Bir gün geldi bizi ellimizden tutarak, bizimle aynı yaşta olan onlarca insanların bulunduğu, dört tarafı duvar kaplı bir odanın içine tıktılar. “İşte,” dediler “bundan sonra senin bir evin de burası.” Karşımızda bir insan duruyordu bizden epeyce büyük. İlk önceleri etrafında pervane olurduk onun, gözlerinin içine bakar gülerdik. Sonra bir sınıf atladınız dediler. Sonra bir sınıf daha…

Bir sınıf atladığımızda gülen gözlerimiz yerini korku dolu bakışlara bırakıyordu; çünkü karşımızdaki insan artık elinde cetveli ile dolaşıyor ve bizi, vereceği küçük notların tehdidi ile esir alıyordu.

Sonra daha üst sınıflara getirildik. Üst sınıflara doğru biz çıkarken, cesaretimiz, içimizdeki büyük kahraman ve yüreğimizdeki o masum sevgi yavaş yavaş yok oluyordu. O zamanlar evde anne babalarımız, “Size okulda gelişmeniz için eğitim ve öğretim verecekler,” demişlerdi.

Şimdi düşündükçe gülümsüyorum kendisine bir şey veremeyen birçok insanın bize ne verebildiğini ve verebileceğini…

Ve beklenen zaman gelmişti. “Artık Okul burada bitti çocuklar,” dediler. Kepler atıldı havalara, şimdi sıra hedeflerdeydi.

Biz, bugüne kadar hedeflerimize ulaşmak için tıktıkları dört duvar arasından çıkarak, bir kuş gibi uçmayı hayal ediyorduk, ama uçamadığımızı fark etmek çok zaman almadı…

Uçamıyorduk evet. Uçamıyorduk, çünkü hem uçacak
cesaretimiz, hem de kanatlarımızı kaldıracak gücümüz kalmamıştı. Bize hiç istemediğimiz halde verilen onca gereksiz dersler sayesinde zihnimiz tonlarca yük almış ve şimdi o yük altında ezilip kalıyorduk. Bırakın kanatları çırpmayı ayakta duracak halimiz kalmamıştı…

Ve sonra bir acı son ile daha karşılaştık. Onca yıl çalışmak için okul denen yerde gençliğimizi heba etmiştik, ama şimdi çalışmanın okul ve diploma ile bir alakası olmadığı gerçeği ile tanışıyorduk. Aslında ne eğitim ne de öğretim vardı dışarıda! Dışarıda hiçbir şey yoktu ki…

Her şey içimizdeydi bizim, onca vakit geçirdiğimiz okul bile bizdik aslında!

Eğitmen de bizdik, eğitilende…

Evet, düşler ve hedefler hayal kırıklığı olsa da, acı değildir. Asıl acı ve hayal kırıklığı hiçbir şey yapmadan, çaresizce, kendimizi başka bedenlere ve düşüncelere muhtaç ve mecbur hissetmektir. Senin hiç kimseye mecburiyetin yok! Kimse ve hiçbir şey senin için vazgeçilmez değildir… Sen salt kendine mecbursun. Sen varsan yaşam var, sen yoksan hiçbir şey yok!.. Gerisi koca bir YALAN…

Share This