Geçtiğimiz hafta perşembe günü Zorlu Center’da 23 yaşındaki caz müzik sanatçısı Karsu Dönmez konserindeydim. Şimdi burada kendisi hakkında her yerde rastlayabileceğiniz türden bilgiler yazabilirdim: çok genç bir yetenek; harika çok katmanlı bir ses; etkileyici bir başarı yolculuğu… Ancak ben daha başka şeyler söylemek istedim.

Benim için iyi müzik ilham veren müziktir. Tıpkı güzel kadının ilham veren kadın olması gibi ya da iyi bir kitabın da öyle… Ne şarkılar var, dünyanın en karamsar ruh halini öyle başka anlatır ki sırf daha önce hiç aklınıza gelmemiş bir bakış açısıyla ifade edişi o karamsarlığa ışık tutar. Öte yandan kimileri dünyanın en neşeli borularını öttürürcesine çalar söylerler de bir türlü içinizde bir yerde bir sıcaklık bulamazsınız. Karsu Dönmez şarkılarında bulacağınız türden ilham ise ne bir mutluluk borusudur ne de karanlığa ithafen bir söylem. Onu dinlerken 4 dakikalık bir hayal dünyasında gezinip dünyanın gerçek haline bir savaş açmazsınız. Size yaptığı müzikle, harmanladığı kültürlerle ve ezgileriyle şimdiyi şuanda ve burada sevdiren türden bir ilham verir. Kendinizi ve dünyayı olduğu gibi, tüm gerçekliğiyle kabul etmekte hiçbir sakınca görmezsiniz. Bunun nedeni de sanıyorum Karsu’da böyle üst düzey eğitimlerden geçmiş ve üst düzey dinleyicilere hitap eden birinin taşıyacağı türden bir kompleks olmaması. Müzisyenlerini tanıtırken henüz 21 yaşlarındaki bateristini, gündüzleri akademisyen akşamları ise Jimi Hendrix oluyor dediği gitaristi Orwille Breeveld’i ve saksafonda oldukça sempatik arkadaşı Catalin Milea’yı dünyanın en iyi okullarında eğitim almış müzisyenlere tercih ettiğini anlatıyor. Türk müziği, Caz, Klasik müzik ya da Blues’u harmanlarken, Karsu Dönmez size her şeyin olması gerektiği gibi olması gerekmediğini hissettiriyor. Böylece Karsu özgüveni ve bakış açısı ile gerçek bir ilham kaynağı diyebilirim. Konserde sıra “Domates, biber, patlıcan” şarkısını söylemeye geldiğinde o zarif elbisesinin üzerine domates, biber, patlıcan resimli tişörtünü giymiş bir halde gelerek sürpriz yapıyor ve Rock’tan Blues’a kadar müziğin her türlü tınısıyla coştururken nasıl oluyor da halen bu kadar zarif kalmayı başarıyor diye düşünmeden edemiyorsunuz. Şunu da belirtmeliyim ki tüm şarkı orkestrasyonlarını kendisi yapan Karsu Dönmez, cover yaparken o şarkı artık bir cover değil Karsu Dönmez işi bir müzik olur çıkar. Kendini bir dünya insanı olarak tanıtan Karsu ne caz müziğinin sınırlarında kalır ne de Türk kimliğini vurgular, o sadece Karsu işi müziğini çalarken siz her şeyden biraz tatmış olmanın keyfini çıkarırsınız.

SAYFA-BOLUMU

Shakespeare’in Hamlet’i, bir tiradında şöyle der: “En başta gözeteceğiniz şey tabiata aykırı olmamak. Gerçeği büyütmek ya da küçültmekle bilgisizleri güldürebilirsiniz ancak bu bilenleri üzer. O halk ki çoğu kez anlaşılmaz dil oyunlarını gürültü gümbürtüyü sever.” Doğrusu her toplum içinde böyle bir gerçek vardır. Tıpkı bu öğütte yapılmaması söylenen türden bir budalalık ile halkın beğenisini kazanmaya çalışan birileri de sanat yaptıklarını düşünür. Oysaki bir sanatçının toplumun beğeni seviyesini yükseltmek gibi bir sorumluluğu da vardır. Halka uyum sağlamak adına halkı küçümsemek değil. Karsu Dönmez günümüzde bu öğüdün bir adım ötesine geçmeyi başarmış bir kızımızdır. Çünkü olabildiğince doğal kalmayı başararak herkesin dilinden konuşabilen bir üslubu vardır. Karsu sadece bir müzisyen olmak istemiyor, topluma bir değer de katmak istiyor. Burdur Gölü’ndeki kurumaya dikkat çekmek için ilk albümünden Gesi (Gezi) Bağları’na klibi gölde çekiyor. Bir yandan Carnegie Hall gibi dünyanın en önemli müzik salonlarından birinde çalarken, bir başka turnesinde gidip öksüz çocuklara, evsiz insanlara, iki hafta ömrü kalan bir adam için Kapadokya’ya gidip bir dağın tepesinde çalabiliyor. Ya da Anadolu’nun köylerinde çalarken tüm halkı başına toplamayı ve üstelik onları gururlandırmayı başarmış biri olarak karşımıza çıkabiliyor. İstanbul konseri sırasında bu turneden anekdotlarını anlatırken her yörenin kendine özgü şivesinden bir şeyler söylemeyi kendi deyimiyle “dandik”  Türkçesine rağmen rahatlıkla başarıyor. Benzer misyonu üstlenmiş bir başka piyanistimiz, 2 yıldır konserlerinde gönüllü olarak çalıştığım Tuluyhan Uğurlu ki kendisi Konya, Taşkent’ten memleketlimdir. Tarihi değerlerine ya da yeniden yapılanmalarına dikkat çekmek adına Sirkeci İstasyonu, Kapalıçarşı, Nemrut Dağı gibi o da Türkiye’nin çeşitli yerlerinde konserler vermiştir ve bu eylemini sürdürmektedir. Kendisi ayrıca bir sayfa ayrılacak önemli bir piyanistimiz elbette ancak yeri gelince söz etmeden geçemezdim.

Peki, hiç dinlememiş olanlar Karsu’yu ben anlattım diye neden gidip dinlesin. Evet, öyle yapsınlar. Çünkü herhangi bir ses ritmik bir hal almaya başlarsa bile istem dışı kulak kesilen türden bir dinleyiciyim hatta şu NLP testlerinde benim tam bir işitsel olduğum ispatlanmıştır. Dahası iyi müzikte hissettiğim bir ışığı sevdiklerimle paylaşmaktan büyük mutluluk duyarım. Umarım siz de Karsu müziğinden ya da kendi müziğinizden her zaman bir ilham ışığı yakalar ve sevdiklerinize tutarsınız.

 

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/karsu-donmez-konseri/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/karsu-donmez-konseri/" data-text="Karsu Dönmez Konseri" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/karsu-donmez-konseri/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/beyza-foto.jpg"><img loading="lazy" decoding="async" class="alignright size-medium wp-image-5854" title="beyza foto" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/beyza-foto-300x300.jpg" alt="" width="300" height="300" /></a>17 yaşımdayken Kuraldışı Yayınevi kitaplarıyla tanışmamla birlikte psikoloji ile ilgilenmeye başladım. O zamandan bu yana kitaplığımın büyük bölümüne yeşil rengin hâkim olduğunu söyleyebilirim. Aynı yıllarda dünya tarihi ve siyasetine de meraklıydım. Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirdim. Ancak psikolojiye özel ilgi duymaya devam ettim. İnsanların belli fikirlere olan eğilimlerinin ya da toplumsal olayların arkasındaki psikolojik altyapıyı incelemeyi seviyorum. Okul yıllarımda sınav kâğıtlarım doğru cevaptan ziyade kendime özgü yazılarımla dikkat çekti. Mezuniyetten sonra bir süre, toplum gönüllüsü olarak, küçüklüğümde bizzat öğrencisi olduğum ve sunulan alternatif eğitimin gerçek özgüvenimi kazanmamı sağladığını düşündüğüm yerde (TEGV-Eğitim Parkları’nda)eğitmenlik yaptım. Aynı zamanda çeşitli konser, sanat etkinlikleri ile siyasi uluslararası organizasyonlarda çalıştım. Bir yıldır bankacılık yapmama rağmen, aslında asıl yaptığım işin eve her gün yazı çiziyle dolu kâğıtlarla gelmek olduğunu fark ettim. Böylece benim için bilinçsizce yapılan bir eylem olan yazmayı bilinçli bir şekilde geliştirmeye karar verdim. Aslında ben hep yazıyordum. Bu bir anda yağmurun yağması gibi: Bulutlar yeterince kararmışsa yağmur nerede ve ne zaman olursa olsun yağmaya başlıyor. Bunun için olsa gerek yazmak aslında biraz beklemek meselesidir. Bulutlar yeterince kararmadan ve gerçekte yeterince olgunlaşmadan iyi yazı yazamazsınız. Her birikim bir ağırlıktır ve yazmak bu ağırlıktan kurtulmanın en güzel yollarından biridir. Üstelik bu sanatın diğer dallarıyla da mümkün ve ben nerdeyse hepsini seviyorum. Resim çizmeyi de çok seviyorum örneğin. Ancak yinede işin içine bir şeyleri yazarak ifade etme arzusu karışıyor. Küçükken resimlerimin üzerine yazı yazılamayacağını öğreten okuldaki resim öğretmenime ve başarılı karakalem çizimlerime rağmen biraz daha basit, karikatürize çizimler yapmaya devam ettim. Bu benim için güzel resim yapmaya çalışmaktan daha anlamlı oldu hep. Bir başka tutkum müzik ve galiba bu ilk sırayı alır. İçerideki kötü müzikten dolayı alışverişi yarıda kesip çıkabilen ve iyi müzik çaldığı için bir kafenin önünde dikilebilen ya da konuşmayı bırakıp kulan kesilen biriyim. Bunların yanında bir süredir tiyatro eğitimi alıyorum ve bunun yazı, müzik, resim sanata dair her şeyi kapsadığını, üstelik dünyadaki bedene hâkim olma tekniklerinin en iyisi olduğunu düşünüyorum.</p> <p>&nbsp;</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This