Yaşam Okulu eğitimlerinin birinde katılımcı olan varlıklı bir ailenin genç ve güzel kızı, gözyaşları içinde “Benim mutsuz olmaya hakkım yok” diyerek ağlıyordu. Mutsuzdu. Doğduğu andan itibaren para içinde büyümüştü. En iyi okullarda okumuş, dünyanın pek çok ülkesini görmüştü. Birkaç dil biliyordu. Kendisi gibi çok rahat koşullarda büyüyen varlıklı bir ailenin oğluyla evlenmişti. İki güzel ve sağlıklı çocukları olmuştu. Erkeğin ailesinin işlerinden dolayı, yıllarının üçte birini Türkiye’de üçte birini Fransa’da, üçte birini de ABD ve Malezya’da geçiriyorlardı.  Genç çiftimiz görünüm olarak da çok çekici insanlardı. Ama kadının hıçkırarak söylediği “mutsuz olmaya hakkım yok” sözü diğer katılımcıların da gözünü yaşartmıştı… ve onu ANLAMIŞLARDI. Çünkü paylaştığı duygularının titreşimini “an”da hissetmişlerdi. Sevgili Deniz Altınay’ın KURALDIŞI TV’de de yayınlanan ve benim doyamadığım için birkaç kez izlediğim SALI TOPLANTILARI sohbetinde anlattığı gibi ANlaşılmak AN’ı  paylaşmakla olur.

Grupta herkes onunla AN’ı paylaşıyordu. Tüm içtenlikle paylaşılan anlar herkesin yüreğine ulaşır. Çünkü paylaşan kişi ŞİMDİ’dedir. Şimdide paylaşılan her duygu titreşimi başkalarının ruhuna ulaşır.

Söylediği çarpıcıydı. Bu genç kadına bırakın “Ah bir param olsa nasıl da mutlu olmasını bilirim” diyen kesim, kendi ailesi ve yakın çevresi bile “mutsuzum” dediğinde hak vermiyordu. “Yediğin önünde yemediğin arkanda, gençsin, güzelsin, sağlıklısın, ‘mutsuzum’ diyerek şımarıklık yapıyorsun, belanı mı arıyorsun?” söylemi vardır ya. O mutsuzluğunu dile getirmekten bile suçluluk duyuyordu.  Muhtemelen kendi yakın çevresindeki tüm parasal olarak varlıklı insanlar da benzer duygular yaşıyordu ama egoları bu gerçeği kendilerine bile itiraf etmeye izin vermiyordu. Belki de itiraf ederlerse kumdan saraylarının dağılacağından korkuyorlardı. Bu durumlarda yadsımak en kolay yol olarak görünür; bedelinin uzun vadede çok ağır olacağının bilincinde olmaksızın.

Ne çok insan para sahibi olunca mutlu olunacağını düşünüyor. Böyle olsaydı dünyadaki tüm zengin insanların mutlu olması gerekirdi.

ABD’de mutluluk ile para arasındaki bağlantı üzerine yapılan çok geniş kapsamlı bir araştırmanın sonuçları: Aylık ortalama beş bin dolara kadar olan kazanç insanların mutluluk seviyesini arttırıcı özelliğe sahip. Kaliforniya’da üç odalı ortalama bir evin kirası 2400 dolar. Yani kazancın yarısı kiraya gidiyor. Yani temel ihtiyaçlarımızı rahatça karşılayabildiğimiz bir kazanç mutluluğumuzun artmasında rol oynuyor. Bunun üzerindeki kazanç ise mutluluk arttırıcı bir etki yaratmıyor. Mutluluk bir noktaya kadar dış koşullara bir noktadan sonra tamamen duygu dünyamızın iklimine bağlı oluyor. Hayatta bizi gerçekten mutlu eden şeyler, iç huzuru, sağlıklı insan ilişkileri, sevmek ve sevilmek, yaratıcı ve üretken bir insan olduğumuzu hissetmek, takdir edilmek ve onaylanmak, kendi düşünce, duygu ve arzularımıza uygun bir yaşam sürmek… yani kendimizi gerçekleştirmek.

Mutluluk, peşinde koşulan bir kavram değil, öz disiplinle, sevgiyle yaşanan ve yaşamı kucaklayan bir zihin durumudur. Mutluluğu sağlayan koşullarımız değil, hayata bakış açımızdır.

Ekonomik refahın battaniyesi, derinden hissedilen değersizlik duygusunu, hayal kırıklıklarını, huzursuzluğu, korkuları, bastırılmış kızgınlığı, öfkeyi, ifade edil(e)memiş duyguları örtemiyor, ilişkilerde hissedilen mesafeyi kapatamıyor.

Elbette bu tüm zengin insanların mutsuz olduğu anlamına gelmiyor. Ama o paranın hazıra konmakla mı geldiği, yaratarak ve üreterek emekle mi geldiği de mutluluk için bir etkendir.

Mutluluk denilen şey huzur arayışıdır.

Çok pahalı bir araba alarak fiyaka yapmak mı bana doyum verir, o parayla birçok çocuğu okutarak kendimi toplumun yararlı bir bireyi olarak hissetmek mi?

Önüme gelenle yatarak skor yapmak mı bana mutluluk verir, değer verdiğim ve bana değer veren, ona sımsıkı sarılmaktan, kokusundan haz aldığım bir insanla sevişmek mi?

Pahalı kulüplerde, en pahalı giysilerimle, mücevherlerimle boy göstererek hava basmak mı, dostlarımla evde sıcacık, içten sohbetler yapmak mı bana keyif verir?

İşte, genetik olarak Homo Sapiens (insan) türüne dâhil olmak ile İNSAN OLMAK arasındaki fark.

Değersizlik duygusu ile değerlilik duygusu arasındaki fark da bu!

Değersizlik duygusu, sahip olduklarını başkalarına göstermek ister.

Değerlilik duygusu, olduğunu varlığında hissetmek ister.

Herkesin mutlu olmaya hakkı vardır. Önemli olan, bu mutluluğa kendimizi layık hissedebilmektir.

Sevgiyle hoşça olun.

Nil Gün

 

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/mutsuz-olmaya-hakkim-yok/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/mutsuz-olmaya-hakkim-yok/" data-text="Mutsuz Olmaya Hakkım Yok" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/mutsuz-olmaya-hakkim-yok/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><img loading="lazy" decoding="async" class="alignleft wp-image-3760 size-thumbnail" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2018/02/JW0rM3p-150x150.jpeg" alt="" width="150" height="150" />1952 yılında doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda okudu.<br /> 1972 yılında gittiği Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde on dört yıl sürekli, on iki yıl da aralıklarla yaşadı. Kaliforniya’da alternatif sağlık, alternatif eğitim, insan potansiyeli ve hümanistik psikoloji alanlarında eğitim gördü.<br /> Zihin Bilimi, Hipnoterapi, Reiki, Rebirthing, NLP ve kinesiyoloji eğitimleri aldı. California Jaycee’s organizasyonunda uzun yıllar bireysel gelişim alanında hizmet verdi. Sorunlu çocukların gittiği okullarda gönüllü çalıştı.<br /> International Council for Self-Esteem Türkiye temsilcisidir.<br /> Türkiye’de ilk kez 1993 yılında hipnoterapi yöntemiyle ağrısız ve ilaçsız, suda doğum yaptırdı.<br /> Basın dünyasında birçok dergide ve Güneş gazetesinde araştırmacı gazeteci ve köşe yazarı olarak çalıştı. Dört yıl Bilar ve Bilsak’ta haftalık konferanslar verdi. Değişik radyolarda (Enerji FM, Show Radyo, Best FM ve Radyo TRT1) Kuraldışı ve Ötesi adlı psikoloji ve bireysel gelişim eksenli programlar hazırlayıp sundu. TGRT’de hafta içi her gün, Nil Gün ile Yeni Bir Gün adıyla bir sohbet programı yaptı. Radikal gazetesinde psikoloji ağırlıklı dizi yazıları yayımlandı.<br /> Cine-5 kanalında Çekim Yasası programını hazırlayıp sundu. (2007)<br /> Amerika’da 1981, Türkiye’de 1989 yılından beri, bireysel ve kurumsal workshop çalışmaları yapıyor.<br /> Bireysel gelişim kavramının Türkiye’ye girmesinde ve birçok yayınevine yaptığı danışmanlıkla bu alandaki yayınların tanınmasında öncü oldu. Ayrıca uzun yıllardır ideali olan, okullara Özsaygı (Self-Esteem) derslerinin girmesi için ilk adımı attı ve özel bir okulda Özsaygı dersleri vermeye başladı.<br /> Çok sayıda kitabı, çevirisi; hipnomeditasyon, zihin programlaması, motivasyon ve çocuk eğitimi CD’si vardır. Ayrıca Bütünsel Kinesiyoloji alanında yaptığı çalışmaları içeren, Bedenin Bilgeliği adında kapsamlı bir DVD çıkarttı.<br /> Öncelikli hedefi, Bütünsel Kinesiyoloji (PiKi) eğitmenleri ve danışmanlar yetiştirerek eğitim, sağlık ve iş hayatı alanlarında topluma yararlı olmaktır.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This