Küçük Ayşe kreşe yeni kayıt olmuştu ve o gün ilk günüydü. Emine öğretmen minik yavruları ile tek, tek tanışıyor ve onları yanaklarından öpüyordu. Tanışma sırası küçük AyşeciK’e gelmişti. Emine öğretmen diğer çocuklarından ayırt etmeden Ayşe’yi de yanaklarından öperek ona adını söylemiş ve bu tanışmadan dolayı memnuniyetini belirtmişti.

Ayşe’den sonra tanışma merasimi bitmişti ve Emine öğretmen çocuklarına dönerek “Bana sormak istediğiniz bir şey var mı?” diye sorduğunda Ayşe o küçücük parmağını heyecanlı bir şekilde havaya kaldırdı ve “Öğretmenim, tanışırken bizi neden sevmediniz?”, diye sordu.

Az önce gülücükler saçan Emine öğretmenin yüzünde bir anda şaşkınlık belirdi. “ Nasıl sevmem sizi Ayşeciğim? Az önce hepinizin yanaklarından bir, bir öptüm ya! “ diye cevap verdi. “Hayır” dedi Ayşecik. “Bizi öptünüz ama bizi sevmediniz”.

“Peki” dedi Emine öğretmen. “Nasıl sevmemi isterdiniz sizi?”

Ayşe ”Bakın böyle seveceksiniz,” dedikten sonra öğretmeninin sandalyeye oturmasını istedi. Daha sonra kendisi de Emine öğretmenin kucağına oturup ”Şimdi saçlarımı okşayıp bana sarılarsanız, gözlerimin içine bakarak “seni seviyorum” derseniz işte o zaman anlayacağım!”

Evet, her insanın farklıdır sevgiyi hissetme temsilleri. Kimisine sadece” Seni Seviyorum” demek yeter, kimisi armağanlara boğulunca anlar sevildiğini. Kimi ise fiziksel temas ister, sarılmak ve okşanmak. Tıpkı küçük Ayşe’nin istediği gibi…

Anne- Baba ve Eğitmenler olarak çocukları hep anlamaya çalıştık bugüne kadar. Bazılarımız onları anladığını sandı, bazılarımız ise hiçbir zaman anlayamayacaklarına inanıp durdular. Ama birçoğumuz çocuğunu anlamak, gerçek anlamda anlamak için onlara “Nasıl yapabilirim? Nasıl sevebilirim ya da Nasıl öğrenebilirim?” şeklinde sorular sormadı.

Sormadı çünkü o ”nasıl”ların cevabını zaten biliyordu kendine göre.

Sen de Emine öğretmenin durumuna düştün çoğu zaman. Yavrunu öpünce sevildiklerini hissedeceklerini sandın. Bir sıkıntısı olduğunda, ona “Sana nasıl yardım edebilirim?” yerine, Benim dediğim her zaman doğrudur, şeklinde kesin ve net cevaplarla yaklaştın.

Geçen gün bir anne geldi yanıma. Dedi ki ”Uğur bey, benim küçük bir oğlum var ve sürekli canının sıkıldığını görüyorum. Önüne dünya kadar oyuncak koydum, yemeğini istediği an anında önüne getiririm, çok ilgiliyim de oğluma karşı ama canı hep sıkkın!”
 
Sordunuz mu yavrunuza ne istiyormuş, canını sıkan neymiş?” dedim. “Yoo, onun canı oynamak ister sadece sonra da acıkır yemeğini veririm,” diyerek cevapladı.

“Sorsaydınız o size canının neden sıkıldığını söylerdi,” dedim ve şaşkın bakışlarla yanımdan ayrıldı. Ertesi gün yolumu çevirdi yine minik yavrunun anası. “Hocam öğrendim,” dedi;  ”Oğlum babasının yanında oturup ona sarılmak istiyormuş ama çekinmiş söylememiş. Sormasaydım da söyleyeceği yoktu!…”

Sen de çoğu zaman aynı hataya düşüyorsun. Dikkat et! İzle bunu…

Bana geleneksel aile kültüründen söz etme sakın! O çocukların ruhlarını öldürmekten ve kalplerini kanatmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu aptalca kültür oluşumlarını at artık zihninden. Kendi kültürünü kendin oluştur. Kendi dünyandasın hala haberin yok! Kusura bakma ama bunu bana söyleteceksin

Çocuğunu anlamadıktan sonra sen ne işe yarıyorsun? Bırak hiç yaşama, git öldür kendini! Zaten ne farkın var ki bir ölüden?

Ne olursa olsun şunu unutma! Onların her zaman psikolojik olarak doyurulmaya yani SEVGİ’ ye ihtiyacı vardır

Hadi şimdi git ve yavruna sıkıca sarıl! Onu öpme, sadece kokla… tıpkı bebekliğinde yaptığın gibi… Sadece kokla…

Hadi artık git!

Share This