“Kurmaca yazmak isteyen bir kadının, parası ve kendine ait bir odası olmalıdır.”

–Virginia Woolf

Ah, kendine ait bir oda… Çocukken kendi odanıza sahip olacak kadar şanslı olabilmişseniz bilirsiniz ki burası kendi eşyalarınızı bulundurduğunuz, sizin sözünüzün geçtiği, değer verdiğiniz şeyleri -pelüş oyuncaklar yoluyla da olsa, rock grubu posterleriyle de- yansıtan bir yerdir. Belki kapınıza bir “rahatsız etmeyin” uyarısı bile asmışsınızdır. Odayı biriyle paylaşmış olsanız bile, muhtemelen yine de size ait olan bir alanınız vardır. Ben ve kız kardeşim koridordaki ranzadan birlikte kaldığımız bir odaya terfi ettiğimizde, onun tarafı ve benim tarafım arasına görünmez bir çizgi çekmiştim. Bu çizgi, yatağımızın tam ortasından geçiyordu. Benim tarafım Japon stilinde, derli toplu ve sadeydi. Dışadönük kardeşimin tarafı ise darmadağınık… Sahip olduğum şeyler çekmeceler, küçük kutular, bir kırmızı kalem kutusu -hazinelerimi içinde sakladığım kaplar- idi. Bir de defterlerim vardı. Bazı eşyaları gizli yerlere saklardım. Bizim evimizde mahremiyet pek rastlanan bir şey değildi, dolayısıyla yaratabildiğim her yerde mahremiyet yaratmayı öğrenmiştim.

Çocukluk odanızı düşünün. Odanızda hangi eşyalar vardı? Alan nasıl dekore edilmişti? Nevresim takımını sizin seçip seçmediğiniz fark etmez, mekânı nasıl kullandığınız (istifçi ya da minimalist, dağınık ya da düzenli), dağınıklığınız bile sizin tarzınızı yansıtır. Belki evin dışında bir ağaç evde ya da bir barakada, çimenlerin üzerindeki bir salkım söğüdün altında, şehrin ya da ormanın derinlerinde bir oda oluşturmuştunuz.

Odanız bugün nerede? Belki bu tuhaf bir soru gibi görünüyor. Yetişkinlerin odası olmaz; biz bir evin tamamına, bunun yanında da bir ofise ya da işyerindeki bir bölmeye sahip oluruz. Çocukken eşyalarımızı bir tek odada tutmamız gerekiyordu. Tabii ki dünyada daha fazla alan üzerinde bir etkiye sahip olmak güzel. Nerede yaşayacağımızı seçmek, bu yeri dekore etmek… Bununla birlikte, bu kadar dağılmış olmanın bir dezavantajı var, o da artık bir inziva köşesine, bize mahremiyeti garantileyen, dekorasyonu sırf misafirler için olmayan bir yere sahip olmamak.

O kadar uğraşıp, ailelerimizin evinden çıkıp özgürlüğümüzü ilan ettikten ve kendi hayatımızı kurduktan sonra, birçoğumuz kendi yerimizin olmadığını keşfederiz. Bir gün etrafımıza bakar ve herkesin paylaştığı bir mutfak, gürültü yapıp duran bir televizyonun olduğu herkesin paylaştığı bir oturma odası, herkesin paylaştığı bir banyo ve yine paylaşılan bir yatak odasıyla dolu bir evde yaşadığımızı fark ederiz. İmdat!

“Benim odam” kavramını -sizi ve sadece sizi temsil eden o yeri- geride bırakmanız, yetişkinliğin zalimce bir getirisi gibi duruyor. Belki sizin bir odanız vardır. Çoğumuz için bu, evdeki ofisimizdir. Bilgisayarların içedönükler için önemli olmasının bir nedeninin de bu makinelerin potansiyel davetsiz misafirlere “meşgulüm” mesajı vermesi olduğunu düşünüyorum. Bir ofis ya da stüdyoya olan ihtiyacı yazarlar, müzisyenler ve sanatçılar genelde daha kolay gerekçelendirebilir. Yine de sadece size ait olan -başka bir işlevi olmayan- fazladan bir odaya bütçeniz yetse bile orayı gerçekten size ait kılmakta özgür hissediyorsanız, azınlıktasınız.

HAYALİNİZDEKİ ODA

Çoğu insan kendisine hayallerindeki ev sorulduğunda, bu evi en ince detaylarına kadar tarif edebilir; lakin “benim odam” kavramı yetişkinlikle birlikte silikleştiği için, hayalinizdeki odayla ilgili muhtemelen fazla düşünmemişsinizdir. Pekâlâ, işte size bunun için bir fırsat…

Şimdilik, içeride olan bir odadan -istediğiniz zaman, bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken bile sığınabileceğiniz bir yerden- bahsediyoruz. Hayalinizdeki odayı öncelikle kâğıt üzerinde inşa edeceğiz. Bunu kendinize en uygun gelen yöntemle yapabilirsiniz:

  • Bu kitabın üzerine notlar alın.
  • Başka bir yere -defter, boş kâğıt, boş duvar- notlar alın.
  • Eğer resme eğiliminiz varsa hayalinizi çizin ya da onun resmini yapın.

Şimdi ihtiyacınız olan malzemeleri alıp gelin. Merak etmeyin, ben kaldığınız yeri işaretleyeceğim.

Bu egzersizi yaparken lütfen pratik veya gerçekçi olmaya çalışmayın. Bu, sizin hayallerinizdeki oda. Bir şey daha: Bu odanın başka birini memnun etmesine gerek yok, dolayısıyla kabul görmüş dekorasyon kurallarına uymak zorunda değilsiniz. Tek söz hakkının o odanın sahibi olan çocukta olduğunu düşünün. Dikkate alabileceğiniz bazı seçenekler:

Temel Öğeler:

Size ne büyüklükte bir oda uygun olur?

Odanızda nasıl bir atmosfer ya da duygu olsun istersiniz?

Yer:

Odanız evinizin içinde mi yoksa müstakil mi?

Odanızdan güneşin doğuşunu mu yoksa batışını mı görmek istersiniz?

Zemin katta mı yoksa daha yukarıda mı olmak istersiniz?

Nasıl bir manzara tercih edersiniz?

avan, Kapılar ve Pencereler:

Tavan ne kadar yüksek?

Ne kadar cam olmalı ve camlar nerede -pencereler, tavan, duvarlar- olmalı?

Odanızın girişi nerede?

Dışarı çıkan ayrı bir kapı istiyor musunuz?

Kendinize ait bir sundurma, balkon veya avlu istiyor musunuz?

 

İç Dekorasyon:

Halı, parke veya fayans ister miydiniz?

Ağır perdeler mi, panjurlar mı? Yoksa hiç perde istemez misiniz?

Şömine olsun mu? Nasıl bir şömine?

Işıklandırma parlak mı yoksa yumuşak mı olsun?

Bir dolap mı yoksa son derece organize bir depolama alanı mı olmalı?

Burada bir duralım. Odaya herhangi bir eşya koymadan önce, dışarıda kalabalıklar içinde geçirdiğiniz -müdahaleler, gürültü ve konuşmalarla dolu- bir günün sonunda buraya geldiğinizi hayal edin. Bütün gün bu odaya çekilmeyi hayal ettiniz. Neye ihtiyacınız var? Yeniden şarj olmanız için size ne lazım?

Bu odanın işlevini göz önünde bulundurunca, bu odada sizinle olmasını istediğiniz şeyler neler? Belki hiçbir şey istemiyor; yalnızca yerde oturup ya da yatıp nefes almak istiyorsunuz. Eğer bir şeyler daha eklemek istiyorsanız aşağıda size ilham verebilecek bazı rasgele fikirler bulacaksınız:

 

Stil Seçenekleri:

Yastıklar, minderler ve yumuşacık battaniyeler

Minimalist çizgiler

Antikalar, İran halıları

Yüksek teknoloji ürünleri, fütüristik öğeler

Renkler

Topraksı, kerpiç

 

Gitsin mi, Kalsın mı?

Yüksek kitaplıklar ve üst raflara ulaşmak için merdivenler

Çok iyi bir tane kitap

Muhteşem bir ses sistemi ve Cd’ler

Çalışma masası -antika ya da modern-

Şövale ve boyalar

Bilgisayar

Gitar ya da piyano

Günlük, defterler, kalemler ve kırtasiye malzemeleri

Koltuk ya da divan

Büyük yumuşak bir sandalye ve puf

Bir duvarın projeksiyon ekranı olarak kullanılması

Televizyon

Yüksek teknolojili aletler

Sanat -resimler, heykeller, çömlekler-

Hayvan dostlar

 

Şimdi işleri biraz daha ileri götürelim: Eklemek istediğiniz, başkalarının onaylamayacağı, aşırı derecede zevksiz eşyalar var mı? Bu eşyalar oyuncaklar, hediyelik eşyalar ya da sadece, sevdiğiniz halde uzak durduğunuz şeyler olabilir. En tuhaf isteklerinizi düşünün ve odanızı bunlardan da nasiplendirin! Burası sizin odanız ve isteyen rencide olabilir.

Yalnız Sizin Odanızda Olan Şeyler:

Bacak şeklinde lambader

Pembe flamingo şeklinde bahçe süsleri

En sevdiğiniz aksiyon kahramanlarının oyuncak koleksiyonu

Barbie koleksiyonu

Neonlar

Tren ve minyatür köy

Yemlik ördek oyuncakları

Kadife üzerine yapılmış bir Elvis tablosu

Taş koleksiyonu

 

Bu noktada odanızın fazlasıyla dolduğunu fark edebilirsiniz. Odayı istediğiniz gibi boşaltın ya da büyütün ya da her ikisini de yapın. Kendinize, odada yalnız beş adet eşya tutabilecek olsaydınız bunların hangi eşyalar olacağını sorun. Bu size neye değer verdiğinizle ilgili netlik getirecek. Kim olduğunuzu özgürce ifade etmenize engel olan her şeyi dışarı atmaktan; kim olduğunuzu özgürce ifade etmenizi sağlayan şeyleri ise odaya koymaktan çekinmeyin.

Dinlenin. Etrafa bakın. Hayalinizdeki odayı istediğiniz zaman değiştirebileceğinizi, hatta farklı modeller yaratıp aralarından en sevdiğinizi seçebileceğinizi unutmayın. Hayalinizdeki odayı fiziksel olarak yaratamasanız bile, onun fantezi versiyonunu zihniniz için bir inziva mekânı olarak kullanabilirsiniz. Bu içedönük kişinin hayalindeki odayı okuduğumda, dikkatle tasarlanmış bu alanın avantajlarından herhangi bir emek harcamadan yararlanabiliyorum.

Share This