Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum. Bana göre bir insanın ölmesi, onun yaşarken yaptığı yanlışların silinmesi için bir gerekçe olmamalı.

Yaşarken iyi insan olmayı seçen biriyle, kötü insan olmayı seçen bir başkası arasında, hem hayattayken, hem de öldükten sonra çevrelerinden gördükleri muamele açısından çok büyük farklar olmalı, haksız mıyım?

Herkesi eşit sevmek bir marifet midir?

Herkes hakkında aynı düşünmek, aynı kefeye koymak, aynı yorumları yapmak, aynı şekilde emek vermek bilgelik midir?

Bu şekilde davranarak çevreye verdiğiniz mesaj bana göre sadece şudur; “İyi bir insan olup olmamanız benim için önemsiz, iki türlü de sizi zaten seveceğim, onun için yorulmanıza, emek harcamanıza gerek yok.”

Nasıl mesaj ama? “Sezar’ın hakkı Sezar’a” diyen İsa’ da bu lafı boşuna söylemiş yani öyle mi?

Fark olmayacaksa, ya da ölüm geldiğinde nasıl biri olarak yaşandığının bir önemi kalmayacaksa, o halde neden emek harcıyoruz ki?

Nasıl olsa hiçbir ayrıcalık olmayacak…

Şimdi aranızdan bazı kişiler şöyle düşünebilir; iyi insan olmanın bir karşılığı mı vardır?

Pardon ama evet, vardır.

İyi olmak kutsaldır çünkü. İyi olmak zordur, sorumluluk ister. Bazen bir şeylerden vazgeçmeyi gerektirir, bazen de istemeden bir şeyleri kabul etmeyi.

Yani güçlü olmak gerekir.

Ünlü Fransız Filozof Jean Jacques Rousseau demiş ki; “Her şeyden önce iyi olalım, ondan sonra mutlu oluruz.” …

Düşünsenize, siz, hayatınızı hep legal yollardan devam ettirmeye çalışan, çevrenize karşı olabildiğiniz kadar duyarlı, elinizden geldiğince sevgi ve saygıda kusur etmeyen biri olarak hayatınızı yaşayacaksınız. Bir başkası ise hayatını zaman  zaman -ya da her zaman- illegal yollardan devam ettirmeye çalışan, çevresine karşı genellikle duyarsız, sevgi ve saygıdan bir haber biri olarak yaşayacak. Ve her ikiniz içinde, yaşarken, “Ne iyi adam bu ya,” diyecekler.

Yok canım!..

Ya da öldükten sonra ardınızdan aynı derecede gözyaşı döküp, “Ne iyi insandı. Biraz kusurları vardı ama yine de özünde iyi biriydi, Allah Rahmet Eylesin” diyecekler. Hiç fark olmayacak. Ne hissederdiniz? Kendinize; “Peki ama neden?” diye sormaz mıydınız? İtiraf edin, bir parça da aptal hissetmez miydiniz?      

Bana göre, insanlar yaşarken de, öldükten sonra da yaptıkları iyilikler veya kötülüklerin nitelikleri ve nicelikleri değiştirilmeden söylenmeli. Herkes hak ettiğini duymalı, hak ettiğini görmeli. Öyle olmalı ki insanların iyi olmak için geçerli bir nedeni olsun.

Yani kötü biri ölüp gittiyse, “Neyse ya ölmüş adam, kötülüğünü söylemeyelim,” cümlesi, herkesin eşit tutulduğu, yapılan iyiliklerin, kötülüklere yenildiği, iyi olma çabasını boşa çıkaran bir nokta bence. Ve can yakıcı…

Bir dileğimizi dile getirirken bile, “Herkes hak ettiğini görür İnşallah,” demek, en doğrusu gibi geliyor bana. Filanca iyi olsun, filanca mutlu olsun şeklindeki dilekler, yine karşımızdakinin gerçekten hak edip, etmediğini bilmeden, bol keseden sarf edilmiş izlenimi uyandırmaktan başka ne işe yarar ki?…

İyi olmak, iyidir işte. Çaba gerektirir. Bunun sonunda da takdiri hak eder.

Lütfen bu farkı fark edelim ve daha da önemlisi fark ettirelim.

Share This