Dün sabaha karşı kendimle konuştum.
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum.
Yokuşun başında bir düşman vardı.
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum
Özdemir Asaf
Yalnızlık içinden geçerken sen,
Bana dokunmadıkça sen,
Yalnızlık içinde kıvranırken sen,
Sende, tek ve hep olanım.
Köyler, kasabalar, şehirler kurulurken bir bir,
Her şeyden önce, her şeyle beraber yer yurt edinenim.
Hem yuva arayan, hem yuva olanım.
Marquez’in Yüz Yıllık Yalnızlık’ındaki gibi;
Kentler yıkılsa da,
Her şey toprağa karışıp kaybolsa da,
Uçan halılar, sihirli kutular bir bir yok olsa da,
Yalnızlık döngüsünü tamamlasa da
Yol kenarlarındaki yorgun, tozlu badem ağaçları gibi
Geriye kalanım.
Beni sevmen için kaç yüzyıl daha beklemeliyim?
Sevmek için, de bana hele,
Sen, kaç bin yıl bekleyeceksin?
Çiçeklenirim, meyvelenirim,
An gelir hepsini dökerim,
Ne olmuş yani.
Bir çekirdeğimle, âlem dolusu cana sebebim.
Öldükçe çoğalırım.
Kırıldıkça ben, hüzünlenirsin ya sen,
Daha bir canla yeşeririm.
Yine de direnirsin.
Sevmek, allı pullu cafcaflı bir şey mi ki senin için?
Bir şeylerin dışında, bir şeylerin içinde mi?
Bazı şeylere dâhil bazı şeylere değil mi?
Şartlarından vazgeçemez misin?
Sadece olanı sadeliğiyle sevemez misin?
Sevmek için neyi beklersin?
Sert kabuk içindeyim ne olmuş yani,
Sertliğime aldanıp sırt mı çevireceksin bana,
Korkuyla mı bakacaksın kırılganlığıma?
Kırılgansam ne olmuş yani?
Ben gönüllüyüm çatlamaya, kabuklarımı soymana,
Gönüllüyüm ben gönüllü olmasına da,
Sen, de bana hele,
Neyi beklersin sevmek için beni daha?
Söyle ne yapmalıyım, kaç zaman, kaç an akmalı?
Hem kim öğretti ki,
Sevmenin herhangi bir şeyin sonucu olduğunu sana?
Tohumum neyse onu açarım,
Beni yargılarsın, başka türlüsü elimde mi ki?
İçimdeki bilgiyi ifade edebilirim sadece,
Suçlasan da, dışlasan da, kaçsan da
Başka türlüsü elimden gelmez ki.
Bakma sen, ‘ben ben’ dediğime.
Sadece ben olarak açanım.
Bir gün bakarsın kavrulurum,
Renksiz, tatsız tuzsuz kalıveririm.
Açmak da, solmak da çeşit çeşit tattan biri bu hayatta,
Zamanı geleni sen mi durduracaksın, ben mi?
Olduğum ve olmadığım-olamadığım halden dolayı mı
Sevmeyeceksin beni?
Ne umarsın benden?
Başka türlüsüne eremem ki.
Oluşum böyle, hep çiçek çiçek kalayım diyemem ki.
Sen, de bana hele,
Dallarım budaklarımla tastamam duyumsaman için,
Sevmen için beni daha kaç yüzyıl geçmeli?
İncinirim, küserim, öfkelenirim, coşarım
Kapanırım, dalgınlaşırım, heyecanlanırım,
Korkarım, savrulurum, dinerim, susarım,
Konuşurum, ağlarım, direnirim, gülerim,
Hatta an gelir kururum.
Bir de bakarsın başka bir an tomur tomur canlanırım.
Elimde değil…
Oluşum bu, olmazlık edemem ki.
Şimdi sen söyle bana,
Daha neyi beklersin sevmek için?
Benden ne beklersin,
Kendinden ne beklersin?
Sevmen için beni, kaç yüzyıl ölmeliyim daha?
Sevmek için, kaç bin yıl ölmelisin daha?
Ah be canımın içi,
Sevmek-sevilmek için bir nedene ihtiyacın olduğunu kim öğretti ki sana?