Mutluluk nedir?

Mutluluğun genellikle elimizde olmayan bir varlık olduğu, hep peşinden koşulması ve erişmek için çaba sarfedilmesi gerektiği bize dayatılan bir düşünce şekli mi? “Mutluluk, maddi sahiplenme arzusunu teşvik etmek ve sürdürülemez bir tüketici ekonomisi yaratmak amacıyla kapitalist düşünce tarafından icat edilmiş bir kavram” olabilir mi?

Elimizdekilerin değerini onları yitirene kadar anlamamak gibi huylarımız
olduğunu düşünüyorum ve onları yitirdiğimiz zaman da tek istediğimiz
birkaç yıl, hafta, saat hatta birkaç saniye öncesine dönebilmek, “eskisi
gibi”
olmaya devam edebilmek.

Eskiden olan hali bizi o anlarda mutlu etmiyordu madem neden birden bire kaybettiğimizi geri kazanırsak mutlu olacağımızı düşünüyoruz ki?

Ben mutsuz olmamayı mutlu olmaya eşdeğer görmeyen biri olarak şu anda gönül rahatlığıyla mutlu olmadığımı söyleyebiliyorum.

Peki benim elimden biraz sonra neler alınsaydı ben daha da mutsuz olurdum ve “şu ana” dönmek için birçok şeyimi verirdim?

Görebiliyor olmam? Duyabiliyor olmam? Düşünebiliyor olmam?… Bunlar bir anda geri gelmemek üzere kaybetmek için çok mu aşırı ve uç örnekler?

Ailem? Sevdiklerim? Köpeğim? Arabam? Taşınabilir bilgisayarım? Cep telefonum? Cebimdeki para?… Hangisi, ama gerçekten hangisini kaybetmek gerekiyor, kaybın yaşandığı anda “keşke bir süre öncesine dönebilseydim de mutlu olmam gerektiğinin farkına varıp bu kadar üzülmeseydim” diyebilmek için?

Görme yetisinden cep telefonuna kadar saydığım bütün örnekler, yok olduklarını anında anlayabileceğimiz ve eksikliklerini hissedebileceğimiz şeyler.

Peki bunların yanında bir de eksikliklerini anında hissettirmeyen, daha belirsiz kayıplar yok mu? Aldığımız bir kalemi kaybetmişizdir ama yine de onun yokluğunu bıçak kemiğe dayanıp karşı taraf telefonda beklerken masada artık yazacak tek bir kalemimiz kalmayana kadar hissetmeyebiliriz. Veya odayı toplarken, aylardır yatağın altında tozlanmış küçük bir mumluğu görüp onu kaybettiğimizin (yani bu süre içinde onu kullanmanın keyfine varmadığımızın) farkında bile olmadığımızı düşünebiliriz.

Ya zaman?!..

Değerini bilerek kullanmadığımız zamanımız için birisi gelip
“Son 53 dakikanızı boşa harcadınız. Neler hissediyorsunuz?” diye sorsa bu sürenin çok da önemsenmeyecek bir miktar olduğunu, hayatımızın geri kalan kısmına nazaran gözardı edilebilir birşey olduğunu mu söyleyeceğiz? Yoksa, hayatımızdaki ani ve ciddi bir kaybı takip eden kısacık süre içinde “Birkaç dakika öncesine dönüp bunu engelleyebilmek için herşeyimi verirdim” demeyecek miyiz?

Peki bunları yazarken, mutluluğun anda yaşanması gerektiğini ve daha
kötüsü başıma gelmeden bunu yapmam gerektiğini savunurken nasıl oluyor da mutsuz olabiliyorum?

Hayata dair ciddi bir kaybım yokken neden kendimi dünyanın en mutsuz ve kararsız insanı gibi hissediyorum?

Korkuyorum!.. Bunun bir test olduğunu ve bu testten geçememenin cezasının elimden birşeylerin alınması olduğunu düşünmekten korkuyorum.

Ancak o zaman kaybettiğim mutluluğun değerini anlarmışım ama o zaman da çok geç olurmuş diye korkuyorum.

Her ne kadar yeri geldiğinde dünyadaki herşeyden çok daha fazla istesek de, hayatımızda “Undo” komutu yok.

Ama bu sayede de yaptığımız yanlışlardan dolayı kendimizi geliştirme ihtiyacı duyuyoruz ve bugün kaybettiklerimiz -ileride- elimizdekilerin değerini daha iyi kavrayabilmemize yardımcı oluyor.

Share This