aynı sabaha uyanırken kim bilir
aynı düşü görmüşüzdür
olamaz mı?
olabilir.
Bülent Ortaçgil
En arkanın bir önündeki koltuktayım. Gece 01:10. Bir benim sarı ışığım yanık. Yine şehirlerarası bir otobüsteyim. Biraz önce Anastasya 2’yi okurken içimi gıdıkladı yazı. Hemen kurşunkalemimi, kalemtıraşımı ve defterimi çıkarıverdim. Veeee yazı yine kendi kendini yazdırıyor bana. Biraz eskimiş mavi plastik kalemtıraşımla kalemimi açmaya başladım. Hay allah ucu kırıldı. Daha yavaş açmam gerekiyor. Yavaş, itinalı. Kırılırsa ya yine kaygısı. Baştan başlarım ben de kalemimi açmaya, bu sefer daha özenle daha sabırla. Kalemtıraş üzerinde biriken iç içe geçmiş çiçek şeklindeki kalıntıyı seyrediyorum. Kalemi her çevirişimde çıkan fırılfırıl sese dalıp gidiyorum.
Köyde bir okuldayım. Soğuk, karlı bir kış sabahı. Çocuklar sobayı yakmış. Tek odalı okulun öğretmenler masasında oturuyorum. Çekingen, yanakları al al minik bir kız öğrenci masaya yaklaştı. Sıkı sıkı tuttuğu tortop olmuş bir gazeteyi bana uzattı. Gözleri yerde.
“Öğretmenler günün kutlu olsun öğretmenim.”
Şaşırdım. Uzattığı gazeteyi açmaya başladım. İç içe geçmiş buruşuk sayfaları açarken heyecanlıyım, meraklıyım. Ortasında gazete sayfalarının, açılmaktan iyice ufalmış, kırmızı bir kurşunkalem. Hayatımda aldığım en değerli hediyeydi.
Kendi kalemimi açarken, bir arkadaşımın köy öğretmenliği yaptığı bir dönemde yaşadığı bu anı paylaşmasını hatırladım. Mahcup ve sevimli o küçücük kırmızı kurşunkalemi düşündüm. Arkadaşımın bu köydeki yokluk üzerine anlattıklarından sonra bu hediyenin varlığı, değeri içimi nasıl da doldurmuştu. Yazacak kalemle defter bulmak bile o kadar zorken bu coğrafyada, bu kız çocuğu en değerlisini hediye etmek istemişti öğretmenine.
Başımı arkaya yaslayıp içimi çektim sessizce. Dışarıyı seyre daldım. Karanlık. Sadece tepemde sarı ışığım, benim yansımam ve gözlerimde o kız çocuğunun hayali vardı otobüsün camında.
Başka bir dünya mümkün. Ah… Başka bir kalp… Mümkün be, inan bana mümkün.
Bu yol beni Fethiye’de bir yaylada toplanan Rainbow’a götürüyor. Dünyanın her yerinden insanların yemeklerini, birikimlerini, şarkılarını, danslarını, kendilerini, yaşamı paylaşmak için geldiği Rainbow yolundayım. Kimin değerlisi varsa onu paylaştığı, verdiği, özgürlüğün solunduğu Rainbow, başka bir dünya işte sizlere.
Mümkün, mümkün, inan bana.
Şimdi İstanbul’u soluyorum yolculuklar ertesi. Üsküdar’daki yeni evimizde sabahı selamlıyorum. Henüz çoook erken. Sabah dört. İstanbul gözlerini aydınlığa hazırlamakta daha.
Yatağımın üzerinde dizüstü oturup camı açtım, dirseklerim pervazda, avuç içlerim çenemin altında. Karşımdaki ufak beton yapı üzerindeki hareketlenmeye bakıyorum; yanından yükselen ağacın dalları hafif rüzgârla salınıyor. Bir iki martı o kocaman sesleriyle uçuyor gökyüzünde. Ağaç dallarının altındaki yuvalarından kedi yavruları beton yapı üzerine çıkıyor birer birer. Etraf henüz tam aydınlanmadı ama koşturmaları seçilebiliyor. Zıplayan, gerinen, koşturan, birbirinin üzerinden atlayan beyazlı siyahlı yavrular yeni günü selamlıyor. Sabah henüz mahmur, gözlerini açmakla açmamak arası ovuşturuyor. Kedi yavrularını seyretmek ne hoş.
Derince bir nefes alıyorum. Bir zamanlar, telaşla uyanıp bu saatlerde, tuvalete giderken “Ne olur daha sabah olmasın, o saat olmasın” dualarıyla hooop yatağa kendimi atışımı; saat her çaldığında ertele tuşuna tek gözüm kapalı basışlarımı; “Ağlamak istiyorum yaaa” isyanlarımı; homur homur söylenirken tekrar uykuya dalışlarım anımsadım. Artık bitti, bitiverdi, tamam oldu bu yaşanmışlık. Şimdi kediciklerin oyunları, ağaç yapraklarının hışırtıları, martıların sere serpe yayılan sesleri, ellerim çenemin altında sabahı tebessümle seyredişim… Sakin, neşeli, canlı, farkında, tadında, şükranla.
Süt dolu bereketli memelerini cömertçe sunmak için sabah düğmelerini açmaya başladı. Yoga matımın üzerine geliyorum, bir de mum yakıyorum. Çoktan başlamış yogama devam ediyorum.
Haaa bu arada, bir gün buruşuk eski püskü bir gazete tomarı çıkarsa karşımıza, onu sabırla özenle açacak bir hal dilerim hepimize. Belli mi olur, birisi en değerlisini, en değerlimizi içine koyuvermiş olabilir.
Mümkün, mümkün, inan bana. Başka bir kalp de mümkün, başka bir yaşam-dünya da.