, kendi deneyiminizi onun bakış açısından görme şansı elde edersiniz. Bu sayede ona ya da kendinize dair daha önce fark etmediğiniz bir şey öğrenmeniz mümkün olur. Ayrıca aranızdaki bağı daha iyi anlama olanağı kazanacağınız da kesindir.
Bir sorunun bağlayıcı bakış açısı sunup sunmadığını anlamanın harika bir yolu vardır: sorunun açığa çıkaracağı cevabın ilişkiye has olup olmayacağı ya da başka deyişle, sorduğunuz kişiye göre değişip değişmeyeceği. Soruyu soran kişiye göre cevap değişiyorsa sorunun bağlayıcı bakış açısı vardır. Cevap soruyu kim sorarsa sorsun değişmeyecek gibiyse bağlayıcı bakış açısı olmayan bir soru sorulmuştur. Diyelim ki partneriniz size “En büyük korkun ne?” diye sordu ve siz “örümcek” diye cevap verdiniz. Aynı soruyu size babanız, patronunuz ya da arkadaşınız sorarsa cevabınız farklı olur mu? Soru karşınızdakiyle ilişkinize özgü bir bağlantı içeriyor mu, yoksa sadece sizin kendi en büyük korkunuzla ilişkinizi mi yansıtıyor?
Bir insanı yüzeysel olarak tanımaya çalışıyorsanız En büyük korkun ne benzeri sorularda sorun yoktur ama böyle sorular herhangi biriyle aranızdaki ilişkiyi derinleştirme gücü taşımaz. İnsanların partnerine sorabileceği önemli soruların listelendiği pek çok kitap yazılmıştır ama bu kitapların çok azı bağlayıcı bakış açısını göz önüne alır, hatta belki hiçbiri almaz.
Birkaç yıl önce psikolog Arthur ve Elaine Aron’ın geliştirdiği bir dizi soru, “Aşka Götüren 36 Soru”, New York Times’ın 2015’te yayımladığı “Birine Aşık Olmak İçin Bunu Yapın” başlıklı bir deneme, viral olmuştu. Sorulara göz attığımda sadece yedi tanesinin partnerler arasındaki ilişkiye değindiğini gördüm. O da belli belirsiz şekilde… Geri kalanlar kişileri düşünce ve hislerini kendi perspektiflerinden anlatmaya itecek sorulardı. Örneğin: Arkadaşlıklarda en çok değer verdiğin şey nedir? Ve sevgi ve şefkatin hayatındaki rolü nedir? Bu sorulara vereceğiniz cevabın, soran kişi partneriniz de olsa, anneniz de olsa garsonunuz da olsa aynı olacağını görüyor musunuz? Birini yeni tanımaya başladığınızda, bu soruları sormanın önemli olmadığını söylemeye çalışmıyorum; ama karşınızdaki kişiyle bir ilişki geliştirdikten sonra onunla aranızdaki ilişkiye, ikiniz arasındaki dinamik boşluğa dair bir şeyler öğrenmeniz daha ilginç olmaz mı?
Araknofobi örneğine geri dönüp En büyük korkun ne sorusuna nasıl bağlayıcı bakış açısı ekleneceğini öğrenelim. Bu sorunun partnerinizle ilişkinizi derinleştirme gücü taşıyan daha etkili versiyonu şunlar olabilirdi: Sence beni en çok korkutan şey ne, neden? Ya da İkimizin geleceği hakkında düşündüğünde seni en çok endişelendiren şey ne? Burada soruyu iki farklı kişiye sorduğunuzda aynı cevabı almanız mümkün değildir. Odak sizinle muhatabınız arasındaki benzersiz bağa geri getirilmiştir.
Sorular Açık Uçlu Olmalıdır
İyi bir sohbetin akışını “evet” ve “hayır”dan daha hızlı durduran çok az kelime vardır. Ardından düşünceli ve kişisel bir açıklama geliyorsa “evet” ve “hayır” cevapları konuyu ilginç yerlere taşıyabilir ancak partnerler arasındaki en güzel sohbetlerin nesnel gerçeklerden, mutlak doğrulardan, siyah-beyaz yanıtlardan mı çıkmasını bekleriz, yoksa kalpten gelen öznel gerçeklerden mi? Siyah ve beyaz arasında kalan gri tonlarını araştıran sohbetler daha ilginç olmaz mı? Hiçbir somut gerçek size partnerinize bir konuyla ilgili hislerinin nedenini ya da bu hislerin onda nasıl ortaya çıktığını sorduğunuzda aldığınız yanıt kadar çok şey öğretemez. Dolayısıyla sohbeti sığ sularda tutacak “evet” ya da “hayır” cevaplarına izin vermeyen açık uçlu sorular sohbetleri derinleştirmek söz konusu olduğunda çok daha etkili bir seçimdir.
Öte yandan evet-hayır cevapları cevap verenin gerçek anlamda kendini açmaktan ve partneriyle ilişkisini nasıl görüp deneyimlediğiyle ilgili nüansları dile getirmekten kaçınmasını da kolaylaştırır. Beni seviyor musun sorusunu sorarsanız basit, tek boyutlu bir cevap alırsınız; fakat Beni neden seviyorsun, Bana olan sevgini nasıl deneyimliyorsun ya da Bana olan sevgini ne zaman en yoğun şekilde; ne zaman en zayıf şekilde hissediyorsun diye sorarsanız, alacağınız cevap partnerinizin duygusal benliğine dair karmaşık bir inceleme olur. Zor sorular söz konusu olduğunda bu daha da önemli hale gelir. “Evet”, “hayır” ya da “galiba” gibi cevaplar, partnerinizin bu cevapların ardında yer alan incinebilirliği ve daha derin gerçeği gizlemek için kullanacağı bir kalkan görevi görebilir. Buna karşın açık uçlu bir soru derine inme fırsatı sunar. Sence ilişkimizde güçlendirmemiz gereken noktalar var mı diye sormanın karşı tarafa sadece bir “hayır” cevabı vererek incinebilirlikten ve rahatsızlık hissinden kaçma seçeneği sunduğunu; İlişkimizi güçlendirmek için ne yapabiliriz diye sormanınsa yapıcı bir konuşmanın yolunu açtığını görebiliyor musunuz?