Yalnız başına ve sessizlik içindeyken, kulağımıza bir şeylerin fısıldanmasından korkarız. Bu yüzden sessizlikten nefret ederiz ve kendimizi sosyal yaşamla uyuştururuz.

Nietzche

Bir bebeğin gözlerine baktığımızda orada doğallık, güven, haz, merak, coşku ve keyif görürüz. Bir zamanlar biz de öyleydik. Kendi yaşamımızın merkezinde duygularımızı olduğu gibi ifade etmekte özgürdük. Ağlamak istediğimizde ağlıyor, gülmek istediğimizde etrafa gülücükler atıyorduk. Gülücüklerimiz çevremize keyif veriyordu. Hayatın kendisi bizi büyülüyordu. Kendimizi olduğumuz gibi ifade etmek en doğal hakkımızdı.

Kendini sevmek hayatı sevmektir. Kendini sevmek başkalarını sevmektir. Canlı cansız tüm hayatın parçaları olan her şeye ne kadar saygı duyuyorsak, kendimizi de o kadar sever ve sayarız.

Özsaygımız ne kadar yüksekse, kendimizi o kadar iyi hissederiz. Yaşamımızın kontrolünü elimizde tutar, esnek, yaratıcı ve üretken oluruz. Hayatın karşımıza çıkardığı güçlüklerle mücadele etmek bize enerji verir. Kendimizi güçlü ve yaratıcı hissederiz. Çözümlere odaklanırız. İstediklerimizi nasıl gerçekleştireceğimizi biliriz. Kendimizi ne kadar sıklıkla böyle hissediyoruz?

Bebeklik dönemi geçtiğinde, şahane zamanlar da sona erer. Adım adım kendimizden şüphe etmeyi öğreniriz. Kendimizi “korumak” için savunma mekanizmaları geliştiririz. Olduğumuz gibi olarak, kendi benliğimizle kabul, onay ve sevgi göremediğimizi anladığımız için, ihtiyaç duyduğumuz sevgi, onay ve kabul görme uğruna adım adım maske bir kişilik (negatif ego) geliştirmeye başlarız. Büyüdükçe “Ben”imizi kaybeder ve negatif egomuzu “Ben” sanmaya başlarız. Kendimize güvenimizi kaybettikçe, hayata ve başkalarına olan güvenimizi de yitirmeye başlarız. Aynı ölçüde Özsaygımızı da kaybederiz.

Pozitif ego, Ben’imizin özellikleri ve armağanları doğrultusunda bize doğru düşünmeyi, doğru hissetmeyi ve doğru davranmayı sağlayan sağlıklı “birey olma” boyutumuzdur. Pozitif egonun amacı mutlu, huzurlu, doyumlu, yaratıcı ve üretken olmaktır. Negatif egonun ise sadece tek bir amacı vardır: haklı olmak. Haklı olmak uğruna düşünceleri, duyguları ve davranışları çarpıtır, işine geldiği gibi yorumlar, savunma mekanizmaları geliştirir, iç ve dış dünyamızda bize savaşlar ve çelişkiler yaşatır.

Pozitif ego, tek başına olabildiği anlardan haz alır; çünkü böyle anlar yaratıcı olmak için bulunmaz bir fırsattır. Negatif ego yalnızlıktan korkar. Yalnızlık dayanılmazdır.

Pozitif ego, Ben’in hizmetindedir.

Negatif ego, Ben’in efendiliğini ele geçiren diktatördür.

Bugüne kadar workshoplarımıza katılan insanlarda sorun aynı: Düşük Özsaygı… ve bunun yarattığı çeşitli problemler. (Burada sadece, belirli sorunlara yol açacak bir eksikliği kastediyorum. Genel bir değerlendirme açısından baktığımızda ise, workshoplara katılanların Özsaygısının toplum ortalamasının üzerinde olduğunu söyleyebilirim.) Bu, günümüz dünyası insanının temel sorunu. Bazı insanların Özsaygısı öylesine düşük ki, yaşam biçimleri kendilerini yok etmeye odaklanmış görünüyor. Neyse ki çoğumuz, iniş çıkışlar yaşasak da umutsuzluğun ve olumsuzluğun derinliklerinde kaybolmuyoruz. Bazen kendimizi iyi hissediyoruz, bazen berbat. Kendimizi iyi hissetmediğimiz anlarda, kendimize inancımızı yitirirsek Özsaygımızı düşürüyoruz; problemlerimiz de bu noktada başlıyor. Tüm kişisel sorunlarımızın altında düşük Özsaygı yatıyorsa, ilk amacımızın Özsaygımızı yükseltmek olduğu açık değil mi?

Aslında terapi denilen şey, bireyin Özsaygısını yükseltmek için onu eğitmektir. Bireysel gelişim en etkili terapidir. Gerçek terapi, kişinin iç dünyasıyla yani Ben’iyle yeniden bağlantıya geçebilmesini sağlamak amacıyla yapılan bir farkındalık eğitimi ve kendini tanıma sürecidir. Eğitim süreci bir kere başladı mı yaşam boyu sürer. Yaşamın keyfini en hızlı artıran şey öğrenmeye duyulan açlık ve bu açlığı doyurmaktır; yaşamı, sürekli öğrenilen bir okul haline getirmek. Öğrendiğimiz şey ise çok çekici: kendimiz.

Kendimizi tanıdığımız ölçüde kendimizi severiz, kendimizi sevdiğimiz ölçüde başkalarını ve hayatı severiz; bu kadar basit.

Kendisine vereceği sevgisi olmayan kişinin başkalarına gösterdiği sevgi yalandır. Kişinin kendi bildiği ya da bilinçli olarak bilmediği duygusal ihtiyaçlarını doyurma telaşıdır bu sevgi gösterileri.

Kendini sevmekle neyi kastediyoruz? Çoğu insan kendisini sevdiğini söylemiyor mu? Kendini seven insan nasıl olur, nasıl yaşar?

İnsanların, kendimi tanıyorum, derken kastettiği şey nedir?

Her insanın dört alanı vardır:

  1. A) Açık Alan
  2. B) Gizli Alan
  3. C) Kör Alan
  4. D) Potansiyel Alan

“Kendini tanıyor musun?”, sorusunu sorduğunuzda çoğu kişi, “Evet tanıyorum” der. Oysa söyledikleri şey aslında açık ve gizli alanlarını tanıdıklarıdır. Kör alanlarından ve potansiyel alanlarından bihaberdirler.

Sıradan insan A ve B alanıyla ilgili bildiklerini “kendini tanımak” sanır.

Gelişkin insanla sıradan insan arasındaki fark işte burada yatar.

Gelişkin insan kör alanını asgariye indiren, potansiyel alanını azami boyutta ortaya çıkaran insandır. Bu tam olarak bireysel gelişimin amacıdır.

Kör alanlarımızı keşfetmek de potansiyel alanımızı ortaya çıkarmak da kendimizle yüzleşme ve risk alma cesaretini gerektirir.

Share This