Bu yazı Nil Gün’ün 2010 yılında yayımlanan Geleceği Hatırlamak adlı kitabından alıntıdır.
Av
Aklıma McCarthy döneminde yaşananlar gelmişti. 1950’li yıllarda Joseph McCarthy başkanlığında ABD’de komünist avı başlamıştı. Komünist düşmanı McCarthy bir morfin bağımlısıydı. Anslinger, senatör Joseph McCarthy’nin morfin ihtiyacını karşılaması için Beyaz Saray’a yakın bir eczaneye özel yetki vermişti.
Her devrin adamı bir politikacıydı o. Döneme uygun olarak artık farklı da konuşuyordu.
Marihuana insanı o kadar pasifize ediyordu ki, askerler savaşmak istemiyor ve komünizm propagandasına açık hale geliyorlardı. Oysa bir zamanlar Anslinger marihuananın insanları aşırı şiddete teşvik ettiğini iddia ediyordu.
“Kenevir (marihuana) için, ilaç olarak kullanıldığında insan sağlığına yararlı, keyif maddesi olarak kullanıldığında alkol ve sigara endüstrisine zararlı, çok çeşitli ticari ürünlerde kullanımı halinde ise büyük şirketler için endüstriyel atom bombası diyebilir miyiz?” diye sordum
“Çok güzel özetledin” dedi Mergen.
Teşvik Edilse
“Offf, neler öğrendim neler. Anlattıklarınızı hayretle dinledim. Para babalarının bencilce çıkarları yüzünden gezegenimiz şu anda büyük sıkıntıda. Ormanlar yok oluyor. Kirlilik, kimyasal tarım ilaçları, insanları, hayvanları ve bitkileri zehirliyor. Eğer keneviri endüstri alanında kullanmış olsaydık tüm bu sorunlar olmayacaktı. Enerji ihtiyacımızı kömür ve petrol gibi fosil yakıtlarından karşılamayacaktık. Şu ana kadar petrol ve gaz rezervlerimizin yüzde seksenini tüketmiş durumdayız. Bizim yenilenebilir kaynaklara ihtiyacımız var. Kenevir tarımı teşvik edilse gittikçe yükselen benzin fiyatlarına bir alternatif olabilir.”
“Evet. Yakıta dönüştürüldüğünde sülfür içermediği için kömürden çok daha temiz” dedi Mergen. “Kenevirin benzine, metanole ve metana dönüştürülmesi, şu anki petrol, kömür ve nükleer enerji maliyetinin sadece bir bölümü kadar olur.”
Ama çevrecilerin bu konuyla ilgili söylediklerinin bambaşka olduğunu biliyordum. Tabii bahsettikleri şey kenevirle ilgili değildi. Çevreciler biyoyakıt için tarım alanlarının istila edilmesine karşı çıkıyor, felaket kapımızda diyorlardı.
Mesela Meksika’da tekilanın da hammaddesi olan bitkinin yetiştiği alanları tümüyle biyolojik yakıt kullanımına ayırmayı planlıyorlar ki o bitki Meksika ekonomisinin belkemiği. Dünyanın en kaliteli ve doğa dostu biyoyakıtı olan kenevir yetiştirmek yasak. Mısır ve soya biyoyakıtın temel maddeleri olarak ekiliyor. Brezilya bu işin başını çekiyor ve normalde yiyecek için kullanılan alanlar bu işe ayrılıyor. Bir malın arz miktarı azalırsa fiyatı artacağı ortada. Gıda az yetişeceği için açlık had safhada olacak. Yakıtı bol, gıdası kıt bir dünya neye yarar?”
“Tekilanın hammaddesi olan agave bitkisinin, Meksika’da yaşamış tüm halkların hayatında, önemli bir yeri olmuştur. Geçmişi yaklaşık on bin yıl öncesine kadar giden bu bitkinin günlük hayatın önemli bir parçası olmasının sebebi, pek çok ihtiyacı karşılayan bir hammadde olmasındandır. Zira sadece içki yapımında değil, evlerin inşasında, iplik ve kâğıt üretiminde de kullanılmıştır. Mavi agave bitkisi, mide kanseri ve diğer sindirim sistemi hastalıklarına iyi geliyor. Agave kaktüsünün içindeki şeker, diyabet, kolon kanseri, kemik erimesi ve obezitenin tedavisinde de kullanılıyor. İlaç, pamuk ve kâğıt üreticileri tıpkı kenevir gibi bu çok yönlü bitkiden hoşlanmıyor ama kenevir için ileri sürdükleri bahaneyi agave bitkisi için kullanamıyorlar. Yani agave bitkisi yetiştirmeyi yasaklayamıyorlar” dedi Akana.
Bunu ben de biliyordum.
“Yasaklayamıyorlar ama onun yerine ABD, Meksika hükümetini biyoyakıttan kazanacakları para vaatleriyle kandırıyor” diye söze girdim.
Orta ve Güney Amerika ülkelerinde biyoyakıt üretmek için mısır ve soya ekimi kullanılıyor. Bu ekimler tümüyle genetiği değiştirilmiş tohumlarla yapılıyor. Bu tohumları pazarlayan kim? Yine ABD. Kısa bir süre sonra biyoyakıt çok ucuz, gıda ise çok pahalı hale gelecek. Meksika, Brezilya gibi ülkelerin biyoyakıttan elde ettiği kazanç, gıda ithalini karşılamaya yetmeyecek. Aç kalmamak için tümüyle ABD’ye bağımlı hale gelecekler” dedim.
Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın 1974 yılında söylediği bir sözü hatırladım: “Petrolü kontrol ederseniz ulusları, gıdayı kontrol ederseniz insanları kontrol edersiniz. Yiyecek bir silahtır ve bizim müzakere çantamızdaki araçlardan biridir. Eğer ulusların topraklarını ele geçiremiyorsanız, onların gıdalarını ele geçirin.”
Akana, “Aynen öyle” dedi. “Oysa bu ülkeler ekonomilerinin bel kemiği olan ürünleri yetiştirmeye devam etse ve tarım alanlarının sadece yüzde altısı kenevir yetiştirilmeye ayrılsa kalkınır. Yetiştirilen kenevir biyoyakıt olarak enerjiye çevrilse her yıl trilyon dolarlık endüstri yaratır. Bunun yanı sıra daha çok iş alanı yaratılacak, hava daha temiz olacak, zenginlik toplumlara dağılacak ve para, merkezi güç tekelinden özgürleşecektir. İşte dev endüstrilerin istemediği şey de bu.”
“Doğru söylüyorsun. Kenevir dev şirketlerin dev gelirlerinin yollarını uyuşturuyor.”
Doğa Dostu
“Petrokimya endüstrisi tabii ki kenevirin yasaklanmasını ister. Örneğin; petrokimya endüstrisi binaların inşaatında kullanılmak üzere sentetik lif üretiyor. Oysa kenevir harika bir doğal yalıtım maddesi. Kiriş, cıvata, sunta, boya, vernik ve ahşabın kullanıldığı her yerde kenevir kullanılabilir. Hem şu anda kullandığınız materyallerden daha dayanıklı, daha güçlü ve daha esnek, hem yangına karşı da daha koruyucu.
“Yasaklanmadan önce bina inşaatında hem daha ucuz hem daha sağlam olduğu için tercih ediliyordu. Binanın kirişinden cıvatasına, suntasından boyasına kadar tümü kenevirden inşa edilebilir. Amerika’da kenevirin yasaklanmasından sadece iki yıl önce 1935 yılında kaliteli boya ve vernik üretmek için elli beş milyon kilo kenevir tohumu kullanılmıştı. Üretim 1937 yılına kadar devam etti.
“Petrokimya endüstrisinin ürettiği doğa düşmanı plastiğin kullanıldığı her yerde kenevir kullanılabiliyor. Kenevir plastikleri yenilenebilir, yeniden kullanılabilir, dönüştürülebilir olduğu için doğa dostu.
“Plastik ürünler doğada bir milyon yılda yok oluyor. Bugün okyanusların derinlikleri atık madde boşaltım yerleri olarak kullanılıyor. Orada biriken plastikler deniz hayvanlarının nesillerinin tükenmesine yol açıyor. Zavallı balıklar ya plastikleri yuttuğu için ölüyor ya da plastiklere dolandığı için can veriyor.
“Kenevirin bir başka mucizesi de topraktaki radyoaktif atıkları temizlemesidir.”
“Bak bu çok önemli bir bilgi” dedim. Aklıma Çernobil’in yarattığı felaketler gelmişti. O bölgeye bol miktarda kenevir ekilebilirdi.
“Kenevir bitkisi bol oksijen üretmesinin yanı sıra toprağa ihtiyacı olan besinleri ve nitrojeni veriyor. Kenevir diğer bitkilerle dönüşümlü ekildiğinde verim her iki bitki için daha iyi olur. Çok kısa zamanda büyüdüğü ve çok az suya ihtiyaç duyduğu için kış mahsulleri yetiştiren çiftçiler için ideal bir yaz ekimlik bitkisidir. Dönüşümlü ekim ve hasat eko sistem için daha uygundur.”
“Zaten tarımda böcek ve zararlı bitki öldürücü ilaçlara duyulan ihtiyaç, dönüşümlü ekim yerine tek tip tarım yapılmasından kaynaklanmıyor mu?”
“Aynen öyle. Kenevir çok güçlü bir bitki ve kendisini böceklerden korumak için tarım ilacına ihtiyaç duymuyor. Bugün dünyanızda böcek ve zararlı bitki öldürücü tarım ilaçlarının yüzde ellisi pamuk üreticiliğinde kullanılmaktadır.”
“Yüzde elli ha?” Oranın yüksekliğine şaşırmıştım.
“Eh, pamuk tekstile girene kadar, yani 1820 yılına kadar tekstil ürünlerinin yüzde sekseni kenevirden yapılmıyor muydu? Tekstil ürünlerinde kenevir pamuktan on misli daha dayanıklı ve maliyeti çok daha az olan bir bitkidir. Ayrıca pamuk sadece ılık iklimlerde yetişir. Keneviri ise neredeyse her iklimde yetiştirebilirsiniz. Kenevirin tekstilde yaygın olarak kullanılması ve pamuğun yerini alması tarım ilaçlarının çok daha az satılması anlamına gelir.”
“Bu da tarım ilacı üreten şirketlerin işine gelmez.”
“Binlerce yıl boyunca, gemilerinin yüzde doksanının halatları kenevirden yapılıyordu. Kanvas kelimesi kenevirden türemiştir. Ressamlar kenevir kanvası kullandı asırlarca.
“MÖ 3000 yılında, yani beş bin yıl önce Çinliler kumaşlarını kenevirden dokuyordu. Sicim, ip, halat, branda, yelken bezleri, çuval, çanta, torba, halı, döşeme kumaş, ceket, ayakkabı, şapka, elbise üretiminde sağlamlığı açısından tercih ediliyor ve yaygın olarak kullanılıyordu. Tüm dünyada insanların çok severek giydiği kot pantolon, önceleri kenevirden imal ediliyordu.”
Kuşlar Bayılıyor
“Kenevir tohumunun besin değerinin de çok yüksek olduğunu söylemiştin.”
“Evet. Kenevirden birçok gıda elde edilebilir. Kenevir tohumları doğadaki en yüksek protein kaynaklarından biri. Ayrıca içindeki iki temel yağ asidi bedeni kötü kolesterolden arındırıyor. Bu iki yağ asidi doğada başka bir yerde bulunmuyor!
“Kenevir tohumu çok yüksek miktarda Omega 3-6-9 yağ asitleri içerir. Bu yağ asitleri sağlık için çok yararlı. Soya fasulyesinden elde edilen proteinden daha ucuza mal oluyor. Kenevir tohumlarını tüketmek bedeninize yapacağınız en iyi şeydir. Pişirilmemiş olması kaydıyla.”
“Bulursam tüketirim” dedim alaycı bir ses tonuyla.
Kristof Kolomb ve tayfası uzun yolculukta kenevir tohumları yiyerek hayatta kalmıştı. Tarih boyunca kıtlık dönemlerinde milyonlarca insanın hayatı yüksek miktarda protein ve yağ asidi içeren kenevir tohumu yiyerek kurtuldu.
“Sadece insanlar için değil, kuşlar ve büyükbaş hayvanlar için de çok yararlı bir besin. Kuşlar kenevir tohumlarına bayılır. İnekler kenevir bitkisini doğrudan yiyebilir. Besleyicilik oranı yüksek bir gıda olduğu için hayvan üreticileri besi hayvanlarında hormon ve stereoit kullanımına son verir. Bu, gününüzde hormonlu ve antibiyotik yüklü etleri gıda diye tüketen insanların sağlığı açısından da önemlidir.
“Ayrıca ineklerin gaz çıkarmaları ve geğirmeleri sonucu üretilen metan gazının iklim değişikliğine neden olan faktörlerden biri olduğu biliniyor. Kenevir bitkisi metan gazını da emici özelliğe sahip olması nedeniyle yine çevre dostu.”
“Kenevirin kullanılmadığı bir alan var mı? İnanılmaz bir bitki.”
“Öyle. Kenevirin kökü, sapı, yaprakları, her parçası işe yarıyor. Kenevir bitkisinden biz kendi yüzyılımızda elli bin doğa dostu ürün elde ediyoruz.”
Gözlerim Akana’nın üzerindeki yeşil elbiseye takıldı.
“Elbisen kenevir dokuması mı?” diye sordum.
“Evet, bu elbise annemin” dedi. “Ben de yirmi yıldır giyiyorum.”
Yepyeni duruyordu. Günümüzde insanların retro giysileri nasıl pahalı fiyatlarda aldıklarını düşündüm. Ben de Amerika’da vintage giysiler satan bir mağazada 60’lı yıllardan kalma bir elbiseyi satın almak için ödediğim yüksek miktarı düşündüm.
Akana düşüncelerime anında cevap verdi.
“Sen o elbiseye bunca parayı stilini sevdiğin için verdin. Belki ilk sahibi bir kez giymişti o elbiseyi belki de hiç giymemişti. Tıpkı senin gardırobunda olan henüz hiç giymediğin belki de hiç giymeyeceğin elbiseler gibi. Bizim elbiselerimiz giyilmesine rağmen dayanıklı. Çok fazla sayıda giysimiz de yok. Ama yeterli miktarda var.”
Ama bu benim suçum değildi ki. Hangi kadın ya da erkek, kıyafetlerini eskiyene kadar giyiyor bizim çağımızda?
“Siz giysilerinizi kullanmıyorsunuz, harcıyorsunuz”
dedi Akana.
“Bu ne anlama geliyor?” diye sordum.
“Giysilerinizi de tıpkı zamanınız gibi kullanmıyor, harcıyorsunuz. Harcamak ziyan etmektir. Kullanmak değerlendirmektir. Ne zamanınızı değerlendirmeyi biliyorsunuz, ne sahip olduğunuz şeyleri. Her şeyi sonu yokmuş gibi ziyan ediyorsunuz. Hayatınızı ziyan ettiğiniz gibi.”
Trajikomik
Bir anda sıkıntı çöktü içime. Evimde hiç kullanmadığım ne kadar çok giysi olduğunu düşündüm. Onu başkalarının yararlanacağı bir yerlere vermeliydim.
Bu arada Akana ABD’de halen yürürlükte olan komik bir yasadan bahsetti.
“Bugün, yani sizin bu gününüzde yüzde ellisi kenevir olan giysileri üreten Amerikan firmaları olduğunu biliyor musun? Tabii ki bu giysilerin reklamı televizyonlarda yapılamıyor. Tümü kenevirden yapılan giysiler yine her yerde olacak bir gün.
“Bir zamanlar Amerika’nın bir numaralı kenevir üreticisi olan Kentucky eyaletinde kenevir kumaşından yapılmış giysiler giymek şu anda yasadışı. Kenevirden yapılmış kaliteli bir kot pantolon giydiğin için hapse atılabileceğini düşünebiliyor musun?”
“Kimyasallarla dolu Kentucky Fried Chicken kızarmış tavuğuyla ile karnımı doyurmam kaliteli kot pantolonu giymemin günahlarımı affettirir mi?” dedim. Hep birlikte güldük şu trajikomik dünyanın haline.
Dünya gerçekten çılgındı. Meksikalıların argo olarak kullandığı marihuana kelimesiyle aşağılanmaya çalışılan kenevirin politik geçmişini bilmek politikanın nasıl sahte değerler yarattığını da sorgulamama yol açtı. Politik propagandada “vatan uğruna” ölmenin şehit unvanıyla yüceleştirilmesi ve yaşamı değersiz kılması gibi, marihuana kelimesi ile yapılan propaganda da değerli olan bir bitkiyi değersiz kılmaya yönelikti.
Gezegenimizi kurtarmak ve temiz enerji kaynakları bulmak için keneviri endüstri alanında kullanmak zorundaydık. Bu esrar ya da marihuana kelimesinin tu kaka olduğu dünyada.
“Şunları da bil” dedi Mergen. “İçki, tütün ve petrol şirketleri ‘Dünyayı Uyuşturucu Bağımlılığından Kurtar’ türü kampanyalara ve derneklere Her Gün milyonlarca dolar akıtıyor. Hearst şirketi hâlâ iki yüz uluslararası magazin dergisiyle dünyanın en büyük yayımcılarından biri. Halka değil sisteme hizmet eden haberleri ve bilgileri yayımlamaya devam ediyor. Beyin yıkama devam ediyor. Yasal sigara ne kadar ölüme sebep oluyor? Çok. Yasal alkol ne kadar ölüme sebep oluyor? Çok. Peki, yasadışı marihuana ne kadar ölüme sebep oluyor? Hiç!”
“Ama kenevir günümüzde de yetiştiriliyor, öyle değil mi?” dedim. “Türkiye’de mesela devlet gözetiminde sınırlı olarak üretiliyor diye biliyorum.”
“Evet, ama on yıl önce Almanya, İngiltere, Kanada, Avustralya ve başka ülkelerde kenevir yetiştirmek tamamen yasaktı. Artık değil. Gününüzde en önemli üretici ülkeler Rusya, Çin, Hindistan, Romanya, Macaristan, İtalya, İspanya ve Kanada’dır Bu ülkeler, kenevirden çeşitli ürünler üretip satıyorlar” dedi Mergen.
Son birkaç yıldır ABD marketlerinin bazılarında kenevir sütü ve kenevir kahvaltı gevreği satıldığını görüyordum. Bu nasıl mümkün olabiliyordu acaba?
Soruma Mergen yanıt verdi.
“Kendileri kenevir yetiştiremeyen Amerikalı girişimciler, tohumları Kanada’dan ve diğer ülkelerden ithal edip kenevir sütü, dondurması, kozmetik ürünleri vs. üretiyor. Birçok ülke artık kenevirin yasal olarak yetiştirilmesine izin veriyor. Çevre bilinci arttıkça insanlar gezegenimiz ve üzerinde yaşayan canlılar için daha duyarlı oluyor. Kendilerine o güne kadar doğru belletilen yanlışları sorguluyor.
“ABD’de halktan ve çiftçilerden gelen baskı gün geçtikçe artıyor. Başka ülkeler keneviri yasal olarak üretmeye başladığı için bu ülkelerin rekabeti Amerika’nın tutumunu da yumuşatmak zorunda bırakıyor. Kenevir ürünleri yakın geleceğinizde tüm dünyada eskisi gibi üretilmeye başlanacak.”
Bu iyi haberdi.
“Peki, insanların keyif maddesi olarak marihuana kullanmasına ne diyorsunuz?” diye sordum. onların bu konudaki düşüncelerini merak ediyordum.
“Zaten insanlık var olduğundan beri kullanılıyor.” diye söze başladı Mergen.
“İçki içmenin yasadışı olduğu dönemlerde ve toplumlarda insanlar içki içmekten vazgeçtiler mi? Gizli gizli içtiler. Amerika’da bir zaman içki yasaktı marihuana yasaldı. Sonra marihuana yasadışı, içki yasal oldu. Yasaklar hiçbir şeyi durduramaz, sadece gizlenmesine neden olur.
“Akşam işten evine gelmiş bir insanın keyif için bir iki kadeh bir şeyler içmesini normal karşılıyorsunuz, bir iki kadeh içki yerine kenevir içmesine ise öcü gözüyle bakıyorsunuz. Birçok ülkede propagandanın gücü hâlâ sürüyor. Oysa binlerce yıldır keyif aracı olarak da kullanılan kenevir, sağlığa zararlı olması bir yana yararlıdır. İki yüz elli hastalığın tedavisi için kullanıldığını hatırla. Ayrıca alkol gibi fiziksel bağımlılık yaratmaz. Kenevirin farkındalığı artıran ve yaratıcılığı ortaya çıkaran ilham verici bir etkisi var. Bu nedenle müzisyenler ve sanatçılar arasında kullanımı yaygın. Alkol ve antidepresan gibi yasal uyuşturucular ise farkındalığı azaltıyor. Değişik hastalıklar için doktorlar tarafından verilen birçok ilaç insanların reflekslerini yavaşlatıyor, zihinlerini bulandırıyor. Özelikle psikiyatrik ilaçlar. Oysa doğal sağlık alanında kitaplarıyla tanınan Dr. Andrew Weil marihuananın bilinçaltına girmek için psikiyatrik tedavide kullanılması gerektiğini savunuyor.”
“Şimdi söylediklerini düşünüyorum da çoğu anne baba özel günlerde ergen yaşta çocuğuyla bir bardak bira ya da bir kadeh şarap paylaşmakta sakınca görmüyor. Ergenliğin getirdiği duygusal sorunlarla baş edebilmesi için psikiyatrisin verdiği kimyasal uyuşturucuları alması çoğu anne babayı hiç rahatsız etmiyor. Hatta bir elinde su bardağı diğer elinde hap, çocuğuna zorla içirmeye bile çalışabiliyor. Ama aynı anne baba ergen çocuğunun arkadaşlarıyla bir kenevir sigarasını paylaştığını öğrenmesi halinde panik yaşıyor. Eyvah, çocuğum uyuşturucu bağımlısı oldu korkusuyla ne yapacağını bilemez hale geliyor.”
“Eeeeeee, yılların koşullanması. Otoritelerin söylediğine körü körüne inanmak, beyin yıkanması ve bilgisizlikten kaynaklanan korkunun resmini çizdin sen şu anda.”
Korkunun Resmi
Çok garip bir dönemde yaşıyoruz, diye düşündüm. Kimyasal olan yasal, bitkisel olan yasadışı. Yapay olan yasal, doğal olan yasadışı. Zararlı olan yasal, yararlı olan yasadışı.
Dünya savaşlarını başlatan, son derece tehlikeli biyokimyasal ve kitlesel imha silahları üreten, insanlığın büyük nüfusunu esareti altına alan, insanlık dışı deneyler yapan, doğal alternatifleri akıl almaz yollarla dışlayan ve bu gezegende cehennemi yaratanların dev petrokimya, ilaç ve silah sektörü olduğunu iyice kavramıştım. Devletler de onların politik kararlarını halklarına dayatan aygıtlarıydı.
Devlet denilen aygıtın gözünde halk, güdülmesi gereken sürüden başka bir şey değildi. Sürüde başkaldıranların ise başlarına tarih boyunca gelmedik kalmamıştı.
Ürettikleri her şeyin sentetik, insan ve çevre sağlığına zararlı olduğu petrol şirketleri, ilaç tekelleri ve silah sektörü bu cennet dünyayı cehenneme çeviriyordu.
İnsanların bir an önce uyanması gerekiyordu.
Kaynak: Geleceği Hatırlamak/Nil Gün/Kuraldışı Yayınları 2010