Doğru bildiğiniz pek çok şeyin hatta her şeyin yanlış olduğunu görüverirsiniz aniden. Bütün dengeler altüst olmuştur…

Giderek artan bir süratle daha daha daha diplere çekilmektesinizdir.

Girdabın içine girdiğinizde nereye gittiğinizi düşünmek olası değildir. Olabilseydi, yapabilseydiniz girmezdiniz zaten. Olan olmuştur bir defa.

Kaçarı hiç yoktur…

Yani yolculuk zorludur, yani dibe varmadan son bulmaz…

Bilirsiniz, girdaptan kurtulmanın tek çaresi dibe vardığınızda güçlü bir tekmeyle kendinizi yukarı fırlatmaktır… Başka yolu yoktur.

Hayat girdabından kurtulmanın da başka yolu yoktur ve bu tek şans herkese verilmiştir ama perdelidir ne yazık ki…

Kurtuluşumuz, putlaştırdığımız zihnimizle perdelenmiştir…

Güçten düşen biçare insan, girdabın içine çekildikçe zihin habis bir ur gibi kontrolü ele alır ve büyük bir hızla tüm benliği sarar…

Sahte bir can simididir bu anlarda zihin. Sağlıklı anlarınızda ayaklarınızın yere basmasını sağlayan, olabilirlikler ile olmazlıklar arasındaki farkı görmenize yardım eden zihin, hayatınızın bu en zor anlarında, daha da dibe götüren en azılı düşmanınız oluverir.

Hayata dair her şey birer soru işareti ve sorun haline dönüşmüştür artık. Olabilirlikler ya da olmazlıklarla hiçbir ilgisi yoktur.

Hakikat ve bütünün mükemmelliği çelikten perdelerin ardına gizlenmiştir; gerçekler ise alabildiğine çarpıtılmıştır…

Hayatınız, ölüm anında olduğunu iddia ettikleri gibi bir film şeridi olmuştur zihninizde. Ama filmin bobinleri birbirine karışmıştır maalesef. İyi anlar ile kötü anlar, doğrularla yanlışlar birbirinin içine girmiştir. Neyin iyi, neyin kötü olduğunu farkedecek halde değilsinizdir artık.

Geçmişte yapıp ettiğiniz her şey ve geleceğe dair tüm endişeleriniz zehirli sarmaşıklar gibi sarmıştır zihninizi.

Uyku haramdır; uyanık haliniz ise yoktur zaten.

Hayatınız boyunca koltuk değneğiz olan bilgi, deneyim, sağduyu, akıl, izan hepsi ama hepsi terk etmiştir sizi.

Çıldıracağınızı zannedersiniz ve bu zanna kapıldıkça bir başka zannın sizi kurtaracağı yanılgısına düşerek zihinden yardım beklersiniz…

Ve an gelir ‘’Cehennem boyutu bu olsa gerek,’’ dersiniz…

İşte anın içinden doğan bu farkındalık sizi kurtuluşa götüren ilk adımdır…

Ama kurtuluş o kadar kolay değildir ne yazık ki…

Keşke olsaydı…

Keşke yetseydi sadece farkında olmak…

Girdaba kapılmışsınızdır bir kez. Zihninizin sunduğu her teşhis ve çare sizi daha da derinlere iter… Çırpındıkça batarsınız…

Girdaba teslim olmaktan başka çareniz yoktur ama siz bunu da göremezsiniz.

Can havliyle çırpınır da çırpınırsınız…

Gecenin bu en karanlık anında, harlı ateşlerde yanarken, sizden daha büyük bir gücün iş başında olduğu duygusuna kapılırsınız…

Siz, artık yok olmak üzeresinizdir… Ve çıra gibi tutuşmuşken ‘’siz’’ zannetiklerinizin topunun birden egodan başka bir şey olmadığını idrak edersiniz…

İşte o zaman, ah işte o zaman…

Zifiri karanlığın içinde korku ve ümidi bir arada yaşarsınız.

İçiçe geçmiştir her iki duygu da… Bir yanınız kaçıp kurtulmak ister; diğer yanınız ise daha daha daha yanmak, kül olmak, kurtulmak ister o ‘’siz’’ zanettiğinizden…

Müjdeler olsun ki bu çaresizlik, bu kabulleniş, gizli ve saf bir ümidi barındırır içinde…

Küllerinizden yeni ve arınmış bir ‘’ben’’ olarak çıkma ümidini…

Bu ümit, yeri göğü inleten sessiz bir çığlıkla ifade eder kendisini…

Tüm acizliğinizle, adına -ister Allah, ister Tanrı, ister kozmik bilinç ya da ‘’öz’’…-  her ne derseniz deyin, ama mutlaka sizden daha büyük hem içerde hem dışarda olan bir güçten yardım istersiniz; ’Medet ya Rab, medet!’’ dersiniz…

Sonra… Nasıl olur bilmezsiniz ama zihin devre dışı kalır. Tek ve güçlü bir düşünce yankılanır tüm benliğinizde…

 ‘’Kenara çekil ve izle!’’, der size tüm evreni kaplayan ama sizden başkasının duymadığı bir ses…

Şafak sökmüştür…

Gece güne dönüşmek üzeredir artık.

Yeni gecenin doğuşuna kadar sürecek bir gündür bu…

Anlar içinden bir an, haller içinden bir hal…

Yeni doğan günde, yeni oluşturduğunuz beninizle, hem hayata hem de  ‘’Yaşam budur Federico! İşte böyle gündelik, sıradan şeyler… Ya sen ne zannetmiştin?’’ diyen Lorca’nın şahsında tüm ateşten geçmişlere bir selam gönderip andaki sonsuzluk ve güç ile birleşerek izlemeye başlarsınız olanı… 

İzlersiniz ve bilirsiniz ki içinden yeni çıktığınız girdap ne ilk ne de sondu…

Hayat girdaplardan oluşmuştur…

Her seferinde en dibe çeken ve ardından daha daha daha yukarılara fırlatan girdaplardan…

Ve siz…

Her girdabın sınırlarınızı genişleten, sonsuzluk boyutunun dikey zaman ve mekanına yönlendiren bir teşvik olduğunu bilerek şükranlarınızı yollarsınız hayata.

Share This