Düşünüyorum ve şöyle bir etrafa bakıyorum da hiçbirimiz geçmişi ”mazide kaldı” deyip arkamızda bırakamıyoruz. Neredeyse her gittiğimiz yere taşıyoruz.
Örnek verecek olursak; geçmişte yaşadığımız, kendimizi kötü hissettiğimiz anlar belli bir süre sonra karşımıza korku kırıntıları şeklinde çıkıyor.
Özellikle yaşadığımız ilişkilerde olan bir olay, bizi üzen davranışlar, bir sonraki ilişki yaşamayı düşündüğümüz insan için kafamızda sürekli yanık duran soru işaretleri oluyor. Ya bu da bana aynısını yaparsa, ya bu da beni üzerse, ya gene yıkılırsam aynı durumu bir daha kaldıramam ve daha bunun gibi pek çok soru işareti var beynimizde.
Sanki üzülmeden önce elimizde sağlam bir binamız vardı ve önümüze çıkan ilk büyük darbede binamız yıkılmış gibi oluyor. Daha sonraki kişinin de gelip o enkaza bir darbe vurmasından korkuyoruz. Ama öyle bir korkuyoruz ki o korku artık kırıntı şeklinde değil de önüne geçemeyeceğimiz şekilde bir çit örmüş oluyor bize.
Evet işte korkularımızı gözümüzde bu şekilde büyüterek geçilmez çitler örmüşüz kendimize.
Her insanın yapısı farklıdır; onda yaşadığım duyguyu bunda da yaşayacağım diye bir kural yok, demek yerine korkularımızın arkasına saklanmayı tercih ediyoruz.
Sanki saklanmak bizi bu durumdan kurtaracak gibi.
Şunu unutmayalım ki arkadaşlar, korkularınızı ne kadar bağrınıza basıp ne kadar çok düşünürseniz, o kadar çok karşılaşırsınız onlarla ve aynı sorunları yaşamaya devam edersiniz hayatınız boyunca…