Evet ben bir mükemmeliyetçiyim, bu bir tür bağımlılık: tam olma, tamdan da öte eksiksiz olmaya bağımlılık.

Okul ve iş yaşamımdaki çoğu anı işkence gibi yaşadığımı yeni fark ediyorum. Bir görev verildiğinde hissettiğim ilk şey en iyiyi, hata yapmadan, herkesin beğeneceği biçimde yapmak. Oh my God! Tanrı’nın bile üzerinde böyle bir baskı olmayabilir.

Devamlı savunmada yaşamak… İşin mükemmel olması bir tercih değil; mükemmel olmak zorunda! Böylece insanlar benim hatalarımı görmezler, görmezlerse de beni aşağılamazlar.

Yeni bir iş günündeyim: “Merhaba Hâkim müdür bey ve Hâkim iş arkadaşlarım, bugün elimden gelenin en iyisini, yoo en mükemmelini yapacağım ve böylece hiçbiriniz beni yargılayamayacaksınız.”

Fonda jürinin çığırtkan seslerini duymuyormuşum, ne tuhaf. Kalp sıkışmalarım arasında yitirmişim onları.

Ha bir de yakın ilişkiler… Yo bayım, durun orada, evet sizi sevdim, beğendim, itiraf edeyim. Ve siz hanımefendi hoşsohbet ve latif birine benziyorsunuz. Dost olabilmek harika olurdu gerçekten… Yani eğer benim hatalarım olmasaydı, ama var. Ben itiraf edemiyorum. Ve onlara bakamıyorum bile ama içten içe biliyorum; yani gediklerimden hava giriyor içeri. Ben uğultusuyla sarsılıyorum eksikliklerimin. Yamalarla kapatmaya çalışıyorum; cici kız, çalışkan, her işi üstlenebilen, ciddi, sorumluluk sahibi… Benim rengârenk yamalarım var efendim. Ama orijinali gibi olmuyor, düşüyorlar yere.

Ahh çok yıpratıcı efendim, ben “varlığım için çevreye verdiğim zarardan özür dilercesine” yaşamaktan bıktım.

Ben kaçmaktan yoruldum efendim. Bir erkekle yakınlaşamamaktan da. Çünkü herkesten yine saklayabilirsin kendini ama ya sevgilin! Yani o her şeyini bilecek, eninde sonunda da anlayacak kusursuz olmadığını. Sonra o seni küçümseyen kısık bakışlarla… Yamalarım daralacak iyice, sıkacak etimi, canımı acıtacak efendim.

Ne dediniz? Ama anlayamıyorum hâlâ yani ne yaparsam yapıyım en mükemmelini yapamayacaksam, neden bunun karşılığında en iyi ücrete, en iyi koşullara layık olayım? Gerçekten sevdiğim işi yapıp mutlu hissedeyim ki? Neden ben?

Diğerleri mi? Diğerleri de mükemmel değil herhalde ama bilmiyorum, benim dışımda herkes güvende gibi.

Kararınız mı? Evet, duymaya hazırım efendim.

“Her şeyin mükemmelini yapamazsam diye almadığım riskler, denemediğim yeni yollar, tanışmadığım yeni insanlar, kaçındığım yeni ilişkiler, kendimi saklama eylemlerim, gereksiz yere çektiğim acı ve aşağılanma hislerim; daha azmışım ya da daha çokmuş gibi görünmelerim; hem kendimi hem başkalarını yargılamalarım ve boşa harcadığım zaman için….. af mı edildim!”

Aaa bunu beklemiyordum işte…

Hata yapsam da değerliyim öyle mi?

Ha-ha! Sağ olun efendim! Evet, iyileştim, ben iyiyim, galiba…

Yani iyiyim. İyiyim, iyi…

Gayet iyi…

Vay be, iyiyim!

Hatta ne var biliyor musunuz?

İyiden de öte, ben mükemmelim!

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/merhaba-ben-serap-ben-bir-mukemmeliyetciyim/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/merhaba-ben-serap-ben-bir-mukemmeliyetciyim/" data-text="Merhaba, Ben Serap&#8230; Ben Bir Mükemmeliyetçiyim!" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/merhaba-ben-serap-ben-bir-mukemmeliyetciyim/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p>1977&#8217;de Ankara&#8217;da doğdu. Sonra Kayseri, Kırşehir, Manisa, tekrar Ankara yolları derken yolu kendine hiç düşmedi. ODTÜ İşletme&#8217;den mezun olup dokuz yıl iletişim alanında çalıştı. Ruhunun bekleme odasında geçirdiği günlerin ardından, bir gün Nil <a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/serapzerener.jpg"><img fetchpriority="high" decoding="async" class="alignright size-medium wp-image-4205" title="serapzerener" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/serapzerener-225x300.jpg" alt="" width="225" height="300" /></a>Gün&#8217;ün bir kitabıyla başını dışarı uzattı. İlk defa siluetini gördü; kim bilir belki bir gün gerçek kendini de görebilirdi.</p> <p>Yaşam Okulu&#8217;nda adım adım kendine varmayı öğrendi. Hiç dinlemediği kadar dinledi içini. Sonra, bazen o bazen kalemi, kâğıda yazmaya başladı kendini. Yıllardır ayrı kalmış iki sevgili gibi önce seviştiler benliği ile sonra sıra hayatla flörte geldi. Oyunculuk girdi örneğin hayatına, oyun oynamak yani. Sanat girdi, insanlar girdi; bebekler, çocuklar, yetişkinler, affedilenler, küfredilenler, özlenenler, akla hayale gelmeyenler girdi. Hayata güvendi bu sefer, tamam dedi, gelsin sıradaki! En çok insanı; insan olmayı; yaratılışı sevdi.</p> <p>Hayatının şu noktasında kalemi, oyunculuğu, paylaşımcılığı ile daha çok sevmeyi ve vermeyi öğreniyor. Bir de çok şükran duyuyor çünkü bütün bu olup biteni tahmin bile edemezdi&#8230;</p> <p>Yaşama evet!</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This