Uzun yıllardan sonra Konya’dan Ankara’ya gitmek için otobüse bindiğimde keyifli bir yolculuğa adım atabileceğim hiç aklımdan geçmemişti….

Otobüsün Konya Ovası’nda yol alması, mazimin hafızamda yer edindiği, o tatlı, bir o kadar da derin izler bırakan anılarına olan yolcuğun başlaması oldu benim için.

Bir anda kendimi zaman tünelinden geçerek geçmişe yolculuğun içinde bulduğumda dudaklarımda belli belirsiz bir tebessüm belirdiğini hissettim.

Doğduğum, kişilik ve karakterimin mayalandığı topraklardaki daha önceki seyahatlerimde çevreyi böyle bir ilgi ile seyre daldığımı anımsamıyorum.

Memleketimin dağlarını, ovalarını ve yaylalarını daha önce hiç olmadığı kadar dikkatle takip ettiğimde; hatıralar, çocukluk ve çobanlık yıllarım, aracın hızı ile mütenasip, film şeridi gibi hızla akıp geçiyordu.

Akıp giden sadece anılar değil, Bozkır kültürünün de yansımalarıydı. ilk ve ortaokulu burada bitirmiştim. Kan kardeşimi ölüm denilen ölümsüzlüğe buradan yolcu etmiştim. Tarım ve küçükbaş hayvancılık Bozkır geleneğinin önemli parçaları olduğundan, çobanlığın hor görülmediği, muktedir olduğu, bireysel tercihlerine saygı gösterildiği dönemlerde, kısa da olsa çobanlık yapmıştım. Her ne kadar, çobanlık yaygın sayılabilecek bir meslek olsa da eski Roma ve Yunan’da,  Batı’daki gibi pastoral* edebiyata ve eglog* şiirine katkısı olmamıştır. Bizim çobanlarımız, Orta Asya Türk boylarındaki çobanlar gibi kopuz da çalmazlar, sadece kaval kullanırlardı.

Koyun ve keçilerimizi,  Afrika ve Orta Asya savanlarınınkine çok da benzemeyen, dikenli, alçak bitki örtüsünün hakim olduğu yaylalarda otlatır, keçeden yapılmış kürk, lastikten ayakkabı giyerdik. Hayvan otlatırken, yağışlı ve soğuk havalarda sığınağımız rüzgar almayacak ve sel basmayacak şekilde tepelerin sırtlarına yapılmış ağıllar olurdu. Kaplumbağalar ve tarla fareleri de ağılların başlıca davetsiz misafirleriydi. Zaman, zaman kurt, çakal gibi saldırgan hayvanlar sürülere dalma girişimlerinde bulunsalar da Kangal köpekleri sayesinde muvaffak olamazlardı. Tosbağaların ters dönmesi, tarla farelerinin sevimsiz de olsa koşturup durmaları hoşumuza giden başlıca eğlence kaynaklarımızdandı.

Bozkır kültüründe çocuklar fazla okutulmaz; çiftçilik, hayvancılık ya da nakliyecilik ile uğraşsın, ihtiyarlıklarında ana babalarına yardım etsinler istenirdi. Bu tür meşgaleler mevsimlik olduğundan zamanın büyük bölümü üretimden uzak, tembellik edilerek geçirilirdi. En hareketli dönemler, ekinlerin biçilmeye başlandığı yaz mevsimi, özellikle de temmuz, ağustos ayları olurdu. Gece, ovayı ateş böceği misali biçerdöver farları aydınlatır, kamyon ve traktörler vızır, vızır işlerdi. Gündüz, ekin kokusu ile karışık saman tozları havaya karışır, topraktan sıcak buğular yükselir, toprak anadaki hayatların, olayların savaş hariç benzerleri buralarda yaşanırdı.

Yolculuğumuz, yol boyu yer yer ağaçlandırılmış güzergahta devam ederken gözlerim karayolunun kenarında kurulu Kürt köyüne ve öğrencilik yıllarımda, -karlı kış geceleri köyüme gitmek için araba bulamadığımda-, zorunlu misafiri olduğum, misafirperver, sıcakkanlı insanların yaşadığı eve ilişti.

Yıllar sonra ilk kez farkına vardığım şey, bu evde yaşayan insanlarla ilgili bilgi edinmeye çalışmamamdı. Beni derinden etkileyen bu farkındalıkla ”O evde yaşayan misafirperver insanları arayıp sormalıyım” diye düşünürken otobüsümüz Cihanbeyli terminalinde durdu.

Yola devam ederken yanımdaki boş koltuğa –dışında elbise olan ama içinde insan olmayan- çok bilmiş bir bürokrat emeklisi oturdu. Ve ben maziye olan o hüzünlü ama zevkli yolculuktan çıkıp anlamsız bir konuşmanın kapanına kısıldım…

Acı gerçeklerle yüzleşmekten kaçamayacağımı anladığımdaysa Ankara’ya varmıştım.

* Pastoral edebiyat: Sentetik bir hayattan, sahtelikten, gürültü ve kirlilikten bunalan insanlar yaşamlarını devam ettirebilmek için çok şeye ihtiyaç duymadan doğaya dönüp kendini sade bir yaşama bırakmak ister. Bu özlem şiirlere, romanlara ya da hatıra gibi edebi türlere ve sözcüklere yansır. Bu tür eserlerin toplamına “pastoral edebiyat” denir.

* Eglog şiir: Çoban şiiri anlamına gelen bir edebiyat terimidir. Birkaç çobanın aşk, kır hayatının güzellikleri üzerine karşılıklı konuşmaları biçiminde yazılır. Erken Latin edebiyatında gelişen bu şiir türü günümüzde genellikle Batı edebiyatında görülür. Bir olaya dayandığı ve karşılıklı kişileri konu aldığı için küçük bir piyesi andırır. Türk edebiyatında kullanılmayan bir türdür.

Share This